SEÇİM’İN TAHLİLİ!...
Mustafa AKKOCA
12 Haziran 2011 seçimleri, Türk Demokrasi Tarihi’ndeki sicil kütüğüne çok parlak bir yıldız olarak çakılmıştır.
Çok partili siyâsî hayata geçtiğimizdeki ilk seçim, 1946 yılında yapılan seçimdir. Bu seçim, mevcut seçim kanunu ve uygulanan sistem gereği çok tartışılmıştır. Zirâ, bu seçimlerde, “Açık oy, gizli tasnif” sistemi uygulanmıştı.
Bu sisteme göre, vatandaş hangi partiye rey vereceğini sandık başında bulunan sandık vazifelilerine göstermek zorundaydı. Okur-yazar olmayanlar ise sözlü olarak hangi partiye rey vereceğini, sandık kurulunda bulunanlara şifahî olarak söylemek zorundaydılar. Bilhassa, İç Ege’de, yaşlılar ve bayanlar, yeni kurulan Demokrat Parti’nin adını söyleyemedikleri için, sandık başındakiler, “nine, teyze, hangi partiye rey vereceksin?” diye sorduklarında, yaşlı amcalar, nineler ve teyzeler, “Demirkarat’a vereceğim, evladım. Şu mührü Kırat’ın böğrüne böğrüne basıver, yavrııım,” derlerdi. Türk Siyâsi Hayatında sık sık, tekrarlanan “Demirkırat” deyişi, 1946’ların, 1950’li yılların bir hatırasıdır. Açık oy, gizli tasnif ucubesi Türk Siyâsî Tarihi için çok acı bir tecrübe oldu. Oy verme süresi bittiğinde, seçim mahallerinin kapıları arkadan kitlenir, Tek Parti Mütegallibe’ye mensup me’murlar, kendi aralarında sayıma geçerler, farzedelim, sandıktan 95 Demokrat Parti’ye, 5 CHP’ye rey çıktı. Mazbataya geçirilirken 95 CHP’ye, 5 DP’ye yazılırdı. 1946 seçimi, Türk Demokrasi tarihinde hileli, çok partili, ilk ve son seçim oldu.
14 Mayıs 1950 seçimlerinden i’tibâren, Türkiye’de seçimler bağımsız ve tarafsız hâkimler te’minatı altında yapılmaktadır. İhtilâller oldu, Darbe-i Hükûmetler yapıldı, muhtıralar verildi, fakat bütün bu olumsuzluklara rağmen seçimler hep dürüstçe yapıldı. İlçe’lerde, İlçe Seçim Kurulları, İller’de İl Seçim Kurulları, Merkez-i Hükûmette de Yüksek Seçim Kurulu, seçmen listelerinin yazılmasından zabıtların birleştirilmesine, seçimi kazanan adayların ilân edilmesine kadar seçimle alakalı bütün işlemler, bağımsız, tarafsız, re’sen hareket eden, yalnız vicdanlarından mes’ul hâkimlerin nezaretinde ve denetiminde yapılmaktadır.
Son olarak yapılan 12 Haziran 2011 seçimleri, Ağit Teşkilatı’ndan, AB’den, Avrupa Parlamentosundan, kalabalık bir hey’et tarafından ta’kip edilmiştir. Bu hey’et mensuplarının da ifade ettikleri gibi, Millî İrade hiçbir şüpheye meydan vermeyecek ölçüde tertemiz bir şekilde tecelli etmiştir.
ABD’de bile, Başkanlık seçimleri mahkemeler’de belirlenirken, Türkiye’mizde seçimlerin dürüstçe yapılması, hiçbir şâibe’ye meydan vermeden Millî İrade’nin tecelli etmesi bir kerre daha Aziz Milletimizin göğsünü kabartmış, demokrasimiz, insan haklarıyla alakalı uygulamalarımız hakkında ileri-geri ahkâm kesen, batılı dostlarımızı da biraz mahcup etmiş olmalıdır.
SEÇİM’İN AKTÖRLERİ:
AKPARTİ, amansız muarızlarının bile kabul ve teslim ettikleri gibi, muhteşem bir zafer kazanmıştır. Aslında, bu zafer İttihad ve Terakkî bakiyesi, jakoben, derûnî (derin devlet) tepeden inmeci, mütegallibe’ye karşı, Ak Parti’nin şahsında Aziz Milletimizin zaferidir.
Zaferin sebebi nedir? denilirse, cevap Azîz Milletimizin kadîm değerlerine bağlılık, samîmiyet, milletin içinden çıkmış olmak, Millete rağmen herhangi bir harekette bulunmamak...
