İzmir iktisat kongresinde Gazi Mustafa Kemal Paşa konuşmasında aşağıdaki hususlara değinmiştir: “Efendiler, Aziz Türkiye’mizin iktisadi tealisi esbabını aramak ve bulmak gibi vatani, hayati ve milli bir gaye-i mukaddese için bugün burada toplanmış olan sizlerin, muhterem halk temsilcilerinin huzurunda bulunmakla çok mesut ve bahtiyarım. Sizler doğrudan doğruya milletimizi temsil eden halk sınıflarının içinden ve onlar tarafından müntahab olarak geliyorsunuz. Bu itibarla memleketimizin halini, ihtiyacını, milletimizin elemlerini ve emellerini yakından ve herkesten daha iyi biliyorsunuz. Sizin söyleyeceğiniz sözler, alınması lüzumunu beyan edeceğiniz tedbirler, halkın lisanından söylenmiş telakki olunur ve bunun için isabetlere malik olur. Çünkü halkın sesi, hakkın sesidir. Yeni Türkiye’mizi, layık olduğu mertebe-i resanete isal edebilmek için, behemehal iktisaytımıza birinci derecede ve en çok ehemmiyet vermek mecburiyetindeyiz, zamanımız tamamen bir iktisat devrinden başka bir şey değildir. Biliyorsunuz ki, bu dahili düşmanlar, harici düşmanların yapmağa muktedir olamayacağı şer’i ve feci ef’al harekatı irtikabda tereddüt göstermemişlerdir. Fakat düşmanlarımız, aynı zamanda Türk milletinin mahvolduğunu zannetti. İşte bunda çok aldanıyordu. Osmanlı devleti gibi, çok imparatorluklar kurmuş olan, Türk milleti mahvolamazdı. İşte milletimiz, o dakikadan itibaren milli bir devre girdi; bir halk devresinin mebdeini kurdu. Millet bu mebdeden işe başladığı gün, kendisine hedef olan yolların ne kadar kesif zulmetler içinde bulunduğunu hatırlatırız. Bu hal milleti yeise düşürmedi. Kemal-i azm ile hedefine hatvelerini attı. Milletimiz halas-ı kat’i ve hakikiye mazhar olabilmek için iki umdeye istinadın şart olduğunu anladı. Onlardan birincisi: Misak-ı Mili’nin ifade ettiği ruh ve mana. İkincisi: Teşkilat-ı Esasiye’dir, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu Osmanlı İmparatorluğu’nun, tarihe münkalib olduğunu idrak eden, onun yerine yeni Türkiye Devleti’nin kaim olduğunu ilan eden bir kanundur. Bu devletin hayatında, hala bila kaydü şart hakimiyetin, milletin uhdesinde kalacağını ifade eden kanundur. Artık, Türkiye halkı için yegane mümessil teşrif ve icrai salahiyeti haiz olan, Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetidir, diyen bir kanundur. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükümetinin vazifesi, milletten aldığı yetki veçhile, istiklal-ı tam, hakimiyet-i Milliye umdelerine istinaden milleti zengin, memleketi mamur etmekten ibarettir. Bu umde icabı, bütün cihan bilmelidir ki, artık Türkiye halkı; hakimiyetini hiçbir şahıs ve makama veremez. Hakimiyet demek, şeref demek, namus demek, haysiyet demektir. Türkiye İktisat Kongresi, tarihte ilk defa ihraz-ı mevki-i bülend edecek bir kongredir. İktisadiyat sahasında düşünür ve zannolunmasın ki, ecnebi sermayesine karşıyız. Çok say ve sermayeye ihtiyacımız var. Kanunlarımıza riayet şartiyle ecnebi sermayelerine lazımgelen teminatı vermeğe, her zaman hazırız. Biz kimseden, fazla bir şey istemiyoruz. Her medeni milletin, malik olduğu şeylerden mahrum edilmemeliyiz. Haklarımız, tabii, meşrudur, bize lazımdır. İktisadiyat, iktisadiyat diyoruz. Arkadaşlar iktisadiyat demek, her şey demektir. Yaşamak için, mes’ut olmak için, mevcudiyet-i insaniye için ne lazımsa bunların kaffesi demektir, ziraat demektir, ticaret demektir, say demektir. Memleketimizi şömendöferler ile ve üzerinde otomobiller çalışır şöseler ile, şebeke haline getirmek mecburiyetindeyiz. Çünkü garbın ve cihanın vesaiti bunlar oldukça, şömendöferler oldukça, bunlara karşı merkebler ve kağnı ile, tabii yollar üzerinde müsabakaya çıkışmanın imkanı yoktur. Memleketimiz ziraat