Kısa bir süre önce uzun uzun sayılacak bir seyahatimiz oldu. Kızılcahamam, Gerede, Mengen üzerinden Yedigöller'i ziyaret edip Yığılca ve Alaplı üzerinden Karadeniz'e indik. Maceranın durağı Akçakoca idi. 

İzninizle bugün seyahatimizde gördüğümüz bölgesel sorunları ele alalım.

...

Konya-Ankara arasında karayolu seyahat kalitesi son yıllarda arttı. Kamyon arkasında ömür törpüleyen yolculukların yerini su gibi akan yollar aldı; hamdolsun.

Sabahın ilk saatlerinde kısa bir Ankara turundan sonra Kazan-Kızılcahamam üzerinden Gerede'ye geçtik. Yol onarım çalışmaları sürüyordu. Bana kalırsa gezi yolculuğunun vazgeçilmesidir, Kızılcahamam güzergahı. "Aheste çek kürekleri" yerine, aheste bas gaza" denilecek manzaralı bir yol. Umarım kalitesi de kısa zamanda artar.

...

Gerede'den sonra Aşçılar Diyarı Mengen üzerinden posterlerin, kartpostalların mekanı Yedigöller’e yol aldık. Mengen sonrasında çetin yol şartları vardı. Virajlar, inişler-çıkışlar yolculuğa hem heyecan hem de korku katıyordu.

Bizde sonra bölgesi gezen dostumuz İsmail Detseli'nin deyimiyle "insana hatim indirten" yollardı!

Ülkenin bu nadide köşesine ulaşmak isteyen ziyaretçilerin bu kadar dar yola mecbur edilmeleri bir ihmal olsa gerek. Bunun yanında yoldaki sıkça bozuk satıhlar tehlike oluşturuyordu. Ülkenin göz bebeğine, nazar boncuğuna bu kadar zor şartlarda gidilmemeliydi.

Karşı yönden gelen bir kaç sürücü işaret verip durdurdu; "Ankara yoluna nasıl çıkacağını" sordu. Anlaşılan yön levhalarında da sıkıntı vardı, yeterli değildi.

Daha sonra biz de mesela "duvar üzerinde dinlenen" bir teyzeden yardım aldık; akıcı bir üslupla yolu adeta "tıkır tıkır" anlattı.

...

Bu zahmetli coğrafya ve çetin yol şartlarına rağmen Yedigöller tıklım tıklım, cıvıl cıvıldı.

Gözün gördüğü her yer kainatın Yüce Mimarını işaret ediyordu.

Bu kadar zahmetli yolculuktan sonra geri dönmek olmazdı. Yığılca istikametine yöneldik, "Bir buçuk araçlık!" yola revan olduk. "Hiç değilse iki aracın geçeceği standarda eriştirilse" demeden edemedik.

Bu güzergahta da levha sorunu vardı. Dar yollardaki zemin bozukluğunun bolluğu da seyahati güçleştiren sebeplerdi. 

Soluklanma molası verdiğimiz köylerde insanların "Cana yakın" tavırları, ikram önerileri Anadolu insanını yansıtıyordu. Hele "Konya" sözcüğünü duyanların ilgisi bir başkaydı.

Yol çetin, hedef uzundu. Yığılca'da moladan ziyade duraksama sayılacak bir anın ardından Alaplı'ya doğru yol aldık.

Keskin virajların ardında sizi bekleyen sürprizleri bilmeden gidiyorsunuz.

Bir yanınız uçurum, bir yanınız dağ.

Uçurumun dip noktalarından dağların zirveleriyle yarışırcasına boy veren ağaçlar hayret uyandırıyor.

Tırmanışa geçtiğiniz yokuşlar an geliyor, hiç bitmeyecekmiş gibi bir his veriyor.

Öyle bir anda Meryem İkbal, "Baba nereye gidiyoruz?" diye sordu.

