Bir gazeteci büyüğüm yıllar önce hep şöyle derdi; Dünyada iki meslek vardır ki, tüm meslekler içinde en ağır mesleklerdir... Bu mesleği yapanlar ise dünyanın en ağır işçileridir! Bunlardan bir tanesi hayat kadınlığı, diğeri ise gazetecilik... Tabi gazetecilik derken, mesleği ikinci bir iş ya da kendilerini tatmin etmek için yapanlardan bahsetmiyoruz... Gerçekten de hayat kadınlarının çalışma koşulları ile gazetecilerin koşullarını masaya yatırdığınızda ilginç benzerlikler göze çarpıyor! Her ikisinin de çalışma saati belli değil, her ikisi de büyük özverilerle çalışmak zorunda ve her ikisinin de geleceği meçhul... Onun için özellikle ABD ve AB ülkeleri bu gerçekten yola çıkarak gazetecilere, ama gerçekten ekmeğini sadece bu işten kazananlara özel bir takım ayrıcalıklar getirmişlerdir... Örneğin, AB üyelerinde emeklilik yaşı eğer 65 ise, bu gazetecilere 57 olarak uygulanır ve erken yıpranma bir şekilde telafi edilmeye çalışılır... *** KKTC’de diğer güncel olayların yanı sıra kendi mesleki sorunlarını dile getiren ve kamuoyu yaratmaya çalışan gazete ve gazeteci sayısı bir elin parmaklarını geçmez! Ülke sorunlarının aydınlanmasında büyük emek sarf eden gazeteciler iş kendi sorunlarını çözmeye gelince her nedendir bilinmez bir türlü masa başında toplanmazlar ve sonuçta da sorunlar hiç çözülmemecesine dağ olur büyür! Bir kere ülkemiz gazetecilerini kamuda ve özelde çalışanlar diye ikiye ayırmak lazım... Eğer bu ayırımı yapmazsak ve olaya bir bütün olarak bakarsak basının içinde ki sorunları çözmek de hiçbir zaman mümkün olmayacaktır... Kamu çalışanı meslektaşlar adı üstünde devlet memurudurlar ve gelecekten hiçbir korkuları olmadan devletin çeşitli kademelerinde görevlerini yürütürler... Ve ne gariptir ki ülke geneline baktığınızda sarı basın kartı olanların neredeyse üçte ikisi kamu çalışanı gazetecilerden oluşmaktadır... *** Ve buna paralel olarak baktığınızda gazetecilerin haklarını savunma, onların mesleki gelişimlerini sağlama görevi olan gazeteci örgütlerinin başkan ve yöneticileri de genelde kamu çalışanıdır! Şimdi bir kamu çalışanı örgüt başkanından, özel sektör çalışanı bir meslektaşın hakkını hukukunu savunmasını ne kadar bekleyebiliriz ki? Demek ki artık kamu çalışanı örgüt başkanı ve yöneticiler, eğer gerçekten de özel sektöre katkı koymak istiyorlarsa ve meslektaşlarına biraz olsun saygıları varsa, kenara çekilmeliler ve bu görevleri asıl sorunları yaşayan özel sektör çalışanlarına devretmelidirler! *** Geçtiğimiz günlerde çok sevdiğim ve gazetecilik tarzını beğendiğim değerli kardeşim Hüseyin Ekmekçi bir yazısında özellikle televizyonların teknik eleman sorunlarına parmak bastı... Tüm görüşlerine de katılıyorum... Hele de ülkemize okumaya gelen öğrenciler olmasa belki de BRT dışında hiçbir yayın kuruluşumuz şimdi ki şartlarda çalıştıracak eleman bulamazlar... Ama bunları konuşunken, özel kuruluşların sahiplerine de fazla haksızlık etmemek lazım... Gördüğümüz kadarıyla, hepsi de iyi niyetli olan yöneticilerin bazen iyi niyetleri suiistimal edilmekte, işi öğrenen bir çok çalışan 100 YTL için işini değiştirebilmektedir... Burada asıl sorun, şirket sahiplerinin çalışanına ne kadar verdiği değil, bu işten ne kadar para kazandığıdır... Biliyoruz ki bir çok kuruluşun giderleri ile gelirleri uyuşmamakta ve sonuçta da yeteri kadar yanında çalışanları tatmin edememektedir... Burada basın örgütlerimize ve özellikle de devletimize önemli görevler düşmektedir... Devlet, her yayın kuruluşuna eşit derecede yakınlıkla özellikle teknik konularda pek ala ki bir çok kuruluşumuzun sorunlarını çözebilir, bu da tabi ki çalışana yansır... *** Bir de geçmişte çok fazla alışık olmadığımız ‘etik’ sorunu ile karşı karşıya bulunmaktayız şu sıralar... Bir çok gazete ve gazetecinin asıl görevi kamuoyunu aydınlatmak olduğu halde, birilerinin sesi olma yolunu seçmiş ve bu yolda da kendi meslektaşlarını rakip görerek karalama ve aşağılama kampanyalarıyla para kazanma yolunu seçmişlerdir... Gazetecinin, gazeteciyi kötülediği, çeşitli aşağılık lakaplarla isimlendirdiği bir dönemde özel sektör gazeteciliğini kalkındırmak ne kadar mümkündür, o da başka bir tartışma konusudur! İşin özü ve son sözümüz şudur; Basının ve basın mensubunun içinde bulunduğu durum hiç de iç açıcı değildir... Hatta bazı kulvarlarda klinik vak’a durumu yaşanmakta ve bu durum genç arkadaşları meslekten soğutmaktadır... Bu sorunları masaya yatırmak ve çözüm bulmak da maalesef ki bize düşmektedir