Son yapılan referandumda, beni en fazla kaygılandıran husus, Türkiye?nin üçe bölünmesidir. Türkiye?nin, Trakya, Batı Ege ve Akdeniz kesimi tümden ve İç Anadolu?da Eskişehir ve Bilecik, Karadeniz?de Artvin ve Doğu Anadolu?da Tunceli olmak üzere, birkaç şehrimiz ?HAYIR? diyerek, aslında mevcut iktidara bir ikazda bulunmak istemiştir. Ben, ?EVET? ve ?HAYIR?ların, Türkiye?nin her yanını kapsayacak şekilde serpiştirilmiş olmasını arzu ederdim. ?HAYIR? oyunun yüksek olduğu yörelerin insanları, genellikle Laik Demokratik Cumhuriyet?e, Atatürk İlke ve İnkılaplarına bağlı olan ve Türkiye?nin geleceğini, çağdaş, medeni batı dünyasında gören, vatansever insanlardır. Bu yörelerin insanları, mevcut iktidarın, Türkiye?nin laik ve çağdaş değerlerini değiştireceği endişesini taşımaktadırlar. Geçen gün bir TV programında büyük bir gazetemizin, köşe yazarını dinliyordum. Bu iktidarın, Türk insanının mevcut değerlerini değiştirmek gibi bir niyeti olmadığını esasen 8 yılda ?ne değişti ki? diyerek ifade ediyordu. Aslında hadise o kadar basit değildir! Türkiye?de muhafazakarlık, kökten dincilik konusunda, son yıllarda mahalle, yerel yönetimler, hükümet baskıları artmıştır. Ben zaman zaman irticai ve gericilik olaylarını derler, ifade ederim. Size son olarak iki olaydan bahsetmek istiyorum. 01.08.2010 günü Kabataş?tan 18.30?da Adalara giden vapurda, yolcularda içki şişesi araması yapılmıştır. Vapurun adı Karaoğlanoğlu?dur ve bu aramayı bizzat kaptan yönetmektedir. Bunu bana 35 yıldır adada oturan bir profesör dostum anlattı. Bu bir değişik dünya görüşü dayatmasıdır. Öte yandan, 3 Eylül 2010 günü Yozgat?ta oruç tutmuyor ve sigara içiyor diye hem de bir savcıyı hastanelik etmişlerdir. Bu olaylar, ülkemizde her gün olmaktadır. Kızlarımızın tesettüre girmeleri ve kapanmaları konusunda büyük baskı mevcuttur. Suriye, Ürdün, Mısır ve benzeri birçok Arap ülkesinin hükümet yetkililerinin eşlerine bakıyoruz, çağdaş ve modern kıyafetler içindelerdir. Acaba bu ülkeler Müslüman değil mi? Genel olarak dini inançları doğrultusunda, tesettüre girenlere bir şey söylemiyorum. Yeter ki, din istismarı ve baskı olmasın. Son olarak da 21 Eylül 2010 günü, İstanbul?da açılan bir resim sergisinde verilen kokteylde, içki içiyorlar diye davetliler saldırıya uğramışlardır! Benim mensup olduğum ANAVATAN Partisi, milliyetçi ve manevi duygulara, dini ve ahlaki değerlere saygılı, sosyal adaletçi, serbest piyasa ekonomisine inanan Atatürk İlke ve İnkılaplarına sımsıkı bağlı ve Türkiye?nin dünyanın gelişmiş 10 ülkesi arasına girmesini amaçlayan bir partiydi. Bizim zamanımızda herkes istediği gibi inançları doğrultusunda giyinir, ibadetini yapar veya yapmazdı. Bu rahmetli Özal?ın sağladığı bir serbesti ve uzlaşma idi ve hiçbir sorun çıkmadı. Bununla beraber, bazı mesleklerin kendilerine mahsus giyilmesi zorunlu olan kıyafetleri vardır. Bunlardan taviz vermek mümkün değildir. Örneğin daha önce de ifade ettim. Konya?da meşhur Konya Konağı Lokantasında, yanımda oturan ve şarap isteyen turistlere, burada içki servisi yoktur diye sert bir şekilde cevap verildiğini bizzat gözlemledim. Diğer bir husus da, Atatürk Kültür Merkezi meselesidir. Bu konu kendilerine sorulduğunda, yetkili resmi makamlar derin bir ah çekerek, ?efendim bize orayı vermiyorlar, biz AKM?yi yenileyip hizmete açacağız,? diyorlar. Oysa, gerçek böyle değildir. Daha önceden AKM?nin tamamen yıkılarak, oraya bir cami yapılması istenmiştir. Bu durum İstanbullu, bilhassa opera, tiyatro ve klasik müzik seven halkın tepkisini çekmiş ve AKM inşaatının durdurulması, bir meslek odası vasıtasıyla yargıya taşınmıştır. Aslında acı olan şudur: 2010 Avrupa Kültür Başkenti olduğunu ifade eden İstanbul?un, bir opera ve klasik müzik dinleyecek mekanı yoktur. İstanbul olmazsa olmaz denilebilecek, bu tesisten mahrumdur. Ben, Avrupa?nın birçok kültür ve opera binalarını biliyorum. Aslında İstanbul?a bir Paris, Roma, Moskova, Londra, Viyana, Minsk ve benzeri gibi opera ve kültür merkezleri yakışırdı. İstanbul bu sayede gerçekten muhteşem bir kültür ve sanat merkezi olabilirdi. Tabiatıyla bu gereksinimi, hayatlarında operaya, baleye, klasik müzik konserlerine gitmemiş insanların anlaması oldukça zordur! Ama tekrar ediyorum, eğer İstanbul Avrupa?nın kültür başkenti ise, mutlaka opera binası olacaktır. Diğer taraftan, Maslak Ayazağa?da bir kültür merkezi inşaatı başlamış ve nedense burası kaderine terk edilerek, çürümeye başlamıştır. Mantıklı olan önce orayı kültür merkezi olarak İstanbul?a kazandırmak ve AKM?yi de tamamen yıkarak, muhteşem bir kültür ve sanat merkezi (Cami değil) yapmaktır. Tüm bu ifade ettiğim bu ve buna benzer tehlikeli yaklaşımlar, eksen değişikliği, Türkiye?nin geleceğinden korku ve endişe duyan insanların, Anayasa oylamasında ?HAYIR? oyu kullanmasını intaç etmiştir.