Çok şükür uzun bir aradan sonra yüz yüze eğitim başladı. Umarım pandemi koşullarında, çocuklarımız özen gösterir de vakalarda artış olmaz. Böyle yüz yüze, canlı canlı eğitimler devam eder.
Sağlıklı bir eğitim, doğru seçimlerimizin pusulasıdır. Yapmak üzere olduğumuz yanlış seçimlerimizin ise fossulasıdır. Yönümüzü belirleyendir. Dünyaya gönderiliş amacımızı eksiksiz bulmamızı sağlayandır.
Ömür, ölüm ile kesilmese elbette bu çok daha kolay olabilirdi. Ama sınırlı bir ömürde yaşanan onca dertler, beklenmedik sürprizler ile anlayamadan ömür geçebiliyor.
Bu sebeple doğduğumuz andan itibaren, bu amaca uygun bir talim, terbiye içine mutlaka girmek zorundayız.
Çünkü geçmiş benzer dersler ile dolu… Ve bu derslerde çok açık görülüyor ki terbiye olmayan toplumlar, terbiye olan toplumlara hizmet etmek zorunda kalıyor. Buna bir nevi “Kötek ile terbiye olma” durumu diyebiliriz. Tabi bu arada halen öğrenmemek için diklenenler de elbette oluyor. Onlar ise maalesef OLamadan, ÖLüyor…
Unutmayalım ki!.. Yaradan’ın, Dünya’nın, doğanın enerjisi, adaleti asla şaşmaz. Yapman gerekeni yapmaz, bir kuru inat uğruna amacına uygun davranışları sergilemezsen… Yani ahlaklı olmazsan, oburluğunu engelleyemezsen, aç gözünü doyuramazsan, kibrini, öfkeni bastıramazsan ve son olarak seni tembel bırakacak uygulamaları benimsersen…
Bunları benimsemeyen toplumlara, hizmet etmek zorunda kalırsın. Onlara el açar. Verecekleri üç kuruş kredi için ağızlarının içine bakarsın…
Dinin gereğini bilemezsen, mesela Zekatı Muaviye’nin Zekatı ile karıştırırsan… Geliri tabana yayamazsan, huzuru da asla bulamazsın… Peygamber efendimiz (SAV) döneminde zekat uygulamaları, bugünkü vergi uygulamaları ile aynı yönetilirdi.
Zekatlar toplanır. Toplumun ihtiyaçları karşılanırdı. Cami, yol, çeşme, bahçeler yapılırdı. Muhtaç duruma düşmüşlere, yetimlere, kimsesizlere buradan yardım edilirdi. Bu sebeple de idarenin topladığı zekatların, tek tek hesabı sorulurdu. Nereye, hangi fiyata ne yapıldı takip edilirdi.
Zekatların yani vergilerin kötü kullanılması düşünülemezdi bile… Bu hizmetler yapılırken ‘fitne, fesat’ asla araya giremezdi. Toplum içinde birey ayrımı yapılmazdı. Yapılacak hizmetler için açılan ihalelerde asla yanlışlık, kötü niyet olmazdı… Çünkü bu ‘kul hakkı’ yemek olurdu. Ve bilirdi ki Sahabe, Yaradan’ın karşısına kul hakkı ile gelinmemesi buyrulmuştu.
Arada bu fitnelere yeltenenler çıksa da kimse onlara hoş bakmaz, hürmet etmezdi. Aksine, Yaradan’ın bile karşısında görmek istemediği bu kişileri sevmez, onların yüzüne bile bakmazlardı.
Bu bilinç, onların başka toplumlara el açmalarını engellediği gibi başka toplum, kabileleri de kendilerine bağlamıştı… Ardından ise bu bilince sahiplenemeyenler oldu. Ve hepsi, farkında olarak ya da farkında bile olamadan başka toplumlara hizmetkâr oldular. Kabilelerde kopuşlar oldu.
İşte ‘Döngü’ başlamıştı!..
Hem geçmişte hem günümüzde bu duruma düşen çok toplum var. Kötü tarafı buna itiraz edip ‘Hakkaniyetli değil’ de dinemez… Çünkü kendi seçimleri idi… Bu olumsuz noktalara kendi seçimleri getirdi. Onu kimse zorlamadı… Ve nihayet bu istenmeyen buhranlar ile durup düşünmeye başlayacaktır. Yaptığı hataları aramaya başlayacaktır. Seçkin olabilmek için yaptığı tercihlere bir daha göz atacaktır.
Ve böylece doğaüstü adalet, seni acı ve ıstıraplı yoldan sorgulamanı, öğrenmeni sağlar.
Demek ki öğrenmemek gibi bir lüksümüz yok.
Kimi kendi isteği ile eğitimi acısız yoldan alır. Dünyaya geliş amacını iyice öğrenir. Kimi de döngü sayesinde ezilerek, tabiri yerindeyse kafasına vurula vurula öğrenir…
Buyurun size bir canlı örnek daha…
Bugün, Trakya’da yaşayan ve hizmet sektöründe olan çok sevdiğim bir abim ile telefonda görüştük. İşletmelerine Bulgar kafile gelmiş. Onlara hizmet veriyorlardı. Dediğine göre her şeyi istiyorlarmış. Arada da “bedava, bedava” diye sevinç gösterileri yapıyorlarmış…
Orta ve üstü yaşta olan okuyucularımız hatırlar, çok değil bundan 15 sene önce… Ki 20 sene önce ara daha da açıktı… Türkler Bulgaristan’a geçer, yer içer alışveriş yapardı. Ardından da “Ya bedava burası biraz daha kalalım. Bize biraz daha hizmet etsinler.” derlerdi. Bedavaya Bulgarları kendilerine hizmet ettirirlerdi.
Bakın eğitimin zayıflaması, seçkin bilincin azalması döngüyü nereden nereye taşımış.
O zaman bu önemli meseleyi tekrarlamakta fayda var.
Bu ‘değersiz olma’ düzenini kırmanın yolu ve ayrıca daha fazlası da başımıza gelmeden… Sadece sağlıklı bir eğitim ve bu sayede yerleşen pozitif bilinç ile… Bu doğaüstü döngüye (yani başkasına kendimizi kullandırtmadan) biz ivme kazandırabiliriz…
Ya da salarız kendimizi öylece, döngü sana birikmiş acıları ile ivmeler kazandırır durur…