Buna, “evet” demeyi çok isterdim. Hele hele adaylar Madrid ve Tokyo gibi iki şehre inmişken, diğer bir ifadeyle, olimpiyatlara erişmek, çok yakına gelmişken keşke bu mümkün olabilse... TV’de olimpiyatlar konusunda konuşan, gayret gösteren başta Sn. Hasan Arat olmak üzere, diğer ilgilileri takdir ediyorum. İstanbul’un olimpiyatlara aday olması fevkalade normaldir. Zira, İstanbul dünyanın incisi, pırlantası ve en güzel şehridir. Ama, hangi İstanbul? El birliğiyle ve özellikle resmi makamların yol göstericiliğiyle doğal, kültürel değerleri tahrip edip, ortamı çirkinleştirdiğimiz ve beton yığınına çevirdiğimiz İstanbul mu?
2020 olimpiyatları ile ilgili değerlendirme komitesi (IOC) İngiliz Sir Craig Readic başkanlığında 17 üyesiyle İstanbul’a gelmiştir. Havaalanında sanki yeni transfer edilmiş futbolculara yapılan tezahürat gibi, bağıran çağıran grubu gören IOC Başkanı acaba ne oluyor, bize bir şey yaparlar mı endişesiyle, yanındakilere soruyor. “Yahu bunlar ne istiyor”, cevap “biz hazırız” diyorlar. Bunu duyunca gülüp, geçiyor. Sn. Cumhurbaşkanı, Sn. Başbakan, Sn. Bakanlar ve diğer ilgililer seferber olmuş durumda. Olimpiyat değerlendirme heyetine yemekler, ziyafetler, boğaz gezileri birbirini izliyor. Belki olimpiyatları verirler diye, heyete fıstıklı baklava, çiğ köfte, şalgam suyu bile ikram ediliyor. Ediliyor da, heyet Avrupa’dan üç saatte uçakla geldiği İstanbul Havaalanından, otellerine 2 saatte zor gidiyorlar. Gerçi, belli bir noktadan sonra polis eskortu devreye giriyor. Yolları keserek, vatandaşı bekleterek ulaşımı sağlıyorlar, ama bu trafik keşmekeşi heyetin dikkatinden kaçmıyor. Zaten, yapılan bir duyuruya göre, trafiğin çalışmadığı ve felç olduğu dünyanın ikinci büyükşehrinin İstanbul olduğu biliniyor.
İOC Heyeti İstanbul’u, kentsel vizyon, kültürel miras, iletişim, ulaşım, halk desteği, yasal düzenlemeler, pazarlama, finans, tesisler ve olimpiyat köyü, emniyet ve güvenlik, tıbbi hizmetler ve sağlık tesisleri, konaklama, medya ve basın gibi ana konuları dikkate alarak, değerlendirecekler ve bu değerlendirme sonucunda 2020 olimpiyatlarını kimin alacağı 7 Eylül 2013 tarihinde Arjantin’de Buanos Aires’te yapılacak toplantıda açıklanacaktır.
