“Beni tanıma, zaten ben tanınmak istemem” diye diretirsen, sonu böyle olur. Kimse de senin söz hakkın olduğuna bakmaz. Olay yıllardan beri Rum ve Yunanlının istediği koridora sokulur ve “Kıbrıs sorunu Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Türkiye arasındadır. Sorun bir işgal sorunudur. Türk Ordusu çıkıp giderse, işgal ve sorun biter” denir. Rum’un ve Yunanlının ana politikasının altına da nal kadar mühür vurulur. Bugün KKTC’de sorumlu makamlarda oturmakta olanlar, “Geçmiş politikalara lânet” okuyarak sırtlarındaki sorumluluğu atmak istemektedirler. Oysa Rum ve Yunanlının bu politikası yıllardan beri vardır ama 40 yıllık Türk politikası bunu egemen kılmamak için diretmiş ve de başarmıştır. Kıbrıs Türk Halkı’nın söz hakkı korunmuştur. Kıl payı ödün verilmemiştir. Oysa şimdi kişiliksiz politika yüzünden, Kıbrıs Türk Halkı taraf olarak bile kabul edilmediği noktaya getirilmiştir. Bu rezilliğin “Annan plânı tezgâhtarları tarafından başarıldığını görmemek için kör olmak gerekir. Gizli saklı köşelerde Türk’ün ölüm fermanını hazırlayanlar, gün gele aynı fermanı Türk’e kabul ettirip, Rum’a reddettirdiler ve bugünkü sonucu ortaya koydular. Bunun sonucunda Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, Rum’un egemen olduğu “Cumhuriyet”, Türk’ü ise “Türkiye’nin emrindeki Kıbrıs uzantısı” olarak belirleyerek, mahkeme kararına bile sokturdular. “Annan Plânı” diye tutturan ABD bile Rum Dışişleri Bakanı Bakoyanni’nin cazibesine dayanamamış olmalı ki bir ziyaret yetti ve ABD de Plândan söz etmez oldu. (Yanlış anlaşılmasın ben hiçbir gün söz konusu Plândan yana tavır koymadım). Finlândiya, AB dönem başkanlığını üzerine aldığı günden beri, sap ile samanı karıştırmakta, Rum ve Yunanlıyı memnun ederek, bu ormandan çıkacağını sanmaktadır. Hatta Türkiye’yi memnun edeceğini sanmaktadır. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki eşit ortağından biri olan “Kıbrıs Türk Halkı’nı” hesaba bile katmayarak, Ankara kapılarında kılıç sallamakta tehdit etmektedir. Rum haber kaynakları, ABD’nin “Türkiye’nin üyelik sürecini kolaylaştırma ve bir krizden kaçınma çabası çerçevesinde” güya çalışma yapmakta olduğunu ileri sürerek, bunun, Maraş’ın Rumlara tavla teslim edilmek olduğunu görerek, formül üretmekte olduğuna dikkat çekmektedirler. Maraş’ın iadesinin ilk etapta yüzde yirmisinin başlamasını öngören ve Rum yönetiminin “kırmızıçizgilerini” kısmen tatmin ederken, Türkiye’de tepki yaratmamayı hedefleyen fikirler üzerinde çalıştığı iddia edilmektedir. Bu tam bir Rum ve Yunan propagandasıdır. Zamanla gölün maya tutması beklenmektedir. ABD’nin nasıl olsa böyle çalışma olmadığını açıklamayacağına inanmaktadırlar. Annan Plânını iyi bir taktikle Ankara’ya dolayısıyla Kıbrıs Türk Halkı’nın önemli kısmına uygun formüllerle kabul ettirenler, şimdi de Rum ve Yunanlının isteklerini AB kapısında bekleyen Türkiye’ye “Tren kazası” santajını duyurarak, ödünleri kabul ettirmek istemektedirler. “Ticaret” üzerine oynanan oyun, Türk’ün değil Rum’un tatmin edilmesine dönüştü. Sadece Türkiye limanlarının Rum gemilerine açılması ile başlayan propaganda, şimdi Gazi Mağusa limanının AB veya BM yoluyla Rum’a geri verilmesine ve Maraş’ın Rumlara teslimine ve de Türkiye limanlarının da açılmasına kadar genişletilmiştir. Oysa Ankara’daki AKP Hükümeti, olayı hâlâ daha AB kapısında gözleyerek değerlendirmekte ve olaya bir garip yaklaşmaktadır.Türkiye limanlarını açmak istemi, Rum ve Yunanlının istekler listesinde artık bir madde hâline gelmiştir. Oyunun sonunda liste büyümüş ve Kıbrıs’tan temel ödünlere dönüşmüştür. Ne acı ki Türk Dışişleri Bakanı Gül, oyunun sonunda “Ben bunları görüşürüm dedim” diye açıklama yaptı. Yeni oyun “Dörtlü değil üçlü konferansta”. Rum ve Yunan kaynakları şimdi de Finlandiya’nın, “Türkiye-Yunanistan ve Kıbrıs(Rum) Cumhuriyeti’ni” üç taraf olarak toplantıya çağıracağını ileri sürmeye başladılar. Bu KKTC demeyen ama KKTC makamlarını işgal edenlere yeni bir tokat ama Kıbrıs Türk’ünün davasına indirilmiş büyük darbe olacaktır. Temenni edelim ki, Gül ve Erdoğan “Görüşme” lâfının cazibesine kapılarak, bizi arkadan hançerlemesinler. Bu sonumuz olur. Egemenlik hakkından vazgeçenler, KKTC’ye dayanmadıkları sürece, Rum’un altında, bir azınlık olmaya hazırlayabilirler. Bunun ötesi söz konusu olamaz. Sen kendine değer vermiyorsan, her öneriye kafa sallıyorsan, başkası sana niye değer biçsin? Ankara ve Lefkoşa hata içindedir. Başkalarından şikâyet ederek bir yere varılamaz. Bu işin mayası kötü. Bu politikasızlıkla bir yere varılamaz. AB uğruna kamburu çıkmış bir hükümet ve onun politikasının ekseninde dönenlerle bir yere varılamaz. Kıbrıs Türk Halkı, Türkiye’deki 2007 seçimlerine damgasını vurarak bu tehlikeden çıkabilir; değilse orada ve burada ödüncü politika ve tutumla bir yere varılamaz. Aklımızı başımıza toplama zamanı gelmiş ve geçmek üzeredir!