Günlerdir konuşuluyor, yazılıyor: "Kıyılarımız elden gidiyor", "Kıyılarımız Talan Edilecek", "Yeni Taslak Kıyılarda İmar Affına Neden Olacak". Gerçekten bu aralar mevcut kıyı kanununda yapılmak istenen değişiklikler ile kıyıların kullanımı, imar düzeni, sınırları değiştirilmeye çalışılmaktadır. Bu değişiklik kıyılarımızı korumak, doğal güzellikleri sürdürmek amacına taban tabana zıt bir gelişme olacaktır Tüm bunları daha iyi anlayabilmek için mevcut yasayı ve bazı kavramları gözden geçirmekte yarar vardır. Kıyı, deniz, göl ve akarsularda suyun karaya temas ettiği yerden kara yönünde devam eden ve suya göre şekillenen doğal toprak parçasıdır. Anayasanın 43.ncü maddesinde "kıyıların devletin hüküm ve tasarrufunda olduğu" belirtilmektedir. Anayasa Mahkemesi kararları da kıyının bir çizgi olmayıp, alan olarak tanımlanması gereği ve buna göre de alt ve üst sınırlarının tespitinin gerekliliğini vurgulamaktadır. Bu durumda kıyıyı tanımlayan kıyı çizgisi ve kıyı kenar çizgisi kavramlarına bakmak gereklidir. Halen mevcut 3621 sayılı Kıyı Kanununda kıyı çizgisi: "deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, taşkın durumları dışında, suyun karaya değdiği noktaların birleştirilmesinden oluşmaktadır" ibaresi yer alır. Kıyının üst sınırını belirleyen kıyı kenar çizgisi ise kanunda: "deniz, tabii ve suni göl ve akarsularda, kıyı çizgisinden sonraki kara yönünde su hareketlerinin oluşturduğu kumluk, çakıllık, kayalık, taşlık, sazlık, bataklık vb. alanların doğal sınırı" olarak ifade edilmektedir. Bunun yanında bir de sahil şeridi kavramı mevcuttur. 3621 sayılı Kıyı Kanunu sahil şeridini şöyle tanımlamaktadır: "Kıyı kenar çizgisinden itibaren kara yönünde yatay olarak en az 100 m. genişliğindeki alan". Kıyı doğal bir yeryüzü şekli iken sahil şeridi hukuksal temeli olan bir kavramsal mekandır. Kıyılar devletin hüküm ve tasarrufunda oldukları için özel mülkiyete konu olamazlar. Kıyı Kanunu da bu görüşü desteklemektedir. Sadece kıyılarda yapılanmaya iki istisnaya bağlı olarak izin vermektedir. Bunlardan biri, kıyının kamu yararına kullanımı ve kıyıyı korumak amacına yönelik alt yapı ve tesislerin; diğeri de faaliyetleri gereği kıyıdan başka yerde yapılmaları mümkün olmayan yapı ve tesislerin yer alabilmeleridir. Benzer şekilde, Anayasa, sahil şeritlerinden yararlanmada da kamu yararının gözetilmesi gereğine yer vermektedir. Bu bilgilenmeden sonra şimdi günümüze dönelim ve neler olduğuna bakalım. Yapılmak istenen değişiklik ile, sahil şeridindeki 100 m mesafe içine inşaat yapılmasına olanak tanınıyor ama kamu yararından bahsedilmiyor. Buna göre inşaat yapma mesafesi 50 m'ye düşürülüyor. Mevcut kanunun istisna olarak belirlediği yapıların yanı sıra, bu taslak ile yeni yapılaşmalara izin veriliyor ve dahası sahil şeridinde daha önce yapılmış kaçak yapılar da inşaat mesafesi değiştirildiği için yasallaşıyor. Taslakla kıyıda yapılacak tüm planlarda karar yetkisi Bayındırlık ve İskan Bakanlığına bırakılıyor. Taslağa göre imar planı olmayan kıyı, dolgu alanı ve su alanlarında gerçekleştirilecek yatırımlara ilişkin 1/1000 ölçekli uygulama imar planları yatırımcılar tarafından fizibilite raporu ile birlikte hazırlanacak ve il özel idaresine sunulacak. Bu durumda imar planının üst kademe planlarla koordinasyonu, uyumu ortadan kalkacak. .Kıyılarda yetki karmaşası oluşacak, imar planı sürekliliği delinecek, kıyı kenar çizgisinden itibaren ilk 100 m. içindeki kaçak yapılar yasal zemin kazanacak. Parası olan adı yatırımcı kişiler kendi yapılanma koşullarını kendileri belirleyecek. Kıyıda bulunma zorunluluğu olmayan pek çok yapı, taslak ile kıyıları dolduracak. Taslak ile turizmde doğal kıyılarımızı, tabiat varlıklarımızı süratle öldürüp, suni, betonlaşmış, çevresiyle uyumsuz kıyılara sahip olunacak. Ne bu taslağa ne de bu gelişmelere gönlüm razı değildir. Bu taslaktan kurtulmanın yolu ya TBMM'den ya da Anayasa Mahkemesinden geçmektedir. Yanlış hesap bu iki kurumdan birinden dönmelidir...