İZMİR İKTİSAT SEMPOZYUMU (2) TÜRKİYE’NİN DIŞ EKSENLİ GÖRÜNÜMÜ
Selçuk MARUFLU
İzmir İktisat Zempozyumu’nda, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel, çevresel meseleleri irdelenirken, siyasi ve dış politika gelişmeleri de ele alınmıştır. Bu nedenle, panelist olarak katıldığım oturumda, konuşmamda, Türkiye’nin dış siyasetine de, yer vermeyi uygun buldum.
Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri ne yazık ki, istenildiği gibi yürümemektedir.
Biz, DPT mensupları olarak, neredeyse 30 yıldır İstanbul’da, her ayın ilk Cuma’sı toplanırız. Aralarında Sn. Ziya Müezzinoğlu, Sn. Prof. Dr. Atilla Karaosmanoğlu, Sn. Prof. Dr. Besim Üstünel, Sn. Dr. Güngör Uras dahil olmak üzere, toplantılara 40’a yakın eski plancı katılmaktadır. Sn. Ziya Müezzinoğlu ve Sn. Prof. Dr. Üstünel, Avrupa Birliği ile ilgili, şu anılarını anlattılar: Yıl 1963, Sn. İsmet İnönü Başbakan. Türkiye’nin, Avrupa Birliğine girişi, Hükümetin gündemindedir. Devlet Planlama, Dış İşleri Bakanlığı ve üst düzey bürokratlar bu konuda, fevkalade isteklilerdir. Ankara anlaşmasına ilişkin metin, Başbakan Sn. İnönü’nün önüne geldiğinde, İsmet Paşa sorar, “Beyler buraya girdiğimiz gibi, çıkabilir miyiz”. Müezzinoğlu yanıtlar: “Evet Paşam, istediğimiz zaman, heran çıkabiliriz”. Paşa, “tamam” der ve Ankara Anlaşması diye bilinen belgeye imzasını atar.
Neredeyse, 50 yıldır Türkiye AB kapısında beklemektedir! Avrupa standartlarında bir ülke olabilmek için, yapılması gerekenleri belirleyen ve 30 chapter’den oluşan müzakere belgelerinin, 13’ü açılabilmiş ve sadece 1’i kabul edilmiştir. Ekonomileri, gelişme seviyeleri, Türkiye’nin her bakımda altında olan, Romanya, Bulgaristan, Baltık ülkeleri ve benzeri ülkeler, üye olmuşlardır. Üye olan ülkeler arasında, en ilginci Kıbrıs Rum idaresidir. Ada’da iki toplum arasında ihtilaf varken, Ada’nın sadece bir bölümü Rum idaresi, üye yapılmış, Türk kesimi, AB dışında bırakılmıştır. Kıbrıs Rum idaresi ve Yunanistan tam üye olarak, tüm imkanlarını kullanarak, Türkiye’nin, AB’ye üyelik yolunda ilerlemesini baltalamakta ve kösteklemektedir. Olur, olmaz şartlar ileriye sürmektedirler.
Bir zamanlar AB’ye üyelik yolunda %70’lerde olan Türk kamuoyu desteği, şimdilerde %43’lere inmiştir. Türkiye’nin, AB macerası canımızı sıkmaktadır! Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarının kösteğine destek olarak Fransa Sarkozy ile Almanya Merkel ile Türkiye’nin tam üyeliğine karşı çıkmaktadırlar. Türkiye’ye, imtiyazlı ortaklık verelim, demektedirler.
Türkiye’nin, Avrupa Birliği projesi, bir medeniyet ve çağdaşlık projesidir. Türkiye’de, yaşam ve refah standartları, gelişmiş AB ülkeleri seviyesine çıkmalıdır. Yani, Türkiye’de, insan hak ve hürriyetleri, demokrasi, laiklik, fikir ve basın özgürlüğü, ekonomi, sosyal, kültürel ve çevresel sektörlerde standartlar, Avrupa gibi olmalıdır. Türkiye, kökten dinci, din istismarına dayanmayan bir toplum haline gelebilmelidir. Maalesef, Türkiye’nin, AB üyeliği için öngördüğü 2014 yılında gerçekleşme zor görünmektedir.
Şunu hemen ifade edeyim ki, Türkiye’nin AB üyesi olmaması, dünyanın da sonu değildir. Yeter ki, Türkiye, sadece ekonomik büyüklük değil, sosyal yaşam standartları, insan kalitesi açısından ve Demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlemesi bakımından, en ileri düzeylere ulaşabilsin ve fertlerin refah düzeyini yükseltebilsin. Ancak, bu amaçla yapılan, çaba ve gayretleri ve gelişme seviyesini yeterli bulmadığımı ifade etmek isterim.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Türkiye’nin yerinin, gelişmiş Batı dünyası olduğunu her vesile ile açık seçik ilan etmiştir ve hedef olarak muasır Batı Medeniyetini göstermiştir. Türkiye’nin, komşu ve dost ülkelerle yakın ilişki kurmak için çalışmaları gayet olumludur. Bu ilişkilerde birinci amaç, Türkiye’nin yüksek menfaatlerinin korunması ve özellikle, ihracatının arttırılmasıdır. Bunun dışında, özellikle, İran gibi, Türkiye’nin laik demokratik yapısından rahatsız olan ve çağdışı akımlara destek veren, Atatürk’ün huzuruna çıkmamak için, Ankara’ya gelmeyi reddeden Molla’ların, idare ettiği İran’la, ilişkiler konusunda çok dikkatli olunmalıdır.
