İstanbul’la alakalı birşeyler yazacak en sonuncu kişilerden biri olsam gerek diye düşünüyorum bu satırları karalarken. Daha doğru dürüst bir yerini bile bilmiyorum. Kaldığım mahalleden ve okudğum üniversiteden başka. Elimde harita ve telefonum. Bir de sağ olsun yürürken yollarda karşılaştığım simitçilere bazen de zamanını alıp bozuk Türkçemle gitmek istediğim yerleri sorduğum İstanbullular.... Cevabında ya çok içten tarif edilen yollar ya da başını salllayarak öyle soğuk bakışlarıyla “Sana cevap verecek durumda değilim” demek isteyen yolcular...
Hakkınızı helal edin. Beni de anlamanızı istiyorum. Hayatta hiç birşey kolay olmuyor ki, ben de bir yola çıktım ve her zorluğa hazırım deyip memleketim “Badü Kübe - Rüzgarları Şehri” olan “Bakü”mden İstanbul’a taşındım. Bazı küçük şeylerin dışında şikayetçi değilim hiç birşeyden. Ne de olsa hayallerimin kentindeyim. Bu bana yetiyor...
Küçükken hiç aklımdan bile geçirmezdim bir gün İstanbul’a doğru yol alacağımı. Çünkü hayallerimin şehrini uzaktan ve görmeden sevmek de bana yetiyordu. İstanbul’u hep gezenlerden dinledim, belgesellerden izledim. Doğalda olsa bazen film gibi gelirdi bana İstanbul görüntülerde. İstanbul’la ilgili “Ya bu şehri seversin ya da çekip gidersin” diye okumuştum bir yazarın kitabında. Ben zaten seviyorum, onun için çekip gitmek değil de tez-tez ziyaretine geleceğim düşüncesiyle ilk kez İstanbul’a ayak bastım. Gece saatleriydi, bir gün sonra ALES sınavına girecektim. Hafif rüzgar vardı, çok üşüyordum. Aslında hava o kadar da soğuk değildi. Yabancı olduğumu zannetmişti herhalde, ilk karşılaştığımda bana sıcak gelmemişti İstanbul. Ne yapsın her gün belki binlerce turist karşılayıp misafir ediyor sonuçta. Taksiye oturdum gideceğim adresi söyledim. Bu arada Bakü’de tanıştığım Türk arkadaşım Canan beni havaalanında karşılamaya gelmiş ama nedense çıkışta ne o beni, ne de ben ona rastlamadığım için, direk elimdeki kağıtta yazılı adrese (Canan’ın evine) gitmeye karar vermiştim. Taksiyle 15-20 dakika sürdü yolculuk. Hep gitsem ve yol bitmese izlesem İstanbul’u diye geçiyordu içimden. Ama yolun sonuna geldik maalesef sadece gideceğim adresteki yolun...
Şimdi İstanbul’la baş başa kaldığım daha güzel bir yolun başlangıcındayım. Uzun sürecek bir yoluculuk olacak diye düşünüyorum. Merhaba İstanbul... Güzel, hoş ve kalabalık, görkemli, sade, tarih kokulu ve mükemmelsin...
Deniz, martılar, vapur sesleri, sağa sola koşan insanların yaşama telaşı, camilerden yükselen insanı ferahlatan ezan sesi anlatmakla bitmez ki, beni mutlu eden güzelliklerin. Sözler bile aciz seni anlatmaya. İstanbul’u tarif eden şeylerle buluyorum onun renklerini. Ellerine sağlık güzel dökmüş satırlara Orhan Veli... İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı...

İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı
Cıvıl Cıvıl Mahmutpaşa
Güvercin dolu avlular
Çekiç sesleri geliyor doklardan
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u seviyorum ve ne mutlu İstanbul’luyum diyene...