Menfaat ve sömürü düzeninin iç ve dış avukatları, 11 Eylül olayları sonrasında ortaya atılan yeni terör kavramı ile 1,5 milyar Müslüman’ı tahrik etmeye hala devam ediyor. Vicdan, hukuk ve adalet gibi evrensel değerleri hiçe sayarak, İslam coğrafyasına yönelen her iftiranın, saldırının ve felaketin arkasında bu adamları bulabilirsiniz. Hatırlarsınız, evrim tartışmaları ile bunlar sözde düşünsel eylemlerin gelişmesine katkı sağlamak için felsefi değeri olmayan onlarca iddia’yı ortaya atmışlar, milyonlarca Müslüman’ın kafasını karıştırmaya yeltenmişlerdi.. Alevi-Sunni tartışmaları, cehennem-cennet tartışmaları, ılımlı İslam safsatalarından sonra bu kez çitayı biraz daha yükselterek “bir ulusal kanalda” utanmadan, sıkılmadan yüce olan, kutsal olan her şeyi tartışmaya başladılar. Şu son zamanlarda olup bitenlere baktığımda bazı sözde özgürlük ve barış elçisi tarafından İslama yönelik geniş kapsamlı bir haclı saldırılarının planlı bir şekilde yürütülmekte olduğunu gözlemekteyim. Maalesef buna bizim medyanın bir bölümü de alet edilmiştir.11 Eylül provokasyonundan sonra egemen güçlerin çıkarlarına hizmet edecek yeni bir dünya düzeninin yeniden yapılanması için (terör dinin zıttı olmasına rağmen) bazı batılı çevrelerin gayreti ile İslam ve terör aynı kefeye koyulmuş, İslam dünyası kuşatma altına alınmıştır.. Avrupa’da yükselişe gecen İslama karşı alınan yasaklayıcı kararlar ve kitle iletişim araçlarından yapılan İslamofobi çalışmaları bu kuşatmanın bir parçasıdır. Bir grup entelektüel Türkiye’de yükselmekte olan Yahudi düşmanlığından bahsederken, bir diğeri de antisemitizm’den doğan rahatsızlığı dile getirerek, Yahudi düşmanlığına karşı yasal önlem talebinde bulunuyor. Oysa Türkiye’de antisemitizm diye bir şey yok, Yahudi düşmanlığından bahsetmek mümkün değildir.. Hollanda milletvekili Geert Wilders’ı aratmayacak şekilde Uslama yüklenerek, hakaretler yağdıran bu kişiler, İslam düşmanlığını düşünce özgürlüğü şemsiyesi altında bir doktrin haline getirmeye çalıştıkları yetmemiş gibi İsrail vahşetine karşı çıkanları antisemitizmle suçluyor, onları Avrupa’nın hasta kafaları olarak nitelendiriyor. ABD de, İslama ve Hz. Muhammed’e (SAV) ağır hakaretler yağdıran kitaplar her ne kadar Yahudi kökenli yazarlar tarafından kaleme alınmışsa da, Yahudi kuruluşları tarafından maddi-manevi desteklenmişse de biz bu gibi şeyleri Yahudi toplumuna mal etmeye çalışmadık ve çalışmıyoruz. Biz, İslama karşı kin ve nefretini kusan Almanya’nın Pforzheim papazı Karkoush’un söylediklerinden dolayı Almanlara karşı tutum almış da değiliz. Fransız L’Express ile alıp veremeyeceğimiz bir şey yoktur. Biz şunu iyi biliyoruz ki, oyun gereği piyonlar iş başında, maksatları ortalığı germek, Müslümanları çileden çıkarmaktır. Joel Richard’ın söylemesi, Suzan Crimp’ın yazması hiç bir şeyi değiştiremeyeceği gibi, bu gayretler batı’daki değerlerin iflasını da önleyemeyecektir. 1,5 milyar insan meselenin altında yatan gerçekleri çok iyi bildiğinden tepkisini demokratik sınırları içerisinde göstermiş ve bundan sonra da göstermeye devam edecektir. İnanca saygı göstermek evrensel olduğuna göre, dine hakaret yasağı ifade özgürlüğüne set çeker bahanesiyle inananlara hakaret yağdıranları vicdan muhasebesine davet ediyorum.