Türkiye Orta Doğu ülkeleri, körfez ülkeleri, Kuzey Afrika Ülkeleri, Asya Türk Cumhuriyetleriyle yakın ilişkileri geliştirmelidir. Bu Hükümetin, Afrika ve Güney Amerika ülkeleriyle yakın siyasi ve ticari ilişkiler kurma gayretlerini, takdirle karşılıyorum. Türkiye bunları yaparken, Kuzey komşusu Rusya, Avrupa ülkeleri ve İskandinav ülkeleri ile de çok yönlü ilişkilerini geliştirmelidir. Amerika Birleşik Devletleri, Türkiye’nin stratejik ortağı olup, her zaman, ABD ile ilişkiler farklı ve üst düzeyde olmalıdır.
Ben, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi olarak Strasburg’ta görev yaparken, her vesile ile, Kıbrıs, Ege Adaları, Güney Doğu ve Kürt Sorunu, İşkence, Demokratik hak ve hürriyetler, Azınlıklar gibi konularda, Avrupa ülkelerinin hedef tahtası haline gelmiştik. Yukarıdaki konularda, hemen hemen, her toplantıda, bir karar sureti gelir ve tüm gayretlerimize, müdahalelilerimize rağmen, aleyhte kararlar çıkardı. Bu durum beni fevkalade üzerdi. Birkaç defa, bu üzüntü ile, Çankaya’ya, Cumhurbaşkanı Sn. Özal’ın yanına çıktım. Özal, üzüntü konusu olan hususlarda beni dikkatle dinledi ve yanağımı okşayarak, sen Avrupa’yı boşver, bizim için önemli olan Amerika’dır. Bak, ben, ABD ile nasıl yakın ilişkiler kurdum. Başkan Bush ile arkadaş oldum, demişti. Gerçekten, sadece, Özal, ABD başkanlarının evleri olan Camp David’de misafir edilmiştir. Bu fevkalade önemli bir olay olup, ABD’nin Türkiye’ye verdiği önemi göstermektedir.
Her olayın altında, kolaycılığa kaçıp, bunu Amerika kurguladı, bunu Amerika yaptı diyeceğimize, ABD ile menfaatlerimizin gerektirdiği, en üst düzey ilişkileri kurmalıyız. Ne yazık ki, teskerenin çıkmaması krizi ve çuval olayı nedeniyle, bugün ABD ile ilişkilerimiz, olması gereken, noktada değildir bu durum, kimin yararınadır, bunun takdirini sizlere bırakıyorum…
Dış politikada, diğer bir hadise de, Kuzey Irak’ta bulunan Türk kardeşlerimizin durumudur. Osmanlı Türk İmparatorluğu döneminde, bizim hakimiyetimiz altında olan Irak’ta, bugün en az 3 milyon Türk yaşamaktadır. Altını çizerek ifade ediyorum ki, bunlar Türkmen değil, bizim gibi öz be öz Türk’türler. Bu kardeşlerimizin, can ve mal güvenlikleri tehlike ve tehdit altındadır. Kuzey Irak’ta bulunan Kürtler, neredeyse kendi devletlerini kurmuşlardır. Bunların sarayları, hükümetleri, devlet daireleri, peşmerge ordusu vardır. Maalesef, dünya onları kabul etmekte, devlet başkanı statüsünde ağırlamaktadır! Bizim Dışişleri Bakanımızda, ne yazık ki, ayağına kadar gidip, bu adamı ziyaret etmektedir. Oysa, onlar hiçbir zaman, Türkiye’nin ve Türklerin dostu olmamışlardır. Açık veya gizli, PKK’ya destek vermişler, birçok evladımızın şehit olmasına, neden olmuşlardır.
Irak parlamentosunda, üç milyon nüfusa karşılık, Türkler bir temsilci ile temsil edilmektedir. Türk kardeşlerimizin yaşadığı Musul, Kerkük, Telefer bölgeleri, Misakı Milli hudutları içindedir. Atatürk, “ömrüm el verirse, Hatay’ı, Musul’u ve Kerkük’ü alacağım”, demiştir. Hatay işini, sağlığında halletmiştir. Iraklı Türk kardeşlerimiz, fakirlik içinde, mal ve can emniyetinden yoksun, eğitimsiz, sağlıksız, konutsuz, sosyal güvencesiz ve insanca yaşama koşullarının, çok uzağında, yaşamlarını sürdürmeye çalışmaktadırlar ve koskoca Türkiye Cumhuriyeti bunları görmemektedir. Kıbrıs’ta bulunan, 120 bin Türk kardeşi için, savaş eden Türkiye, Kuzey Irak’taki, Türk kardeşlerini görmezden gelemez.
Aynı şekilde, Batı Trakya, Bulgaristan, Makedonya, Kosova, Romanya gibi ülkelerdeki, Türk varlığının güvence ve esenliğinin sağlanması, dış politika öncelikleri arasında mutlaka olmalıdır. Türkleri, çok seven ve Türkiye’ye samimiyetle bağlı olan, Bosna Hersek gibi, eski Osmanlı İmparatorluğu ülkelere kucak açmalıyız ve yardım yapmalıyız.
Sonuç olarak, şunu ifade ederim ki, dış politika ilişkilerinin birinci önceliği, Türkiye’nin, ali menfaatleridir. Türkiye’nin elinde Dışişleri Bakanlığı gibi, gerçekten çok iyi yetişmiş hariciyecilerin bulunduğu bir kuruluş vardır, bunun değerini iyi bilmeliyiz, bilmelidirler…
-----------
NOTLAR:
1. Bu konuşma panelist olarak katıldığım İzmir İktisat Sempozyumunda yapılmıştır.
2. İzmir İktisat Sempozyumunu, bu yıl başarı ile organize eden HİSDAŞ’a, Yönetim Kurulu Başkanı Sn. Sancar Maruflu’ya ve Genel Müdür Sn. Cevat Ziya Maruflu’ya tebrik ve takdirlerimi sunarım.
Yorumlar