Geçen hafta basında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının İstanbul'daki İETT otobüsleri ile ilgili açıklamasını okudum. Başkan tüm otobüslerin özelleştirileceğinden bahsediyordu. Kısa bir haber olduğu için fazla bilgi verilmemişti. Ancak bu kısa haber bile, belki sadece düşünce aşamasında olmasına rağmen bana kalemimi aldırmaya yetti. Düşüncelerimi sizlerle paylaşmak istedim.

Özel halk otobüsleri denilen bir grup otobüs yıllardır İstanbul'da halkın hizmetindedir. İşini doğru dürüst yapanlar bundan alınmasın ama bahsedeceklerim bütünüyle gözlemlerimden derlediklerim.

Sabahın erken saatlerinde herkes işine yetişmeye çalışırken bu özel halk otobüsleri kaplumbağa hızıyla yol alırlar. Asla hız düşkünü olduğum sanılmasın. Ama şehir içinde, özellikle de en yoğun saatlerde 5-10 dk bile çok önemli oluyor. İtiraz edip neden yavaş gidildiğini sorduğunuzda ise pişkin bir cevap sabah sabah sinirlerinizin bam teline dokunur. "Durağa erken gidersem ceza var. Cezamı sen mi ödeyeceksin?" Siz hiç durağa erken varan otobüsün cezalandırıldığını duydunuz mu? Ben, ilk kez Bostancı-Taksim hattındaki özel halk otobüs şoföründen duymuştum. Hareket  amirliğine şikayetimi bildirdiğimde ise cezanın erken gelene değil aksine geç kalana verildiği söylendi. Şikayetime bir yanıt alamadım, zaten

o şoför ve muavini de aynı hatta aynı hızla hala vatandaşa "hizmet" veriyor!!!

Özel halk otobüsleriyle ilgili anılarım çok. Bir diğeri de düzensiz minibüs şoförlerinin şehir içi sirkülasyonuna özenmeleri. Otobüs boş olunca durak dışı el kaldıran herkesi aldığına herhalde sizler de tanık olmuşsunuzdur. Bu ne kadar yanlışsa durak dışı vatandaşın seslenmesiyle indirmek de o kadar yanlış. İşin içine keyfiyet girince trafik aksıyor. Araba kullananlar bilir, dur-kalk trafiği dediğimiz biçimde araç kullanmak hem maddi zarar hem de kişiye yorgunluk verir. Buna karşılık aynı boş özel halk otobüsleri belli saatlerde yaşlıların ücretsiz binmesini engellemek ve otobüsü bedelsiz binenlerle doldurmamak için durak yerinden önce veya sonra durup, bu insanları koşturur ama bindirmeden hızla uzaklaşır (sanırım bu ücretsiz uygulama kaldırıldı). Geç kaldığını ve trafik sıkışıklığını bahane ederek güzergahta kısaltmalar yapar, itiraz eden engelli vatandaşa adeta hakaret eder.

Bu özel halk otobüslerinin çift katlı olanları da ayrı bir deneyimdir. İnsan ergonomisiyle uyuşmayan koltuk dizaynları, temizlikten nasibini almamış koridorlar, aylardır silinmeyen pencereler vb. Bir seferinde Bostancı'dan Levent'e sırtı kırık bir koltukta gitmek zorunda kalmıştım. Muavin sırtı kırık koltuğu ya biliyor kişileri uyarmıyor, ya da bilmiyor ama öğrendiğinde de işi "idare ediverin" deme pişkinliğine vardırıyor. Bu tip otobüslerden Mecidiyeköy'den Beylikdüzü'ne gidenlere binerseniz hiç zaman kısıtı içinde olmamanız gerektiğini hatırlatayım. Güzergah öyle uzun ki bir de malum hızda gidildiğinde tam bir tur yolculuğu oluyor.

Şoförlerin giyim kuşamına, fiziksel görünüşlerine pek fazla deyinmeyeceğim çünkü "görünen köy klavuz istemez" misali, herşey ortada.

Bu otobüslerle İETT otobüslerinin tarifelerinin farklı olması da ayrı bir sorun. Halk daha ekonomik olması nedeniyle mavi kart almaya teşvik ediliyor ama bunu alırlarsa maalesef sadece İETT otobüsleriyle gidip gelmek ve  bu soğuklarda duraklarda beklemek zorunda kalıyorlar.

Sonuçta eğer İETT özelleşerek tümüyle özel halk otobüsleri gibi işletilecekse İstanbulluya yazık olur. Yeterince çalışmayan denetim mekanizması, şikayetleri dikkate almayan idareciler, halkın ulaşım problemini daha da ağırlaştırmış olurlar. Birliğine girmeye çalıştığımız Avrupa ülkelerinde ise, otobüsler çok çağdaş, ergonomik, engellilere uygun düzenekte, şoförler bakımlı, üniformalı, halka yardımcı, hız limitlerinin alt ve üst sınırlarına tamamen uygun araç kullanıyorlar, dakikler ve kaliteli hizmet veriyorlar.

1992'de Avrupa Yerel ve Bölgesel Yönetimler konferansında kabul edilen ve Avrupa Topluluğunca benimsenen Avrupa Kentsel Şartında ulaşımla ilgili olarak şunlar belirtilmektedir:  "Özel araçlarla, seyahat hacmi azaltılmalı, dolaşım, yaşanabilir bir kent oluşturmaya yönelik düzenlenmeli, çeşitli ulaşım alternatiflerine izin verilmeli, sokak sosyal bir arena olarak algılanmalı, artan güvenlik, asayiş ve sosyal uyum ile doğru sokak düzenlemeleri ve planlamaları yapılmalı, geniş kaldırımlar, yaya bölgeleri ile sokaklar iyileştirilmeli, yerel yönetimler, insanlara sokakların kendilerine ait ortak mülkiyetleri olduğu fikrini aşılamalı..."*

 

*Avrupa Kentsel Şartı ile ilgili bilgi: S.E. Torlak ve P.S. Yavuzçehre, 2005, Belediyelerin Kentsel Yaşam Kalitesine Etkileri ve Denizli Karşıyaka Mahallesi Örneği, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 29ncu Kologyumu, İTÜ, İstanbul, sayfa 327-337