Bir insan, başka bir insanı neden sevmez?..

Elbette bu sorunun altına çok şey yazılabilir… Mesela çıkar çatışması denebilir. Arsızdı denebilir. O dur, bu dur denebilir… 

Ama özü itibarıyla, ‘insan sevgisi ile büyüyememiş’ olması temel neden sayılır… İnsan’a sevgisi oluşmamış kişi, rahatlıkla başka birini kendine düşman görebilir, onu hızla ötekileştirebilir… Aynı zamanda geçmişine, tarihine, doğasına, hayvanlara, Allah’ın yarattıklarına az ya da çok bilerek ya da bilmeden zarar verebilir… “Bilmemek” ise bir mazeret olamaz, aksine en büyük kabahatidir…

Aynı zamanda bu toplum, hızla tüketim toplumuna çevrilebilir. Üretimi elinden alınabilir. Toplumsal ahlâki değerleri kaybettirilebilir… Ki bu gerçekten çok tehlikelidir!.. Kişiler, en yakınına dahi düşmanca söylemlerde bulunabilir. Birbirinin sırtından geçinme çabasına girişebilir. Rant ekonomisini, faizi “şiarı” ilan edebilir. Başka insanların haklarına rahatça girebilir. Her dinde günah olan ‘hırsızlığı’, dindar olduğunu ifade edenler bile normalleştirme çabasına girebilir. Devlet’in kaynakları, madenleri, kamu kurum ve kuruluşlarının sömürülmesi olağan gelebilir… 

Bunları biliyoruz, çünkü yaşadık, kısa süre önce bu duyguların yaşatıldığı bir ülke tanıdık… 

Hani şu iflas ettiğini resmi bir dille açıklayan “İzlanda”… 

Önce çok değer verdikleri jeotermal kaynakları ellerinden gitti. “Finans” ülkenin ‘kıymetlisi’ oldu… Sonra hızla kamu bankaları özelleşti. Küçücük ülke  120 milyar dolar dış borç aldı. Borç normalleşti. Herkes borçlandı… Lâkin günün sonunda yeni kredi, yapılandırma, zaman kazanma şansı bile bulamadan battı… 

Çünkü çok çok küçük bir ekonomiydi. Batışı da çok hızlı oldu…

Şimdi neler olduğunu daha net görüyoruz!.. “Bu bir deneymiş…”

Meğer dev bir proje varmış… İzlanda, proje öncesinde yapılan küçük, miniminnacık, protatif bir ön çalışma imiş…

İzlanda krizinin hemen ardından ABD Merkez Bankası, yaklaşık 200 yıllık geçmişinde bastığı paranın tam 4 katını 2008’de bastı… Ve bunu Dünya piyasalarına ‘parasal genişleme’ olarak sundu, ikram etti… Her zamanki gibi Dünyamızın kurtarıcısı rolünü üstlenmiş ve diğer ülke ekonomilerini kurtarıyordu…

Bir anda tüm Dünya ABD dolarına doydu…

Halbuki bir ‘av kapan’ kurulmuştu… Şimdi sıra beklemedeydi… ABD’nin niyeti olabildiğince kapana av çekebilmekti… Aklı ve vicdanı hür ülkelerin, kapana girmeme alternatifi elbette vardı… 

Ve bazı ülkeler bunu fırsata çevirebildi… Parasal bollaşmayı çok iyi kullandı. Aldıkları borcu ‘sermaye’ bildi… Ellerindeki markaları hızla geliştirmeye başladı… 

Öyle hızla büyüyordu ki! Sanki avcının peşine düşmüştü… Bu para “borç” dedi, onunla dünyevi zevklere düşmedi… Teknolojinin, üretimin, bilimin peşine düştü.

