Öğr. Gör. Muhsin Bozkurt (E) “İkiyüz yıldan beri Türkler’i yok etme politikası izleyen emperyalistler, Anadolu’da Türkler’den sonra en yoğun nüfusa sahip olan Kürtler’i, Türkler’i asimile ve Türk dilini yok etmek amacıyla kullandılar, kullanmaya devam ediyorlar. “Kürtler’e Türkler’i asimile ettirme ve Türk dilini unutturarak yerine Kürtçe’yi ikame etme çalışmaları Cumhuriyet döneminde de bütün hızıyla devam etti. “Gazeteci-yazar Rıza Zelyut, Türkler’in yüzlerce yıldır nasıl Kürtleştirildiğini ‘Türk Kimliği’ adlı kitabında ayrıntılı şekilde anlatıyor. “Bu konudaki en değerli kaynak eserlerden biri de Macit Gürbüz’ün ‘Kürtleşen Türkler’ adlı kitabıdır. Osmanlı-Safavi çekişmesinin Anadolu birçok Türk boyunun Kürtleşmesine neden olduğu anlatılan kitapta, Orta Çağın Türklere bıraktığı başlıca mirasın Kürtleşen milyonlarca Türk olduğu vurgulanıyor. Güney Doğu’da bulunan Zazalar’ın kendilerini Sümerler’in devamı saydıkları, 120 aşiretten oluşturuldukları, Zazalar’ın çoğunun Beyler, Kubatlı, Pınarlı, Hörmekli, Karaballı gibi Türkçe adlar taşıdığına dikkat çekiliyor. “Yüzlerce aşirete sahip Karakeçili aşiretinin Anadolu’nun birçok yöresinde yaşadığı, batıdakilerin kendilerini Türk, doğudakilerin ise Kürt saydıkları ifade edilen kitapta, aşiretin tarihi kaynaklarda ‘Ekrad-ı Aşiret-i Karakeçili’ olarak isimlendirildiği ve ‘Bozuluş Türkmenlerindendir’ diye yer aldığı vurgulanıyor. X “Türkiye’de ilk nüfus sayımı Cumhuriyet’in ilanından dört yıl sonra 1927’de yapıldı. 11 milyon nüfusun 1 milyonu, yani yaklaşık yüzde 10’u Kürt’tü. Bunların yarısı Güneydoğu’da yaşıyordu, diğer yarısı ise ülkenin çeşitli yerlerine dağılmış durumdaydı. “Devleti çok uğraştıran Ağrı isyanından sonra, Başbakan İsmet İnönü 1932 yılında doğu gezisine çıktı ve dönüşünde Atatürk’e rapor sundu. “Raporda, bölgedeki Kürtler’in hızla çoğaldığı, Türk bölgelerinin içine girip Türkler’i zorla Kürtleştirdiği anlatılıyordu. “Doğruydu. “1927 yılından 1935’e gelindiğinde güneydoğu’da 206 bin olan Türk nüfus, 228 bine çıkmış, buna karşılık 543 bin olan Kürt nüfus 765 bine çıkmıştı. Bu, doğum oranları arasındaki farkla açıklanamayacak bir olguydu. Kürtler Türkler’in 10 katı artmıştı. Türkçe konuşanlar dillerini yitirmekte, Kürtçe konuşmaya başlamakta ve yavaş yavaş Kürtleşmekteydiler. “Bunda Kürt vatandaşlarımızın çoğunun bir günahı yoktu. Emperyalistlerin ve onların Türkiye’deki ajanlarının bilmeden oyununa geliyorlardı. “O günlerde yapılanlar ise, bugünlerin hazırlığıydı. X “İskan kanunu, Kürt nüfustaki orantısız artışı normalleştirmek için çıkarıldı. Bir ölçüde başarılı da olundu. Nitekim 1965 yılına gelindiğinde toplam nüfus içinde Kürtçe konuşanların oranı yüzde 6’lara kadar gerilemişti. “1960 yılından itibaren kentleşmenin göçleri yoğunlaştırması, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonraki özgürlük ortamında özellikle Kürtçü üniversiteli gençlerin Marksist örgütlerde rahat faaliyet imkanı bulması, Kürtçülük hareketlerini tekrar hızlandırmaya başladı. “O yıllar, Amerikan CİA ve Sovyet KGB ajanlarının Türkiye’de cirit attığı ve özellikle Kürtçü üniversite öğrencilerine kanca attığı yıllardı.” (Sırrı Yüksel Cebeci, Tercüman, 11 Kasım 2009) X Türk Milleti, İslamiyetten önce de ırkçı değildi. Sonra da ırkçı olmadı. Çünkü ırkçı bir millet; imparatorluk kuramıyacağı gibi, onları bir arada tutacak idare etme yeteneğinden de mahrumdur. Nitekim Selçuklu ve Osmanlı Devleti; bünyesinde birçok kavim