Seçimler bitti ama tartışmaların devam ettiği şu günlerde partilerin performansları konusunda gerçeği yansıtmayan maksatlı yorumlar yapılıyor. Elbetteki Ak Parti üçüncü döneminde oyunu artırarak, iktidarı elinde tutması önemli bir başarı ama en büyük başarı Türkiye’nin demokrasi başarısıdır. Çünkü Türkiye ilk defa dış basında hemen hemen hiç eleştiri almadan bir seçimi geride bıraktı. Her müsabakada olduğu gibi doğal olarak burada da kazananlar ve kaybedenler olmuştur. Eşyanın tabiatı gereği, bir kazananın olduğu yerde bir de kaybedenin olması mutlaktır. Ama buradan her kaybedenin kötü olduğu anlamı çıkmaz. Çünkü siyasi tarihimiz kaybeden iyilerle doludur. Bana öyle geliyor ki, bu son günlerde haksız ve yersiz eleştirilerle CHP’ye saldıranların birçoğu maksatlı bir şekilde birilerinin ocağına odun taşımaktadır. Şimdi bunlar her yerde bu partinin seçim performansını masacıklarına yatırmış, veryansın yapıyorlar. Tartıştıkları tek şey, Kılıçdaroğlu başarılı mı, değil mi? Peki burada kıstas, ölçü nedir? Doğrusunu söylemek gerekirse “hiç bir gerçek, hiç bir gerekçe” bunların elinden bağcıyı kurtaramaz. Çünkü bu oyun, beklentilerine karşılık alamayanların her seçim sonrası başlattıkları etik dışı bir hesaplaşma oyunudur. Öyle veya böyle ama Türkiye’yi karış karış gezen ve her tarafı heyecanlandıran, Kılıçdaroğlu’nun almış olduğu bu 25,9 puan yeterli görülmeyebilir. Ancak unutmamak lazım ki bu seçimler 23 Mayıs 2010 öncesi yapılmış olsaydı. CHP ikinci kez barajın altında kalmış olacaktı. Severiz veya sevmeyiz ama doğrusunu konuşmak gerekirse, tamamen tükenmek üzere olan CHP gibi çok ağır bir partiyi tek başına bu sonuca taşıyan birine karşı yürütülen bu çirkin ve anlamsız kampanyayı ben ahlaki bulmuyorum. Çünkü her şeyden önce “CHP niçin iktidar olamıyor?” sorusuna şimdiye kadar mantıklı ve geçerli bir cevap verilmemiştir. Bu soru sadece parti tabanını değil, çok çeşitlilik ve farklılıklar barındıran Türkiye’yi ilgilendiren önemli bir sorudur. Devlet ve toplum arasında sıkışan, evrensel sol değerlerden bir hayli kopan veya yeterince bunları temsil edemeyen bir partinin, üç aşağı, beş yukarı alabilecegi oy bellidir. O halde, sadece sol oyları ile bu partinin tek başına iktidar olması pratikte mümkün gözükmüyor demektir. Şunu artık çok iyi bilmemiz lazım ki, sadece Türkiye’de değil, dünyanın birçok yerinde sağ partiler sosyal politikalarını geliştirerek, solu gereksiz hale getirmek suretiyle minder dışına itmeyi başardılar. Bundan dolayı “sol” sadece yeni söylemlerle, ufak tefek açılımlarla değil, siyasettin ana merkezini oluşturacak yeni değerlerle, yeni ilkelerle doğmak zorundadır. Peki, CHP böyle bir devrimden geçer mi? Bana göre çok zor. Çünkü koltuk aşkı parti aşkına dönüşmediği sürece, ulusal solu toparlayacak, liderlik vasıflarına haiz yıldızların doğması şimdilik pek mümkün gözükmüyor.