TV’de zaman zaman güzel programlar izliyoruz. Rüknü Özkök ve Eray Canberk beyler, İstanbul’u karış karış geziyorlar, bizleri de gezdiriyorlar. Bu gizemli ve güzide şehrin, bilhassa tarihi, bilinmeyen yönlerini, eski eserleri, eski dönemlerden intikal eden sanat ve kültür hazinelerini anlatıyorlar. İstanbul; doğa, kültür, sanat şehri olarak dünyada eşi olmayan bir nadide kent. Dünyanın en güzel şehri, ancak ne yazık ki, biz kıymetini bilmiyoruz. Biz devlet büyüğü ifade ettiler; “Biz İstanbul’a ihanet ettik” dedi... 

Bu tarihi miras, bir takım kendini bilmez, rant düşkünü kimselerce, ceplerini doldurmak için, insafsızca, saygısızca tahrip ediliyor. Ecdat yadigarı camiler, çeşmeler, surlar, sarnıçlar, türbeler, saraylar, köşkler, konaklar, Bizans, Roma, Osmanlı Türk eserleri, bakımsız, pislik içinde kendi kaderlerine terk edilmiş durumdalar. Tarihi eserlerin yanına, üstüne tarihi katleden iğrenç yapılar inşa edilmiş. İtalya’nın, Roma başta olmak üzere birçok şehirleri, adeta bir açık hava müzesi gibidir. Bunlar özenle korunur, eserlere zarar vermek, bizdeki gibi yok etmek, kimsenin haddi değildir. Mesela, Sirkeci Garı, biblo gibidir, gidin görün, yanına, tarihle, estetikle ilgisi olmayan bir Marmaray binası yapmışlar. Eski eserlerin, etraflarının açılması rahatça gezilecek yerler olması gerekirken, insafsızca tahrip edilmişler. 

Benim asıl hayret ettiğim husus, ülkede Kültür Bakanları, Mülki İdare Amirleri, Vakıflar, Yerel Yönetim Sorumluları varken, tahribata nasıl izin verdikleridir. Olmayacak, tarihi alan, tabiat, kültür varlıkları, imara açılıp, iğrenç betona kurban ediliyorlar. İstanbul’un eski köşkleri, konakları yakılıyor, yıkılıyor, yerine rant getirecek, cep dolduracak inşaatlar yapılıyor. Cağaloğlu’ndaki tarihi İttihat ve Terakki Konağı yıkılmış, otopark olmuş... Topkapı civarında bir Eski Saray varmış, nerede... Mahmut Nedim Paşa Türbesi, Pargalı İbrahim Paşa Türbesi harabe gibi... 

Kadir Has Üniversitesi Kurucu Mütevelli Heyeti Üyesi olarak görev yaparken, üniversiteye yer arıyorduk. Tarihi Cibali Tütün Fabrikasını bulduk. Kaderine terk edilmiş, metruk, harabe durumundaydı. Ankara’yı mekan tuttum, Cumhurbaşkanı Demirel’in, Başbakan Mesut Yılmaz’ın, Maliye Bakanı Sümer Oral’ın, delaletleriyle, bu yıkılmak durumunda olan tarihi binayı üniversiteye, uzun süreli olarak tahsis ettirdik. Aslına sadık kalarak, restorasyonunu, restitüsyonunu tamamladık. Epeyce para harcandı. Bir tarihi ayağa kaldırdık, sadece Osmanlı değil, üniversitenin altını da kazarak, Roma, Bizans eserlerini ortaya çıkararak, güzide bir müze yaptık. Bu tarihi üniversite binası, UNESCO ve Europe Nostra Ödüllerinin sahibi oldu. Herkese gidin gezin, bu muhteşem eseri görün diyorum. 

Şimdilerde depremi öne sürerek, kentsel dönüşüm modası çıktı. Gerçeği rant sağlamak, istismardır. Ataköy sahili insanın yüzünü kızartıyor. Belli insanlar para kazansınlar diye deniz kenarı, sahil Çin Seddi gibi, beton yığınına dönüştürüldü. Silueti bozan bina hala duruyor. İkinci bir Çin Seddi de, Galata Port adı altında yapılan iğrenç binalar... İstanbul, fert başına en az yeşil alana sahip bir şehirdir. Bitip tükenmeyen inşaatlarla, sade vatandaşlar, hastalar, yaşlılar, saat, tatil günü demeden gürültülerden muzdaripler. Mahalli seçimlerde olmadık vaadleri bulunanlar, seçimlerden sonra her şeyi unuttular. Ben Kadıköy’de oturuyorum. Kaç defa şikayet ettim, netice alamadım. Kadıköy’de, tarihi kalıntıların bulunduğu alana 22 katlı otel yapmak istiyorlar. Yeşil alan, park yapacak, depremde sığınacak alan bırakmadılar. Gidin Selamiçeşme eski Meteoroloji Bahçesi’nin şimdiki halini görün. Eyy İstanbul’u idare edenler, bu şehir artık binalara, inşaatlara doydu. İhtiyaç parklardır, yeşil alanlardır. Başka İstanbul yok. 

Hadise sadece İstanbul da değil... Yemyeşil ormanlar, vadiler, akan sular, doğa harikaları, masmavi temiz denizler yok ediliyorlar. Bu inşaat furyasında, sayıları zaten az kalmış olan yaban hayvanları da yok oluyorlar. Ne yazık ki, gelecek nesillere korunmuş tarihi eserler ve temiz yaşanacak bir dünya bırakmıyoruz. Bu tahribat, yıkım, rant arzusu, doğanın hakimi, hikmetinden sual edilemeyen Yüce Allah’ın yarattığı, dünya düzenine karşı işlenen bir suç, ihanet, büyük bir günah değil mi?....