Tırmandığımız dağın başı pusluydu;

“-Şu gördüğün bulutların içine girmeye gidiyoruz" dedik. 

Bu manzarayı her Karadeniz seyahatinde sıkça yaşamak mümkün.

Küçük yerleşim birimleri kesif dağlara adeta serpiştirilmiş. Kimi yerlerde yemyeşil dağın koynunda tek başına abidevi duruşlu evler "Nasıl yaşar insan burada" dedirtiyordu.

Dik yamaçlardaki tarım arazileri bölge halkının düçar olduğu zor şartların göstergesiydi.

Seyahat ihtiyaçları için tedbirli-temkinli olunması gereken bir güzergah Yedigöller-Yığılca-Alaplı yolu.

Birçok yerde telefonunuzda sinyal bulunmayabiliyor.

Aracınız bozulsa yardım çağırmak bir hayli zor. Diğer seyahat ihtiyaçlarında da durum farklı değil.

Yer yer bozulan asfalt belki de altı çizilmesi gereken önemli bir sorundu. Köylüler de aynı şeyi söylüyor.

...

Son zirveden Alaplı-Karadeniz temaşasını yaşadığınızda manzara size "Yol yorsa da buna değdi" dedirtecektir.

Gündüzün son saatlerinde Alaplı'dan Akçakoca'ya doğru yolumuza devam ediyoruz.

Son durağımız Kalkın. Karasu-Şile yolundayız. Daha önce yapım aşamasında gördüğümüz yol, şimdi Anadolu tabiriyle "Londra asfaltı" gibi olmuş.

Ah bir de Edilli ayırımından sonra Akçakoca Milli Takımlar Kamp ve Eğitim Merkezi'nin de üzerinde bulunduğu Kalkın yolu tamamlanmış olsa!

Yıllardır sürüncemede kalmasına ihmal mi desek, unutulmuşluk mu!

Konya-Beyşehir yolunun makus talihini yaşayan bu güzergahın da bir an önce tamamlanmasını umuyoruz.

Cami avlusunda sohbetin ana konularından en önemlisi Kalkın yoluydu. Köylüler Ankara'ya ulaşabilecek herkesten yol için yardım istiyor.

Bu arada,  camilere karşı ilgi ve duyarlılıklarından dolayı bölge halkını tebrik etmek gerekiyor. Karadeniz'de halk camilere adeta elinde avucunda ne varsa harcıyor. 

...

Dönüş yolunda önce Cumayanı Mesire Alanına gidiyoruz. Muhteşem bir doğa... İnsanlar buraya da akın ediyor.

Selçuklu’dan kalma tarihi hamam virane durumda ve yok olmanın eşiğinde. Acil "devlet eli" bekliyor.

Evliya Camii ve Eskici Secaaddin Ebu Ahmet Dede ile onun bendesi Mustafa Şaban Efendiyi ziyaret etmeden geçmek olmazdı.

Elbette Karadeniz bu kadar zamana sığdırılamazdı. Ama zaman fazlasına müsaade etmiyordu.

Önce Düzce'ye uğruyoruz. Dost çok, fakat Ali Kurt'u görmeden gitmek olmazdı. Akçakoca-Düzce yolunun da kısmen inşaat halinde olması dikkat çekiciydi. 2005 yolculuğumuzda da çok toz yutmuştuk burada. Halen inşaat halinde görmek manidar!

Dönüşümüzü Abant üzerinden yapıyoruz... Milli parkta,  Anadolu deyimiyle "İğne deliği kadar" boşluk yok, Ankara ve İstanbul adeta Abant'a göç etmiş. Cennetvari  manzara temaşasından sonra, Taşkesti yolundan Mudurnu'ya doğru yol alıyoruz.

Mengen-Yedigöller yolunun halini gördükten sonra Abant-Mudurnu yol şartlarının daha iyi olacağını beklemiyorduk, sürpriz de olmadı.