Ve Samsung, China Mobile gibi firmalar, Dünya markaları arasında üst sıralara yerleşti… 

Örneğin Samsung; Evet 1938 kuruluşlu ama son 10 yılda inanılmaz bir atak yaptı. Bugün Samsung bütün Dünya’da satışta ve çok revaçta… Üretim bantlarıyla, teknolojisiyle, kalitesiyle kendinden bol bol söz ettiriyor. Hatta, ABD tekeline geçmiş teknoloji ürünlerinden daha fazla satış yapabiliyor. Ve kendi alanında değerli marka olmayı başarabiliyor. 

Bugün finansal olarak neredeyse iPhone kadar güçlü…

Ve günün sonunda Güney Kore parası, ABD’nin parasal sıkılaştırmasıyla değer kaybetmedi… Bilakis umurunda olmadı… Çünkü ABD’ye çok miktarda Samsung telefon satmaya başlamıştı… %100 yerli ürünlerini ABD’ye satıyordu. 

2008 İzlanda krizi döneminde; 1 dolar, 1.187,4 Güney Kore Wonu iken, bugün 1 dolar, 1.129 Güney Kore Wonu… 

Evet doğru, dolar evine dönerken Dünya ülkelerinde ortalama %30 değer kazandı… Kimi ülkede daha çok değer kazandı, kimi ülkede daha az ama %30 kazandı… Fakat Güney Kore’de değer kaybetti…

Hazır bahsetmişken, Dünyada doların %30 değerlenmesini de kısaca değerlendirelim… 

2008’de ABD, 200 yıllık tarihi boyunca bastığı 865 milyar dolar ‘kağıt para’nın tam 4 katını bastı… Tabii ki bu paranın altı bomboştu. Sınırsız basabildiği, maliyeti düşük kağıt parçalarından yaklaşık 3,5 trilyon dolar bastı ve ülkelere bunu borç verdi… 

Bu dolar 10 yıldır Dünya piyasalarında ve bugün kademeli olarak ülkesine geri dönüyor. Ve ardından FED tarafından yakılıyor… Lâkin giderken 3,5 trilyon dolar ‘alım gücüne’ sahip olan para, bugünlerde evine alım gücü %30 artmış olarak dönüyor… Haliyle öbür tarafta da diğer ülkelerin %30 alım gücünü azaltarak dönüyor…

Altı boş olan ve sınırsız sayıda basılabilen, kağıt paranın piyasaya sürülmesi ile paranın niteliği bozulur… Yani bilinen adı ile “Kalp Para” olur… Bunu yapan da “Kalpazan” olur… 

Ortada yaklaşık 1 trilyon dolarlık alım gücü artışı, yani büyük bir kazanç var. Başka bir deyişle sömürü var… Lâkin av başarılı… Dünya zevklerine düşmüş toplumlar, açgözlüler, hırslılar avlandı…

Öte yandan bu ‘parasal genişlemeyi’ fırsata çevirebilenler, kendi halkına değer katabilenler de oldu. Mesela bugün Güney Kore halkı mutlu, yarın ne yiyeceğini, mutfağı için alışveriş kaygısını düşünmüyor… 

Bugün Güney Kore’li için herhangi bir mala sahip olmak kolay… Çünkü “İnsan’ı” değerli… “Mal, konut” sadece onlara hizmet için var… Ve konut öyle değerlenebilecek bir şey, yatırım aracı değil… Yatırımlar insana…

Teknolojilerini, çağın gereklerini yerine getirdiler. Paraları, dolar karşısında değer kazandı… 

Bugün çarşıda, pazarda herkes birbirine soruyor, “Seçim sonrası dolar ne olur?..” 

Cevap için şu pencereden de bakalım!.. 2008’de 1 dolar 1,33 Türk Lirası’ydı. Bugün 1 dolar 5,45 Türk Lirası… Kayıp tamı tamına % 410…

Hııı Güney Kore bu borcu doğru kullandı, Dünya devi marka yarattı… ABD’nin parasal genişlemesinin sonlanması ile parası değer kaybetmedi, aksine değer kazandı… Bizde ise %410’u kayboldu … 

Bu durumda sorunun cevabı, ekonomi biliminde değil! Kendimiz de…