Geçen ay halka sunulan döviz bazlı devlet tahvillerinin gidişatı ile ilgili bilgiler gelmeye devam ediyor.

Bildiğiniz gibi bu döviz bazlı tahviller hem Türk milletine hem de yabancılara sunuldu. Geçen haftanın gündeminden Türk halkının yaklaşık 200 milyon dolarlık tahvil aldığını ve karşılığında %4 faiz alacağını biliyoruz.

Birkaç gün önce de yabancıların Eurobond tahvillerimize olan ilgisi açıklandı. 

On yıl vadeli bu tahvillerden 2 milyar dolarlık alım yapmışlar. Ve bu döviz karşılığında ödeyeceğimiz faiz %7,63… 

Rahmetli Güngör Uras hocamızın ifadesi ile; aynı tahvil için Ayşe hanım teyzemize %4 verilmişti. Şimdi Carolin hanım teyzemize %7,63 ödeniyor.

Bu durumu bir kenara bırakırsak, asıl büyük sorunumuz sürekli borca ihtiyaç duymamız. 

Küçük döviz, büyük döviz demeden borçlanmaya ihtiyacımız var. 

Son olarakta, bu tahvili alan yabancı halka borçlandık. Bu insanlar çalışarak biriktirdiği parasını, faizi karşılığında bize verdi… 

Gel gelelim bu 2 milyar dolar; son günlerde sıkça duyurulan, Ziraat ve Vakıfbank’ın, yaklaşık 2,5 milyon kredi kartı mağduruna sunacağı krediye bile yetmiyor…

Ya da yine, yeni açıklanan Halkbank’ın esnaflara, esnaf odasına bağlı olanlara yıllık %5 faiz ile vereceği krediye hiç yetmiyor…  

Futbol kulüplerinin borçları için sağlanacak finansmana bile yetmiyor. 

Yada KOBİ’lere, yani cirosu 25 milyon TL’in altındaki şirketlere aylık %1,54 faiz ile sağlanacak kredinin yarısı bile etmiyor.

Mesela stoklarda kalan ve bir türlü satılamayan yaklaşık 1 milyon konutu satabilmek için %0,98’e indirilen faizin zararını karşılamıyor.

Şunu tekrar belirtmekte fayda var. Bugünler de gündem olan krediler, piyasaya sürüldüğü gün az da olsa büyüme sağlayacaktır. Ama Nisan 2017’de olduğu gibi, bu borçlanarak büyüme politikası aynı zamanda enflasyonu büyütecektir. 

Son bir haftadaki yapılandırmaların ardından haliyle akla şu soru da gelmiyor değil!.. “Hani bu borç, yani dış borç özel sektöründü? Devletin değildi? Şimdi neden Devlet bunca önlem paketi açıklar ve özel sektörü finanse eder duruma geldi?...” Çünkü daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi, “Bu topraklara giren borç, bu topraklardan çıkar…” Halk bunca borcu yanlış kararlar sonucu edindi…  

Baksanıza her katmanın, yapının yapılandırmaya ihtiyacı hasıl olmuş… Çok fazla borçlu var… Demek ki çalışması, alın teri maliyetlerini karşılamamış… Hem çalışmış iş yapmış, hemde cepten yemiş… Şirketler, şahıslar borç bulma derdine düşmüş… Düşkün olmuş… Bugünlerde yapılandırmalar için bankalara talep yağıyor. Çok fazla ihtiyaç sahibi ve müşgül var. 

Ve bu borçlular; her kredi ile, faizi ile biraz daha maliyetlerini yükseltecek.

Yabancı’ya verilen, dövize %7,63 faiz imtiyazından da anlaşılıyor ki! Yabancı’da müşgül durumumuzun farkında… Bize borç vermekten âdeta imtina ediyor. Riskli görüyor. Verende pahalıya veriyor. Geçmiş yıllarda bu faiz oranı ile elimizi öpenin parasını alırdık. Kaç tane 2 milyar dolarlık tahvil satardık belli değil!.. 

Hatta bir ülke başkanı çıkıp, belki de ekonomi tarihinde ilk defa “Türkiye’yi ekonomik olarak mahvederiz” diyebiliyor.

Demek ki! Yeni dönemde borç bulmakta zorlanacağız. Borç bulmak adına faiz arttıracağız. Daha pahalıya borç bulabileceğiz.

Şu birkaç satır ile sıraladığımız, son günlerde sık sık duyduğumuz yapılandırmalardan da görüyoruz ki! Bize borç lazım… 

Lâkin en son tahvil, teminat vererek bulduğumuz 2 milyar dolar için, 10 yılda, yaklaşık 1,8 milyar dolar faiz ödeyeceğimizi de hatırımızda tutmamız lazım…

Bunun yanı sıra dünyada olup biteni her daim izlemek lazım. ABD Merkez Bankası’nın, çeşitli uyarılara rağmen parasal sıkılaştırmadan vazgeçmediğini bilmek lazım… FED’in faizini düşürmek istemediğini takip etmek lazım…

Çünkü, bu demektir ki! Finansal yatırımların yönü genellikle ABD’ye akacak... Yine çünkü yatırımcı için, dolar için en güvenli liman, sektörün ve doların anavatanı ABD… 

Böyle bir ortamda çok az bir kaynak, diğer ülkelere finans yatırımını düşünebilir… Onlar ya imtiyaz peşinde koşanlardır. Ya da “Risk almayı” sevenlerdir… Bu kişiler risk ile, hatta yüksek risk ile mutlu olurlar… Geceleri uykusunun kaçmasından enerji alırlar… Ve tabi ki tatmin olmak isterler. Daha yüksek faiz talep ederler… Bulamazsa güvenli limana çeker…

Velhâsıl önümüzdeki dönem, borç bulabilmek için daha fazla faiz ödeyeceğimiz görülüyor. 

Hem iç dinamikler, hem dış dinamikler faizin artacağını avaz avaz bağırıyor…

Tekrar maalesef ki! Bu durum Türk Lirasını biraz daha değersizleştirecek. Enflasyonu artıracak. Faizi artıracak. Ve son olarak mevcut dış borçları ödemek için çok çok yüksek meblağlarda dolar bulamaz isek, kısa sürede dolar 7 TL’yi sollayacak.

İşte o zaman yalnızlaşma başlayacak. Herkes kendi derdine düşecek. Birlik, beraberlik, yani güç bulduğumuz unsurlar uzaklaşacak…

Belki bugünkü borcumuzu, başka borç ile rahatlatabiliriz. Ama böyle bir durumda dayatmalara da razı gelmeliyiz… 

“Borç Yiyen Kesesinden Yer…” 

Kesinlikle doğrudur. 

Ve “Kese”; mülkdür, haktır, adalettir, topraktır, vatandır… Kese; babandan, babanın babasından, onun babasından yadigardır… Bu yadigar, çocukların için sana emanettir… 

Kimse’nin “kese” yemeye hakkı yoktur…