Şimdi eğriye eğri, doğruya doğru diyerek, yukarıda öngörülen 16 kriteri teker teker inceleyiniz. Bu kriterlere vereceğiniz cevaplara göre, siz olsanız İstanbul’a olimpiyat verir misiniz? İstanbul’da bir tek yeşil alan, park yeri bırakmamışsınız, elde kalanları da müteahhit rantlarına feda ederek, halkın çıkarı yerine rantçıların çıkarlarını düşünerek birilerinin ceplerini doldurmak uğruna, iğrenç beton yığınlarına müsaade etmişsiniz, olimpiyat komitesi üyeleri acaba Bakırköy, Kazlıçeşme’den geçerken, İstanbul’un silüetini tahrip eden 40-50 katlı beton yığınlarını görünce ne düşünmüşlerdir? Bunlara nasıl ve neden izin veriliyor dememişler midir? Ali Samiyen Stadı yeri, likör Fabrikası, Mecidiyeköy Eski İftar Yeri, Zincirlikuyu Karayolları arazisi, İETT Garaj Arazisi, Selamiçeşme Meteoroloji Bahçesi, ağaçlar ve yeşillikler insafsızca tahrip edilerek, iğrenç beton yığınlarına dönüştürülmedi mi? Deprem tehlikesi altında bulunan İstanbul’da, depremde halkın sığınacağı açık alan bırakmadılar. Şimdilerde ise şehrin ender ve son yeşil tepesi olan Çamlıca’da ağaçlar kesiliyor, yeşillikler ve bitkiler yok ediliyor  ve 100 milyon dolar sarfedilerek, devasa bir cami yapılıyor. Hem de, civarda halkın ihtiyaçlarını karşılayan 18 cami olmasına rağmen… Moda sahilinde, Modayı mahveden, beton bir otel yapılmadı mı? Hele hele adeta E-5’e dayanmış yeni bir gökdelen Abide-i Hürriyet Parkı civarında, hiç kimseden çekinmeden yükseliyor! Abide-i Hürriyet Parkı ve arkasındaki yeşil alan gasp edilerek, güya Avrupa’nın en büyük Adalet Sarayı yapılmadı mı?
Olimpiyat Komitesi Üyelerine duyduğuma göre, Madrid’de ve Tokyo’da şimdiden hazır olan tesisleri göstermişler. Biz ise, “şöyle edeceğiz, böyle yapacağız” diye maket gösterdik. Ha unutmayalım, 180 milyon dolara olimpiyat stadı yaptık. Ancak, yollarını yapmadığımız için orada maça gidenler sabaha karşı 5’te evlerine dönebiliyorlar. Tarih ve kültür mabedi olan İstanbul’da Osmanlı Türk İmparatorluğundan kalan ecdat yadigarı, konaklar, köşkler birer birer yıkılıp, yakılıp, otopark mafyasına teslim edilmedi mi? Bu nadide eserlerin yerine, iğrenç beton yığınları yapılıyor. Daha, İstanbul’un, Kültür-sanat faaliyetlerini icra edeceği bir opera binası ve konser salonu yok. AKM’yi cami yapmak için kapatmadık mı? Sanat Mahalleri, Emek Sineması, peşkeş çekilerek, AVM yapılmak isteniyor.  İstanbul’da deniz pislik içinde, balık türleri yok edildi. İstanbul sağlık tesisleri, trafik ve ulaşım, konaklama tesisleri bakımından fevkalade yetersiz durumdayken, olimpiyatlara nasıl ev sahipliği yapacaktır?
Olimpiyat Komitesi üyeleri şehri gezerken, durdukları birçok ışıkta sağdan soldan fırlayan, bir ellerinde fırça, bir ellerinde su şişesi olan uyuşturucu müptelası, tiner kullanıcısı cam silicilerin hücumuna uğrayınca herhalde çok korkmuşlardır! Bu durum, İstanbul’da, hala emniyet ve güvenlik sorunu olduğunu göstermiyor mu? İstemek, arzu etmek, prestij kazanmak çok iyi de, bunu yaparken bu niteliklere layık olmakta, bir ayrı gereksinimdir. Olimpiyatı, İstanbul’a almak için gayret sarf eden bilhassa resmi makamlar, yerel yönetimler ve uktidar, İstanbul’un her geçen gün beton yığınına dönüşmesinden, sağlıksız kentleşmeden sorumlu adeta teşvik eden makamlar değiller midir?
Tekrar ediyorum, yukarıda değindiğim olimpiyat komitesinin kriterlerinin hangisine alnımız açık şekilde tatminkar cevaplar verebiliyoruz? Zaten bunlara cevap verseydik, olimpiyatları çok önceden alırdık. Gene de, herşeye rağmen, mahcup olanın ben olmasını arzu ve temenni ediyorum…