Cumhurbaşkanı Sn.Gül, iyi niyetle "2008 yılı Avrupa Birliği yılı olacak" dedi. Ben yaşadığımız günlük olaylar neticesinde 'biz nasıl Avrupalı olacağız' diye endişe ediyorum. Adana'da pamuk toplayan kadınları esir gibi üst üste bir kamyona tıkıyorlar, bunu yapanlar görüntü alan TV muhabirini dövüyorlar. Polisler müdahale etmiyorlar... 21. yüzyılda keneden Türkiye'de insanlar ölüyor. Önlemler yetersiz kalıyor. Bir zamanlar Van Gölü'nde canavar var denilmişti. Şimdi de bir aklı evvel Dicle'de timsah gördüm diyor ve civar köy halkı elde tüfek, timsah bekliyorlar. Yaz aylarında sabotaj ve bazen de ihmal sonucu ormanlarımız yandı. Her yıl oluyor, tedbir alınmıyor. İzmir'de 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi'nin dünyaca ünlü Profesörü Sn. İlkay Şimşek'in arabasını park ederken, ne idüğü bilinmeyen cani ruhlu insanlar tarafından saldırıya uğradığını, ağzının, yüzünün parçalandığını unutmadık. Hoca ölümden zor kurtuluyor. Buna benzer bir olay İstanbul Çapa Tıp Fakültesi'nde oldu. Değerli bilimadamı, Tıp Profesörü Göksel Kalaycığlu koca hastanede öldürüldü. Oysa Göksel Hoca yüzlerce kanserli hastayı kurtarmıştır. İstanbul Gaziosmanpaşa'da 10 yaşında bir kız çocuğu boğuluyor, vücuduna 500 defa tornavida saplanıyor, ölüyor. Şimdi siz bunları yapanları insan diye kabul edeceksiniz ve Avrupa Birliği istiyor diye idam cezasını kaldıracaksınız. Türkiye ile Avrupa Birliği'nin eğitim düzeyi, suç işleme oranı aynı mı? Cezanın en önemli etkisi caydırıcılıktır. İdam cezası bizim gibi az gelişmiş toplumlarda en önemli caydırıcı etkendir. Birçok masum insan dövülsün, yaralansın, öldürülsün, polis yakalasın, mahkeme, şudur budur, Rahşan affıdır densin cezasını indirsin ve kısa bir süre sonra serbest kalıp, toplumda kan emecek, öldürecek diğer masum insanların arasına potansiyel cani olarak karışsın. Yakınını, canlarını kaybeden sade vatandaşı nasıl teskin edeceksiniz? Ölen öldüğüyle, ızdırap, acı çeken aileler ızdırapları ile mi kalsınlar? Yoksa, devletten hayır yok deyip, caninin, suçlunun cezasını kendilerimi versinler... Hepimiz hatırlıyoruz. Beykoz ormanlarında bir öğretmene annesinin yanında tecavüz edip, öldürdüler. Caniler kısa bir süre önce serbest kalmadı mı? Aynı şekilde Taksim'de bir komando yüzbaşı para vermediği için tinerciler tarafından bıçakla öldürüldü. Katiller 3,5 yıl yatıp, çıkmadılar mı? İstanbul sokakları bu katil adayı canilerle dolu. Gece kimse Beyoğlu'nda yürüyemiyor. Tüm trafik ışıkları (örneğin; Dolmabahçe, İnönü Stadı önü) ellerinde fırça, zorla camı silmek isteyen ve para vermeyince sürücülere saldıran, arabaları tahrip eden tinerci ve dilencilerle dolu.. Trafik tam bir felaket. Araçlar duruyor, bir yerden bir yere 2 saatte gidiliyor. Alınan bir tek tedbir yok. Örneğin Beyoğlu Meşrutiyet Caddesi tam bir kilit. Herkes canının istediğini yapıyor. Polisler, belediye zabıtası ve ispark elemanları sadece seyrediyor. Mesela, Tarlabaşı Caddesini, Meşrutiyet Caddesine bağlayan Karayel Sokağın sol tarafında eski adliye binasının önüne araba park ediyorlar, hem de polis barikatı demirlerini koyuyorlar, yolu tıkıyorlar... Ben hiçbir dönemde Türkiye'nin ve İstanbul'un bu kadar kötü yönetildiğine şahit olmadım. Sonrada bir medeniyet, çağdaşlaşma yarışı olan Avrupa Birliği'ne üye olacağız diye ortaya çıkıyoruz. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy'e kızalım da, ama bir de düşünelim biz Avrupa Birliği'ne girebilecek durumda mıyız?