ve milletleri bir arada tutmasını bildiler ve onlara rahat ve huzur dolu bir hayat yaşattılar. Anadolu’ya gelince; İmparatorluğun son demlerinde Osmanlı Devleti, her yenilgiden sonra çekirdek vatan Anadolu’ya doğru çekildikçe, işgal altında kalan yerlerin Müslüman halkı dalgalar halinde Anadolu’ya göç ettiler. Türklerin şaha kalktıkları Ana Yurt Anadolu’nun dört bir tarafına öbek öbek dağılarak yerleştiler. Böylece Türkler ve Türkleşmiş Türkler hükmündeki tüm Müslüman unsurlar yine, onlara tarih boyunca hamilik, öncülük ve rehberlik etmiş Türk kardeşleriyle, mesut ve müreffeh bir hayat sürmeye başladılar. Çünkü Anadolu, Müslüman Türk’ün dört bir yanda İ’layı Kelimetullah / Allah’ın ismini yüceltmek için harekete geçtiği, kendisinden maddi-manevi destek aldığı, akıncılar ve cengaverler kaynağı mukaddes bir yurttu. Anadolu’dan asırlarca gerilen yay; nihayet gerilmeye başladığı noktaya dönmüş; yeni bir yükselişe kadar beslenip gelişeceği başlangıç noktasında kendisini bulmuştu. Bu tekrar kendine geliş ve yeniden diriliş, artık Türkiye’de olacak ve oluyordu. Zira imparatorluk sona ermiş; Şanlı Osmanlı Devleti sahneden çekilmiş, fakat yerini Genç Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakmıştı. Yeni oluşum, on asırlık kaynaşmanın bir sonucuydu. Doğuşla birlikte oluşlarıyla Müslüman -Türk Milletini meydana getiren birçok kavim; müşterek dil Türkçe’yi konuşur hale gelmiş; kahir ekseriyet tek dine, İslamiyete mensup olmuş; aynı vatan topraklarına kök salarak; tek vatan, tek bayrak,tek din ve tek dil temelleri üstünde yep yeni bir ruhla, medeniyet aleminde yerini almasını bilmiştir. Yeni bir şahlanışın farkına varan; bu sefer dört bir ciheti manen fethedecek olan Müslüman -Türk’ün bu medeniyet hamlesini boşa çıkarmak için, her zamanki silahlarına yine başvurdular: “Parçala, böl ve yönet!” X Gelelim günümüze, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne; Türk Milleti olarak Türk İstiklal Savaşı’nı yapan; menşe’ ve kökeni ne olursa olsun Türkleşmiş bütün unsurlar Türk halkını teşkil ediyor ve Türk Milleti’ni meydana getiriyorlar. Hemen belirteyim ki, Türkleşmiş olmaları, kendi asli kimliklerini bilmiyorlar, kendi geçmişlerinden gafil ve habersizler demek değildir. Kendi öz dillerini bilmiyorlar, aralarında konuşmuyorlar diye düşünmek yanlıştır. Bütün özelliklerini muhafaza etmekle beraber; ortak bir dilde, ortak bir dinde ve ortak bir vatanda bir ve beraber olarak kaynaşmışlar; ayrıca müşterek hususiyetler kazanarak aynileşmişler; manada bir millet olarak tek bayrak altında yaşamayı en büyük gaye bilmişler ve böylece ayrılmaz, bölünmez ve parçalanmaz bir bütün haline gelmişler demektir. Nitekim, her vesileyle dediğimiz gibi, millet; sırf aynı doğuşta olanlardan değil, aynı zamanda aynı oluşta olanların birlikteliğinden, terkip ve sentezinden ibarettir. Yukarıda belirttiğim gibi, Türkiye’deki insanlar aynı vatanda yaşıyor, aynı ortak dili yani Türkçe’yi konuşuyor, aynı dine yani İslam’a inanıyorlar. Zaten asıl birlik bunlarla olur. Gerisi teferruat ve ayrıntıdır. X Türkiye’de Türk Milleti’nin bireyi olan herkes; ya aslen Türk’tür veya köken bakımından Türk olmasa da kendisini Türk hissetmesi, bu milletin ferdi olmak için yeter de artar bile. Zaten “Ne mutlu Türküm diyene.” Veciz sözü de, işte bu inceliğe işaret etmektedir. Kaldı ki, “millet” mefhumu, doğuşa değil oluşa baktığı için, “Türk Milleti” sadece Türkler’i değil, bütün unsurları içeren toplayıcı bir kavramdır. 