memleketidir. Bu itibarla, halkımızın ekseriyeti çiftçidir, çobandır. Binaenaleyh en büyük kuvveti, kudreti bu sahada gösterebiliriz. Çiftçi bu memleketin efendisidir. Bugün mevcut olan fabrikalarımızda ve daha çok olmasını temenni ittiğimiz fabrikalarımızda kendi işçilerimiz çalışmalıdır. Müreffeh ve memnun olarak çalışmalıdır. Ve bütün bu saydığımız sınıflar, aynı zamanda zengin olmalıdır. Ve hayatın lezzet-i hakikisini tadabilmelidir. Efendiler, Hey’et-i aliyenizin bugün akdedmiş olduğu Türkiye İktisat Kongresi çok mühimdir. Çok tarihidir. Nasıl ki, Erzurum Kongresi felaket noktasına gelmiş olan, bu milleti kurtarmak hususunda Misak-ı Millinin ve Teşkilat-ı Esasiye kanununun, ilk temel taşlarını tedarik hususunda amil olmuş, müessir olmuş, müteşebbis olmuş ve bundan dolayı tarihimizde, tarih-i millimizde en kıymetli ve yüksek hatırayı ihraz etmiş ise, kongreniz, milletin ve memleketin hayat ve halas-ı hakikisini temine medar olacak, düsturun temel taşlarını ve esaslarını ihzar edip ortaya koymak suretiyle, tarihte büyük namı ve çok kıymetli bir hatırayı ihraz edecektir. Aziz Türkiye’nin, öz evladları, hoş geldiniz, güzel Türkiye’nin ameleleri, sanatkarları, çiftçileri ve tacirleri hoş geldiniz, hür ve müstakil güzel yurdun yorulmaz cesur emekçileri, hayatını dişleriyle, tırnaklarıyla kazanan ve şimdi hürriyet ve istiklal yolunda, şehit düşen yavrularının nerelerde gömülüp kaldığını bilmeliyiz, bir kırık mezar taşı başında, fatiha okuyabilmek imkanını bile bulamayan çilekeş, Türk hanımları, hoş geldiniz. Hanımlarımız, erkeklerle birlikte oturmalı ve çalışmalıdır. Hayat, hareket ve hadisat-ı iktisadiyenin birer peykidir. İktisat tarihimizi dörde bölebiliriz. Birinci devir, sadece ziraat devridir denebilir. İkinci devir, bir idare-i mutlaka değil, doğrudan doğruya bir istibdad idi. Her şey, her teşkilat ve bütün kanunlar, sultanların, halifelerin ve sarayın keyfine tabi idi. Üçüncü devirde, büyük adamlarımız yetişti. İmparatorluğu kurtarmak için iyi bir siyaset kullanılıyordu. Memleket bizimdi. Fakat, hakikatte Türkiye, iktisaden, bizden ziyade ecnebilerin memleketi, bir müstemlekesi idi. Dördüncü devir ise Millet hakimiyeti, Teşkilat-ı Esasiye devridir. Teşkilat-ı esasiye Kanunu milli hukukiyatımıza ve asrın en son hukuk nazariyatına tamamen uyan eden bir Türk Milleti hakimiyeti düsturudur. Türk milletinin her ferdi daha anasından doğarken halikin başına taktığı (sorguç)la sultan olarak doğar. Binaenaleyh ayrı bir sultana tabi olmak, bir şahs idaresine itaat etmek, bu sorguçlu sultanlar için, bir zillettir. Yeni Türk İktisadiyatı, mevcut iktisat sistemi ve siyasetlerinin hiç birinin aynı olamaz. Memleketimizin, iktisadi mana ve ihtiyacına, iktisat tarihimizin ruhiyatına muvafık başlı başına bir iktisat siyaseti takip eylemek mecburiyetindedir. Bir iktisat meslekleri tarihinde, mevcut mekteblerinden, hiç birine mensub değiliz. Ne (bırakınız, geçsinler, bırakınız yapsınlar) mektebine, ne de, sosyalist, komünist, etatist veya himaye mekteblerinden değiliz. Bizim de, yeni Türkiye’nin yeni iktisadi manasına göre, yeni bir iktisat mektebimiz vardır. Buna ben, (Yeni Türkiye İktisat Mektebi) diyorum. Yeni Türkiye, muhtelit bir iktisat sistemi takip etmelidir. Biz kendimizi, tarihin hiçbir safhasında hiçbir milletten geri görmüyoruz. Türk Hakimiyet-i Milliyesi, ancak Türkiye hakimiyet-i iktisadiyesine istinadla paydar olabilir. İzmir İktisat Kongresi Başkanı Sn. Kazım Karabekir Paşa’nın konuşması: Türkiye İktisat Kongresi, tam muvaffakiyetle işini bitirmiştir. Burada, her türlü teshilatı gösteren ve bize pek çok muavenet eden, İzmir belediyesine ve hassaten, hey’et-i tertibiyede, kongre namına teşekkür eylerim. Ne elimdir, hal-i tabiide iken mesela 1327 senesindeki ithalatımız 43 milyon 930 bin Osmanlı altını iken ihracatımız (30.702.000) altın idi. Yani harice, 13 milyon 228 bin lira altınımız uçup gitmiştir. Analar, hemşireler ve muallimler!... Açılan, iktisat cihadında, daima ön saflarda siz yürüyün… ve Milleti şefkatli, siyanetli dillerinizle, bu mukaddes yollardan sizler yürütün. 