Gitmek trafikte bir de yürümek İstiklal’de ne kadar zor olabilir ki? 7’de işten çıkıp 8’de hâlâ Yıldız’da olmak nasıl bir duyguysa. Zorlaştırılmış, daraltılmış yaşam alanında nefes almak imkânsızsa. Kanıksanmış inançlar düz mantığa denk, özgürlükten yoksunsa yürümek kolay değildir bu yolda! Üzerine gelen kalabalıkta öğlen arasında, akşam çıkışında mahkûmsun ağır adımlara. Geçen zaman ne kadar ucuzsa boşa harcamak da bir o kadar kolay onlara. Başkentliler bilir: Kızılay meydanında öğretmişlerdi yürümeyi. Bir tabelada, “sağdan gidiniz” işareti son vermişti eğlenmeyi. Beyoğlu’nun eğlencesi de her türden insanın çeşitliliği üzerine olmalı söylencesi. Bir de türkü sevmesi, İstiklal’in yeni sahipleri yanık sesli. Sivri burunlu ayakkabıları komedi sanki hokkabaz, palyaço ama bedava eğlencesi. Sekreterler, düşkünler, sarhoşlar, politikacılar, avukatlar, yazarlar. Hepsi kâh küçük kâh büyük yüreklerinde duygudaştılar. Onları gören olumlu duygular taşıdığını umdular. Daracık sokaklarda daracık insanlar. Yol ortasında konuşanlar, sigara dumanını savuranlar. Bir zamanlar kravatsız, tıraşsız Beyoğlu’na inmekten utananlar. Ve tasası bir lokma ekmek olan işportacı analar. Geç yetişkinler, er yetişkinler, uyur gezenler, uyanık gezenler. Tam bir gerçekliğin ortasında sahtelik içindeler. Kıyafetine ya da yüzüne iliştirdiği iğne ile diğerinden ayrıcalıklı olduğunu ispata çalışan kimlikler, yani kimliksizler. Sahtelerin arasında gerçeğini ayırt etmek zor belki yine de seçilir içlerinde çocuk suretleri. Kanaatle yaşamakta her biri… İstiklal’de laleler, menekşeler arasında bir kelebek arasa da gözleriniz. Nafile bir kelebek ile o andan sıyrılabilme ihtimaliniz. [email protected]