CHP kurulduğu günden itibaren yaptığı yanlışlar neticesinde, 14 Mayıs 1950 tarihinde Aziz Milletimizden öyle bir tepki aldı ki, 61 sene geçmiş olmasına rağmen bir türlü toparlanamadı. Öyle görünüyor ki, ebed-müddet de toparlanamayacağı anlaşılıyor. Bilmem kaçıncı seçim neticesidir ki, CHP’nin idarecileri sevinememişler, hezimete çeşitli ma’zeretler üretmeye çalışmışlardır. Bilinen bir gerçektir ki, hiçbir ma’zeret, hiçbir başarının yerini tutmaz. 1950’den sonraki Türk Demokrasi tarihinde, yalnızca bir def’a Merhum Ecevit’in CHP Genel Başkanı olduğu, 1977 seçimlerinde, ba’zı teşkilattan gelen telefon haberi üzerine, Yüksek Seçim Kurulu’nun bildirileri beklenilmeden, acûl davranılmış, davullar dövülmüş, zurnalar çalınmış, CHP Genel Merkezi tam bir bayram yerine dönmüşken, gecenin ilerleyen saatlerinde gerçek rakamlar genel merkeze ulaşınca, iktidara gelinmediği kesin olarak anlaşılınca, genel merkez ve tüm Türkiye derin bir sessizliğe ve hayal kırıklığına bürünmüştü.
Bu parti için bu seçimde de herhangi bir değişiklik olmadı. Mütâreke Matbuatı’nın, İşveren Kuruluşlarının, Sivil Toplum Kuruluşlarının, ba’zı sendikaların, üniversite hoca’larının, tüm entellektüel takımın desteğine, arkadan itmesine rağmen, bu partinin aldığı rey nisbeti, ancak Ak Parti’nin aldığı reylerin yarısı kadardır. Bütün bu desteğe rağmen, seçimler öncesi ve seçimler sırasında yükseltilen çıta’ya göre bu netice tam bir hezimettir.
Ne var ki, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, seçimlerin neticelerinin ortaya çıkması üzerine “Başarılı olduklarını, yeni CHP’nin çok kısa bir zaman zarfında 3,5 milyon yeni oydaş kazandığını, milletvekili sayısını artıran tek parti olduklarını ilân etti. Ama başta kendi parti mensupları olmak üzere hiç kimseyi tatmin etmedi-edemedi. CHP’de durum, toz duman...
MHP seçime giren ve barajı geçen partiler arasında.... Bu seçim’lerin tek mağlubu maalesef MHP’dir. 1999’da kılpayı ikinci parti olan, bir sonraki seçimin mutlâk favorisi MHP’yi, 2002’de barajın altına çekenlerin, 2007 seçimlerinde TBMM’sinde denge unsuru olsun diye yeniden Aziz Milletimizin teveccühüne mazhar olan bu parti’yi, ulusalcıların, maocu’ların, kadîm CHP’lilerin himmetine muhtaç hale getirenler utansın...
Seçim çalışmaları başlamadan önce MHP’nin kuruluşundan günümüze derin bir tahlilini yapmış, sadece bir milletvekili ya da üç milletvekili ile TBMM’sinde temsil edildiği yıllar’da bile nasıl bir denge unsuru olduğunu anlatmış, bu MHP’nin, TBMM’sinde bir denge unsuru olarak mutlaka bulunması gerektiğini ifade etmiştik. Ne yazık, MHP’nin, TBMM’sinde güçlü bir grup olarak ve bir denge unsuru olarak bulunmasının önündeki en büyük mani partinin liderliği’dir. Başbuğ Alparslan Türkeş’in bir ömrünü verdiği, Türk-İslâm sentezi bir tarafa bırakılmış, Türklük gurur ve şuuru, İslâm ahlâk ve fazileti unutulmuş, ne Türklük gurur ve şuuru ve ne de İslâm ahlâk ve faziletiyle alakası olan, ne idükleri belirsiz, ulusalcıların peşine takınılmıştır.
Aday listeleri partiler tarafından tespit edilmiş, Yüksek Seçim Kurulu’na verilmiş, incelenmiş, listeler kesinleştikten sonra, birisi Türkiye’nin en büyük ili, İstanbul’un il Başkanı olmak üzere, ekserisi 2007-2011, 23. dönem milletvekili ve Devlet Bahçeli’nin en yakın çalışma arkadaşı, toplam 10 kişi hakkında kasetler çıktı.
Devlet Bahçeli ve çevresi kendilerinden başka herkesi suçladılar. Rakip partiler, Ak Parti, CHP hattâ BDP’li olarak bilinen bağımsızlar hareketi, sizin açığınızı bulurlarsa elbette bunun üzerine giderler. Çünkü, sizin boşaltacağınız sahadan nemalanmak isterler. Aynı kasetler, Ak Partili milletvekili adayları için ortaya çıkarılsaydı, samîmî olalım, siz kullanmaz mıydınız?!
Başka bir soru... Pekiyi hırsızın veya hırsızların hiç mi suçları yok? Kaset vaka’sının bütün diğer te’sirlerinin yanında en büyük göstergesi, MHP’nin, Başbuğ Alparslan Türkeş’in partisi olmaktan ne kadar uzaklaştırıldığı, Türklük gurur ve şuurundan, İslâm ahlâk ve faziletinden ne kadar mahrum kaldığıdır.
(Gelecek yazı ve saire partilerinin tahlili, bu seçimlerde camia ve cemaatlerin pürmelâli...)
Yorumlar