2004?ün Nisan ayının sonuna doğru ortaya çıkan Abu Garip Cezaevi?ndeki işkence skandalı, gerek  dünya, gerekse Amerikan kamuoyu önünde, ABD idaresinin imajını büyük ölçüde sarsmıştır. Amerikan Savunma Bakanı olan Donald Ramsfeld, Amerikan Genelkurmayı Mayer ve Abu Garip Cezaevi?nin güvenliğinden sorumlu olan generalin bilgisi dahilinde cezaevinde bulunan Amerikan askerleri tarafından yapılan işkenceler basında haftalarca yer almıştır. ABD yetkilileri bu gelişmeler karşısında bozulan imajlarının düzeltilmesi maksadıyla  konu ile ilgili  soruşturma açmıştır. Yaklaşık 17 ay sonra süren soruşturma sonucunda sadece komutanı tarafından aldığı emrileri uygulayan Lendy England üç yıl hapis cezası aldı. Bu bağlamda, soruşturmanın hedefinin dünya kamuoyunu, Irak?ta yapılan işkencelerin ABD idaresinin bilgisi haricinde olduğuna ve Amerikan yönetiminin görüşlerini yansıtmadığına ikna etmek olduğu anlaşılıyor. Bir başka deyişle, Amerika?nın kontrolü altındaki Irak?ta yaklaşık altmış cezaevinde tutuklu olan on binlerce Iraklıya, binlerce ABD askerinin yaptığı işkence gizlenmeye çalışılıyor. Ancak, medeniyetlerin öncüsü, yeryüzündeki insan haklarının savuncusu ve dünya üzerindeki demokratikleştirme projesinin lideri olduğu konusunda  dünya kamuoyunu kısmen ikna etmiş olsa bile ABD?nin Irak?taki tüm meşruiyetini kaybettiği açıkça görülüyor. Çünkü, ABD askerleri tarafından basılan ev ve iş yerlerinde bulunan onlarca suçsuz insanın aşağılanarak cezaevlerine götürülme sahnelerini izleyen Iraklılar, günlük yaşamlarının işkenceye ve acıya dönüşemesinin sorumluğunun ABD yönetiminde olduğunu ifade etmektedirler.  

 

Irak Petrolüne el koyan ABD

 

1991 yılında Irak?a uygulanan ekonomik ambargo çerçevesinde petrol karşılığı gıda programından elde edilen gelirin ve Irak?a alınan gıda ve tıbbi malzemenin kontrolü Birleşmiş Milletler (BM)  tarafından  yapılmıştır. Bu programda, gerek BM görevlileri, gerekse Iraklı memurlarca alınan rüşvete rağmen, petrol karşılığında sağlanan malzeme Iraklıların gereksinimini karşılıyordu. Ancak, ABD?nin Irak?ı işgal etmesiyle, petrol gelirinin kontrolü doğrudan işgalci yönetime geçmiştir. BM döneminde skandallarla dolu olan Irak?ın petrol satış programı, ABD döneminde de büyük boyutlu hortumlamalarla devam etmiştir. Nitekim, 2005?in Eylül ayında İndependent Gazetesi?ne demeç veren Irak Maliye Bakanı,  ABD denetimi altında satılan Irak petrolünden elde edilen iki milyar Dolar?ın kaybolduğunu açıklamıştır. Bunda, işgalci gücün Irak?taki vitrinini oluşturan Irak Hükümeti?nin parmağı olduğu söylenebilir. Çünkü, petrol satışından elde edilen gelir, Iraklıların hiç bir ihtiyacını karşılamamaktadır. Hortumlama olaylarının tek sorumlusu olan ABD ise, ülkedeki varlığını devam ettirmeye çalışmaktadır. Bu bağlamda, ABD tarafından Irak yönetiminin başına getirilen bazı siyasi parti liderleri, ABD?nin Irak?tan çekilmesinin ardından komşu ülkelerin Irak?a müdahale edecekleri iddiasıyla ABD işgalci gücünün ülkeden çekilmemesi gerektiğini açıkça dile getimektedirler. İşgalci gücün kontrolündeki Irak yönetimi aracılığıyla hazırlanan Irak Anayasası?nda da ABD askerlerinin ülkeden çekilmeleri ile ilgili net bir süre belirlenmemiştir. Bu bağlamda, Irak Anayasası?nın diğer ülkelerin bağımsızlıklarını ve egemenliklerini sağlayan anayasalarından farklı olduğu anlaşılmaktadır. Irak?ta anayasa referandumunun aslında işgalci gücün varlığını sona erdirmeyeceği açıktır. 

 

İran ve ABD?nin çelişen/çakışan hedefleri

 

Saddam?ın devrilmesinin planlandığı süreçte, Baas rejimine muhalif olan Irak?taki siyasi grup ve akımların tam desteğini arkasına alacağını düşünen ABD, ülkede uzun süre kalma hesapları yapmıştır. Ne var ki, laiklik ilkesini benimseyen Baas Partisi?nin devrilmesiyle, özellikle Irak?ın güneyinde İran modeli Şii siyasi oluşumların ortaya çıkması, ABD?yi zor duruma soktuğu gibi hayal kırıklığına da uğratmıştır.  Çünkü, İran?ın bölgeye yayılmasının önünde büyük engel teşkil eden Saddam rejiminin devrilmesi, İran ve ABD?nin hedefiyle örtüşmüştür. Fakat, stratejik bakımından İran?ın hedefi tamamen ABD?nin hedefi ile çakışmaktadır. Nitekim ABD, Irak?ta batı yanlısı bir laik hükümet kurmaya çalışırken, Şiiler üzerinde egemen bir konuma sahip olan İran, kendisi gibi bir İslami oluşum için çaba harcıyor. Irak?ın güneyinde büyük bir güce sahip olan ve İran?ın yıllardır desteğini alan Şii grupların egemen olacağı bir hükümet ile doğal olarak İran?ın ülkedeki etkisi ve nüfuzu artacaktır. Bu gelişmelere paralel olarak, Irak?ta uzun süre kalmayı planlayan ABD?nın önümüzdeki dönemde başının ağrıyacağı ve sıkıntıya gireceği anlaşılıyor.