George W. Bush, bir taraftan, 150 bin Amerikan askerlerinin işgali altında olan Irak'ta ve İsrail işgali altında olan Filistin topraklarında yapılan seçimlerin demokrasinin zaferi olduğunun ifade ederken diğer taraftan da, Mayıs 2005'te Lübnan'da yapılacak parlamento seçimlerinden önce Suriye ordusunun yanı sıra istihbarat birimlerinin tamamen ülkeden çekilmesinin, demokratik bir seçimin yapılabilmesi için gereken şart olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, Irak'ta işgalci güce karşı koyanlara katliam uygulayan Bush, Lübnan muhalefet partileri yandaşlarının, ülkedeki Suriye askerlerinin varlığına yönelik yaptıkları gösterileri, Ortadoğu'da demokrasi rüzgarlarının esmeye başlaması olarak değerlendirmektedir.

 

 

Ortadoğu'nun uzun yıllardan beri kaynayan iki farklı bölgesinde, Filistin ( 9 Ocak 2005) ve Irak'ta (30 Ocak 2005)seçimler gerçekleştirilmiştir. Filistin'deki seçimlerin hedefinin İsrail kontrolü altında bulunan bazı bölgeleri kurtarmak, Filistin'in uzun yıllardır mücadele veren Filistinliler tarafından yönetilmesini sağlamak olduğu görülmektedir. Fakat, Irak'taki seçimler, ABD, İngiltere ve İran gibi ülkelerde uzun yıllar boyunca yaşamış ve hatta zikredilen ülkelerin vatandaşlığına geçmiş olan insanların, Irak'ta başa gelmesini sağlamıştır.  Ayrıca, gerek Haziran 2003'te oluşturulan 25 kişilik Irak Konseyi, gerek 28 Haziran 2004'te atanan Irak Geçici Konseyi gerekse de 30 Ocak 2005'te "seçilen" Irak hükümet üyelerinin ülkede geniş bir tabana sahip olmadıkları ve halk tarafından da tutulmadıkları bilinmektedir. Nitekim, ABD askeri gücünün ülkedeki varlığı, Irak yönetiminin hayatta kalması ve ABD'nin Irak'tan çekilmesi de Irak yönetiminin sonu demektir. Dolayısıyla, Irak Ulusal Muhafızları'nın yanı sıra  polis güçlerinin Irak yönetiminin güvenliğini koruyacak düzeye gelmeden ABD'nin Irak'tan çekilmesinin doğru olmadığını açıklayan Irak yönetimi, Amerika'nın ülkeden çekilmesini istememiştir. Ayrıca, Irak seçimlerinde, seçimlere  katılan 160'ın üzerinde parti, oluşum ve kişiler için seçim kampanyası yapmamışlardır. Aynı zamanda seçim adaylarını saldırılardan korumak amacıyla isimleri gizli tutulmuş ve güvenlik nedeniyle bir çok seçim merkezinin de yeri gizli tutularak açıklanmamıştır. Dolayısıyla, kime oy verecekleri konusunda  neredeyse hiç bir fikri olmayan Irak seçmenlerinin çoğu seçime katılmamıştır. Irak'ın kuzeyindeki seçim ABD ve İngiltere'nin açık desteğiyle tamamen peşmergelerin kontrolü altında yapılmış, Irak'ın güneyinde ise Ayetullah Sistani'nin "seçime katılın" fetvası nedeniyle insanlar seçime katılmıştır. Dünyada ilk kez demokratik(!) bir seçim böylesine bir gizlilikte yapılmaktadır. 30 Ocak 2005'te yapılan "seçim" sonucunda oluşan Irak hükümetin meşruiyeti, ABD tarafından Haziran 2003'te oluşturulan Irak Konseyi ve 29 Haziran 2004'te atanan Irak Geçici Hükümeti'nin meşruiyetinden fazla olamayacaktır.

 

 

ABD'nin, işgale karşı büyük bir direniş gösteren Iraklıları kontrol altına alma girişimleri, başarısızlığa uğramıştır. Bu başarısızlık yeni dönemde de devam edecektir. Çünkü, ABD'nin İyad Allavi'ye verdiği desteğin aynısını, İran yanlısı İbrahim Caferi'ye vereceği düşünülmemektedir. Ayrıca, Irak parlamentosuna girmeyi başaran partiler arasında hükümet kurmak için koalisyon pazarlıkları devam etmektedir. Amerika'nın demokrasi aldatmacası olan ve istediği doğrultuda sonuçlandırılan Irak seçimleri, Kürt partilerine Irak parlamentosunda kilit rol vermiştir. Kürt partileri ise, bu rolü fırsat bilerek bir takım emellerini hayata geçirmeye çalışmaktadırlar. Nitekim, Kürt partilerinin liderleri  Celal Talabani ve Mesut Barzani "Kerkük şehrinin Kürt federe oluşumunun içinde tutulması ve peşmerge statüsünün bozulmaması taleplerimizi kabul eden partilerle koalisyon kurarız" açıklamasını yapmışlardır. Söz konusu koalisyon kurma pazarlığı anlaşmayla sonuçlandığı takdirde, Irak'ın daimi anayasasının oluşturulmasında veto hakkının kullanılmasının (Irak'ın üç vilayetinin referandumla karşı çıkmalarıyla anayasa iptal edilir) partiler arasında krizlere yol açabileceği düşünülmektedir. Böylece, Irak'ın siyasi geleceği, Aralık 2005'te planlanan seçimlere kalacak ve Irak'ın siyasi yapılanması sürecinde boşa harcanan zamana bir yıl daha eklenecektir. Bu bakış açısıyla, Irak'ta yapılan seçimlerin Irak halkı lehine olmadığı, ABD'nin lehine olduğu görülmektedir. Çünkü, Irak'taki siyasi anlaşmazlığın devamı, ABD'nin ülkedeki varlığının devamı anlamına gelmektedir. Ancak ABD'nin, Irak'taki  varlığı Amerikan ekonomisini giderek daha kötü etkilemektedir. Özellikle, son dönemde Irak'taki askeri harcamaları için George Bush'un Kongreden 82 milyar Dolar ilave bütçe istemesi, ABD tarafından Irak ve Afganistan  işgaline harcanan toplam paranın yaklaşık 232 milyar Dolara ulaştığını gösteriyor. Böylece, Bill Clinton döneminde ekonomisinde büyük kalkınma yaşayan ABD, Bush döneminde büyük durgunluk sürecine geçmiştir. Ayrıca, ABD'yi büyük kayba uğratan Irak direnişinin giderek şiddetlenmesi üzerine, ABD'deki hem sağcı hem de muhafazakar kesim, ABD askerlerinin Irak'tan çekilme stratejisinin belirlenmesi konusunda Amerikan Kongresi'ne çağrıda bulunmuşlardır. Irak'taki anarşinin sonra erdirilmesi, işgalci gücün ülkeyi terk etmesi ve onun yerine Birleşmiş Milletlerin gelmesiyle sağlanacaktır. Irak'ın daimi anayasasının demokratik şekilde düzenlenmesi işgal gücü olmaksızın Irak halkının özgür iradesi doğrultusunda olmak zorunda. Aksi halde Irak'ın girdiği karanlık tünelin sonu gelmeyecek ve  başta ABD olmak üzere Irak halkının yanı sıra bölge ülkeleri de büyük zarar görecektir.