913 de, yani Harbi umumiden, evvelki sene, 75 fabrikamızda 4281 işçi varken, iki sene sonra, adetleri 3916 ya düşmüştü. Memleketimizin servetine, halkımızın çalışkan, fedakar ve cefakar olmasına rağmen biz şimdiye kadar iktisat sahasında kendimizi ve servetimizi kainata gösteremedik ise, bu, yalnız Yemen ve Filistin çöllerinde, birbuçuk milyon Türk mezarının, bulunmasından gelmiştir. Düşmanlarımız, Türk milletini, taassub ile, ittiham etmektedir. İktisadi sükutumuza da, medeniyetin yeniliklerine düşmanlıktır zannederler. Türk müteassıb değildir. Faydalı olan her yeniliği severek alır. Bazılarımız, bu kış kıyamette ve hala hüküm süren, şarkın buzlu dağlarından geçerek, buraya toplandı. Ve burada müttehid bir cephe ile, “iktisad misaki” esaslarını, müttefikan çizdik. Bunu buradan Akdeniz kıyısından, cihana ilan ederken ve kararlaştırdığımız müfredatlı programı da, şanlı Büyük Meclisimizin Hükümetine takdim ederken, Türk milleti de, ilk iktisat zaferini ilan etmiş bulunuyor. Kainata, yeni bir Türk alemi yaratacak ve biz Türkiye evladları, iktisat sahasındaki zaferlerimizle bütün dünyanın sulh nazımı olacağız. İki hafta hummalı bir çalışma ile milletimize, bir eser meydana getirdik ve hediye ediyoruz. Gelecek sene daha, muazzam ictimaa milletimizi elbirliğiyle hazırlayalım. Kemal-i hürmetle, sizleri selamlar ve birbirimize, arz-ı veda ederken, sevgili İzmirli kardeşlerimize de, kongre namına arz ve veda eylerim. Kongrenin iktisadi mukarreratı, Büyük Millet Meclisi hükümetimize takdim edilmek üzere, izhar olunmuş, milli bir lahıya-i iktisadiyedir. Yeni kongre Hey’et-i Umumiyesinin, müttefik karariyle, tesbit ve kabul olunan, “misak-ı iktisadı” ise, siyasi, ahlaki, ictimai lekesizliği, temin eden, iktisadıyatımızın temeli olup, iktisat aleminde, milletimizin kendini mücehhez bulundurması için, müttefikan verilmiş bir ahittir. Türkiye’nin iktisadi hayatına önemle damgasını vuran 1923 İzmir İktisat Kongresi’nden yıllar sonra, gene İzmir’de bir iktisat kongresi, Sn. Turgut Özal’ın önderliğinde toplandı. O toplantıda bende vardım. Balçova’daki kongre merkezine intikal etmeden önce, büyük Efes Oteli’nin 7.katında, Rahmetli Özal ile toplandık. Yapacağı konuşmayı gözden geçirdik. Esasen, konuşmasının neredeyse tamamını kendileri kaleme almışlardı. Sadece güncel olaylarla ilgili bir iki kelime ekleme yapıldı. Turgut Bey, yaptığı tarihi konuşmasında, Büyük Atatürk’ün birinci iktisat kongresinde vurguladığı önemli hususların bir defa daha altını çizerek, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e hayranlığını ifade etti ve her zaman tekrarladığı aşağıdaki temel prensipleri, tekrar dile getirdi. - Hür ve serbest düşünce, - Din ve vicdan hürriyeti, - Serbest teşebbüs ve serbest Pazar ekonomisi, - Doğru ve hoşgörülü olmak, - Uzmanlığa önem vererek, ekip çalışması yapmak. Bu hususlara değindikten sonra, önümüzdeki döneme dair vizyonunu, yeni düşünce ve projelerini anlattı ve son olarak şu tarihi cümleyi, o kendine mahsus, konuşma uslubu ile heyecanla haykırdı. “Eğer 90’lı yılları israf etmez, iyi değerlendirebilirsek, asla şüphem yoktur ki, Türkiye 2000 yılı başında dünyanın en gelişmiş ve en fazla refaha ulaşmış 10 ülkesi arasında olacaktır.” Peki şimdi elinizi vicdanınıza koyarak, ifade ediniz, 90’lı yılları hatta 2000’li yılları değerlendirebildik mi?...