FED faiz artırınca; Türkiye’deki finans ve yatırım şirketleri de faizin artmasını bekledi. 
KOBİ’lerimiz ise faizin inmesini talep etti. Amaç; kredi ile dönebildiklerinden faiz maliyetleri azaltabilmek.
FED’in faiz artırması uluslararası finans yatırımcılarını cezbedeceğinden, yatırımcılar daha güvenli buldukları ABD’de yatırım yapabilir. Ne de olsa faiz getirisi biraz daha iyileşti.  
Yabancı yatırımcıların dövizleri ülkemizden ABD’ye gittiğinde, yeni bir dış borca ihtiyacımız olacak, gelmez ise döviz kuru artacak.
Merkez Bankamız, dönem dönem 90 milyar TL civarında bankalara kredi verebiliyor. Politika faiz oranı%7,5 ama paranın bir kısmını bu oran ile veriyor. Kalanı ise gecelik borçlanma faizi %10,75’ten veriyor.
Bu iki oranın ortalaması da şu çok konuşulan “ortalama faiz”. Ortalama faiz’de %1,5 daha fazla finançılara ek maliyet doğuyor. Finançılar da mecburen sattıkları kredileri daha pahalıya veriyor. 
Faiz indirimi bekleyen KOBİ’ler kendince haklı, çünkü piyasadaki kredilerin faiz oranı yüksek. Şirketlerin çoğu ancak kredi ile dönebiliyor. Merkez Bankası politika faizi %7,5 diyor, fakat piyasa da kredi faizi %15 seviyelerinde, hatta daha yüksek talep eden bankalar var.
Finans çevrelerinin faiz artışı istemesi; ülkeye giren dövizi artırabilmek için. Faiz yüksek olunca, yabancı yatırımcılar yüksek kazanç için ülkeye geliyor. Tabi finans şirketleri de bol bol ürün satıp, para kazanıyor.
Ülke’ye de bolca döviz giriyor. Bol döviz ile ihtiyaç duyulan döviz talepleri karşılanıyor ve döviz kuru düşüyor. İthal malların, ithal hammaddelerin maliyeti düşüyor. Enflasyon düşüyor. Faiz düşüyor.
Bu sırada Merkez Bankası “faizleri aynı tutacağını, artırmayacağını” duyurdu. Demek ki yönetenler yani hükümet “yüksek kur” tercih ediyor.
Faiz’in ve döviz kurlarının artışına, devalüasyona, gizli enflasyona göz yuman ya da çözüm bulamayan, yani yaşananlara “hayret” edemeyenler de, “haysiyetli” duruş ne mümkün.
Şimdilik KOBİ’ler, imalatçılar konuyu açmıyor. Fakat finançılar, yatırım şirketleri, bankalar halen faizin artırılmasına yönelik açıklamalar yapıyor.
Faiz konusu ülke ekonomisi için önemli bir konu, ama ülkemiz imalat ve üretim ile dış borçlardan sağlıklı kurtulabilir.
Merkez Bankası faiz oranı, piyasaların paraya ihtiyacı olduğu dönemlerde gündem olur. Ama unutulmamalı ki! Bankaların asıl finans kaynağı müşterilerinin mevduatlarıdır. Öncelikle bankalar müşterilerine verdiği mevduat faizlerini düzenlemek zorunda. Finansçıların asıl maliyetleri buradadır...
Bankalar, müşterisinden mevduat kaynağı 1,2 triyon TL’dir. Merkez Bankasından kullandığı kredi ise 90 milyar TL’dir. Yani çerez...
Merkez Bankası faizi piyasaları “az” etkiler. Asıl etkileyen bankaların müşterilerine verdiği mevduat faizleridir.
Merkez Bankasının küçük bir “faiz” kararı, koskoca bir ekonomiyi köklü değişime götüremez. Bu kadar fazla “faiz” konuşmak doğru değil.
Tek başına tüm ekonomiyi değiştirecek tek konu; ekonominin özü yani üretimdir... Faiz tartışmalarının yarısı kadar üretim gündem olsa, neler olur neler!..
Bunca özelleştirmelere rağmen katlayan dış borcu, işsizliği, TL değerinin sürekli düşmesini, TL’nin en ufak hareketlerden hızlı etkilenmesini, güçsüz oluşunu, ağza bile alınmayan yüksek enflasyonu, üretimin azalmasını, kapasite kullanım oranlarının düşmesini, sürekli artan ve ödenemeyen tüketici kredi borçlarını, milyonlarca kişiye tebliğ edilen kredi kartı borçlarını, karşılıksız çekleri bir kenara bırakmışız varsa yoksa gündem “faiz”... Kaynat da kaynat...
İşimiz gücümüz “ders kaynatmak”, gören “ders boş, hoca yok” sanacak. Haksız da değil hani... 
Gündemi tamamen başka yöne çeviren, bu ihtiras dolu kişiler bilmeliler ki; Başkası için yaptığın her türlü taşkınlık sana “fazilet” kazandırırken, kendin için yaptığın taşkınlıklar “rezalet” kazandırır. 
Gün gelir bu millet, yani halk, yani hak fazileti de görür, rezaleti de görür, cevabını da verir.