Öyle bir yol ki, sıcakta asfalt adeta çamura dönmüş; aracımız yola tutunmakta zorlanıyordu.

Asfalt kalitesinin bölge bölge değişiyor olması "Ucuz-pahalı" farklılığını getiriyor aklımıza, bir de mühendis-müteahhit-yüklenici durumlarını!

Bakım-onarım eksikliği bu yolda da dikkat çekiciydi.

Mudurnu evleri tarihi mimariye ışık tutuyor. Şehir hem tarih, hem de kültür kokuyor. Üstelik biz vardığımızda hem festival, hem de halk pazarı var. Ama ertesi güne Konya'da olmak zorunluluğu da var!

...

Nallıhan yolunda, Göynük sapağına gelince Akşemsettin Hazretlerini ziyaret etmeden geçmek istemiyor insan. Ama akşam kapıya dayanmış ve daracık yolun ıssızlığı bir ürperti veriyor insana, çocuklar tedirgin! 

Dönüyoruz Bostancılar, Bozyaka yönüne. Nallıhan'dan sonra istikamet Emrem Sultan Köyü. 

Türbeye çıkan yol ve çevresindeki özlü sözler çevreye farklı bir atmosfer kazandırmış.

Tapduk Emre Hazretlerini akşam karanlığında ziyaret ediyoruz. Ziyaretçi defteri, adeta yoldan geçenlerin çetelesi.

Bu kadar zahmetli yolda, bu kadar şeyhler, evliyalar!

"Bize ulaşmak kolay değil" der gibiler.

Şimdi hedef Gürleyik, Dinek üzerinden, Mihalıcçık dağları yol verirse Yunus Emre köyü. 

Bin 800 metre rakımlı Sündiken Dağları, Porsuk Çayı, Sarıyar Barajı cağrafyaya değer katıyor. Size de 'güzelliğinin miktarınca' zahmet sunuyor.

Bin 550 metre rakımlı Kartal Geçidinde önümüzde birkaç araç yol şartlarından pes ediyor! Allah kış şartlarında yöre halkının yardımcısı olsun.

Yunus Emre'nin beldesinden yıldızların altında geçiyoruz. Tahta sandalyelerde akşam çayını yudumlayan köylülerle selamlaşarak...

Günyüzü yoluna girdiğimizde kendimizi "Unutulmuş bir belde de" hissediyoruz. Dert yine yol... Epeyce mesafeyi çakıllı yolda alıp Gökpınar'a varıyoruz. Artık Konya'dayız.

Bir kaç gün önce Karadeniz’e set olan Akçakoca dağlarını aştığımız gibi, birkaç saat önce de bin 800 metrelik dağların üzerinden aşıp Türkiye'nin en düz ovasına ulaşıyoruz.

Konya sınırlarına girdiğimize bakmayın, daha merkeze 200 kilometre yolumuz var.

Çeltik'ten sonra ıssız yolumuzun durağı Yunak oluyor.

Gecenin sessizliğinde Sülüklü yolundan Kadınhanı istikametine yöneliyoruz. O kadar ıssız ki, sanki tüm insanlık uykuda. Yine yer yer bakım onarım isteyen yerler var. 

Kesif dağların ardında uçsuz bucaksız gibi duran ovanın ortasında Konya'ya doğru yol alıyoruz. Arada bir çoban köpeklerinin sesleri geceyi deliyor.

...

Bir yol hatırası olmanın ötesinde "Yoldaki eksikliklerin ilgililere arzı" kabul edilsin. Köylülerin sesi olsun.

Bilhassa yol konusundaki hassasiyetini bildiğimiz Cumhurbaşkanı Sayın  Recep Tayyip Erdoğan'ın bu bölgelere kayıtsız kalmayacağını düşünüyoruz.

Son sözümüz seyahati, tatili sevenlere olsun;

Yönünüzü çevirin; Anadolu'da sizi bekleyen cennet köşeleri keşfedin.