Geçmiş dönemlerde, kredi ihtiyacı duyduğumuzda, kredi faiz oranının daha düşük olması sebebiyle, bireyler döviz cinsinden kredileri tercih etmekteydi. Bankalarda bireylere döviz kredilerini indirgeyebildiğinden, kredi riskini mümkün olduğunca dağıtabiliyordu.
Zaman içerisinde, dünya piyasalarının negatife doğru yol alması; krizlerin uzun soluklu yaşanmasıyla birlikte gelen döviz kurlarındaki oynaklık ve maliyet artışları, döviz kredilerinin bireyler tarafından tercih edilmemesine sebep oldu.
Bugünlerde döviz kredilerini, daha çok yurtdışına satış yapan firmalar kullanabilmektedir. Bu firmaların gelirleri de döviz bazında olduğundan, daha düşük faiz oranlı döviz kredilerini tercih ediyorlar.
Kurun yükselmesi bu firmaları ilk bakışta etkilemiyor gibi görünüyor. Ama gerçek öyle değil.
Piyasalarda, yurt dışına satış yapan sektörlerin toplam alacakları 85 milyar USD’dir. Yine bu firmaların yurtiçine ve yurtdışına toplam döviz borçları 250 milyar USD’dir.
Sektörün toplam cari açığı 165 milyar USD olduğunu görüyoruz. Firmalarımız dövize bu denli bağımlı olunca, dövizin yükselmesi piyasaların korkulu rüyası haline gelmiştir. Çünkü döviz’in yükselmesi, kur farkı sebebiyle maliyetlerin yükselmesi anlamına gelir.
Sıkıntının ikinci ayağı ise; toplam 250 milyar USD borcun 130 milyar USD’sinin Türk bankalarından alınmış kredilerden oluşmasıdır.
Türk bankaları da, sendikasyon kredileriyle  bu rakamları yurtdışından temin etmektedir. Bu tür daralma dönemlerinde, özel sektörün kredi borcunu ödeyememesiyle  bankalarında maliyetleri artış gösterir. Bu maliyet artışı da yine piyasalara yansır.
Bu rakamlar ışığında, üzerlerindeki borç yükü sebebiyle, ihracatçılara ekstra maliyet çıkacağını net olarak ifade edebiliriz.
Türkiye’nin cari açığının özel sektörümüze birebir tesir ettiğini görüyoruz.
Bu sebep özel sektörümüzün, yurtdışındaki rakipleri ile inovasyon ve yatırım anlamında rekabet edemez hale gelmesine yol açar.
Mevcut borç yapısının kârlılığımızla birlikte tüm iştahımızı da alıp götürmesinin ilerleyen dönemler için büyük sorunlar yaratacağını yine rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu durum, rekabet gücümüzü de her geçen gün biraz daha zayıflatmaktadır.
Piyasalarımızın yabancı fonlarla beslenmesi, milli gelirimizin de kısa sürede negatif etkilenmesine sebep olabilir.
Tüm bu genel durumdan çıkartacağımız sonuç; borç bu denli arttıysa yanlış bir şey vardır. Ya bunu sürdürüp yokmuş gibi davranarak hergün biraz daha ‘hiç’ oluruz. Ya da krizi görüp gerekli önlemleri alarak ve krizi yöneterek bu maliyetlerimizi yükselten unsurlara alnımızın akıyla bir son veririz.