3208 Üstelik, dünyada sırf belli bir ırktan müteşekkil bir milleti temsil etmeyen iki kavramdan biri “Türk” kelimesidir. Çünkü “Türk” demek, aynı zamanda “Müslüman” demektir. Yani “Türküm” demek, “Müslümanım” demektir. Nitekim, bir Bosnalı genç göğsünü kabartarak “Ben Türküm.” Diyebiliyor. Bunu diyen aslını bilmiyor değil. Bunu demekle, aslını inkar etmiş olmuyor. Yine, Avustralya’da biri Müslüman oluyor; gazeteler “Bir kızımız Türk oldu!” diye manşet atıyor. Osmanlı Devleti zamanında, Güney Amerika’ya göç etmiş olanlara aslen Türk olmasa da “Turko” diyorlar. Avrupa’da her yıl festival yapılan bir köyün varlığını hepimiz gazetelerde yer almasından dolayı biliyoruz. Bu köyde yaşayanlar her sene Türk giysileri içinde, Türk bayraklarıyla gösteriler düzenlemekte ve coşkulu anlar yaşamaktadırlar. Oysa bunlar Türk değil. Evet, başka hiçbir millet isminde, böyle bir geniş mana ve bu şekilde derin bir anlam yoktur. O halde kimse “Türk Milleti” ifadesinden ve bu büyük milletin ferdi olmaktan zinhar gocunmamalı. Bilakis böyle asil bir milletin bireyi olmaktan ancak gurur duymalı. X Değerli okur! Yukarıdaki alıntıda “Kürtleşen Türkler” den bahsedilmektedir. Ve yazının can alıcı noktası budur. Önemine binaen her fırsatta vurguladığım bir husus şudur: Din şuursuzluğu, Dil bilgisizliği ve gerçek Tarih vukufsuzluğu yüzünden, kimi insanlarımızın yanlış zehaplara, sanı ve yanılgılara kapıldıkları bir hakikattir. Öyle kimseler tanıdım ki, nesilden nesile “Oğuz” adını günümüze kadar taşıdıkları halde, kendilerini farklı bir kimlik sahibi sanarak bölücü fikirlere kaymış durumdalar. Yine “Artuk” ve “Artuklu” soyadını atadan dededen günümüze dek ulaştırdıkları ve bu soyadı taşıdıkları halde, çeşitli telkinatlar sonunda tehlikeli yollara sapanlar var. Aziz okur! Bir kimsenin Türk kökenli olmaması gayet normal. Herhangi bir unsura mensupluğu çok tabii. Nitekim Türk Milleti içinde hemen her Müslüman unsurdan Türk vatandaşları bulunmakta. Hemen hepsi, Türk Milleti’nin doğal ve asli birer parçası olup, tamamı birinci sınıf Türk vatandaşı sayılmaktadır. Aksini düşünmek, asla mümkün değildir. Fakat çok yönlü beynelmilel bir ihanet karşısındayız! Bu vatanın çocuklarını türlü sebeplerle birbirinden ayrı gayrı göstererek, yekdiğerine düşman hale getirmektedirler. İşte müşahhas / somut bir örnek: Osmanlı Devleti kurucularının içinden çıktığı ve bugün Güneydoğu’da yaşayan Karakeçili Türk Aşireti mensupları, bugün Kürtçe konuşmaktadır! Zamanla Türkçe’yi unutarak Kürtleşmiş durumdadırlar. Emperyalist devletlerin içimizdeki resmi ajanları, karış karış Anadoluyu gezerek Türkçe konuşan Türklerle, Kürtçe konuşan Türkleri birbiriyle vuruşturmanın binbir tuzaklarını kurma çabası içindeler. Maalesef, bundan bekledikleri neticeyi almıyorlar değil! Oyuna gelmemek lazım. Oysa, Osmanlı kaynaklarında geçen “Ekrad-ı Türkman” yani “Türk Kürtleri” ve “Türkman-ı Ekrad” yani “Kürd Türkleri” tabirleri ne kadar düşündürücüdür. Yine Osmanlı Devleti’nin kırsal kesimlerde yaşayan Türkler için kullandığı “Ekrad” yani “Kürdler” ifadesini hatırlıyorum. Ne kadar manidar değil mi? X Bizler aynı milletin ahfadıyız Aynı milletin değişik adıyız Kim bizi ayrı gayrı görür ise Biliriz ki bu bir gizli desise Bilin bunu kardeş Türk-Kürt ebedi İslam: “İnananlar kardeştir.” Dedi. Türk olmuş bedenin tarihte başı Bedeni olmuş ona Kürt yoldaşı Türk-Kürt olmuş sanki et ile kemik Ayırmak için yapmayın polemik