Hakkari’de bir kız çocuğumuz, Büyük Önder Atatürk’ün, Ankara’daki Anıt Kabrini görmeye çok istemesine rağmen ailesinin imkanları olmadığından, babası kendisine köyünde, karlardan bir anıtkabir yapmış. Aynı şekilde gene Hakkari’nin Onbaşılar Köyü’nde, bir çok yerde olduğu gibi çocuklar, paltosuz, üstsüz, başsız, karda kışta okullarına yürüyerek gidip, okumak istiyorlar. Cumhuriyetimizin 100 yılında ne yazık ki, eğitim sorununu çözemedik. Okullar, gecekondu misali, fizik şartlardan mahrum, kırık, dökük, tuvaletsiz, sağlıksız... Bu hadiseler beni çok üzüyor. 

TV’lerden izliyoruz. İdlip’te, Suriyeliler için 50.000 konutluk modern şehir kuruluyormuş. Tamam onlara yardım edelim, ama ‘önce can, sonra canan”... Sen önce kendi çocuklarının okullarını yap, onlara, öğretmenlerine kalacak doğru dürüst, hijyenik binalar inşa et. Her yaşta çocuğumuza, medeni, yüzyılımıza yakışır, eğitim kuruluşları kazandırmak devletin görevi değil mi?... 

Türkiye’nin bekasından sık sık söz ediliyor. Eğitim özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bu sorun çözülmeli, yani Türkiye’nin kaderine hükmedecek olan nesiller, en iyi şartlarda yetişmelidir. Kabul ediyorum Türk Hükümetleri yıllardan beri, kalkınmada öncelikli bölgeler dediğimiz yörelerin gelişmesi için oralara yatırımlar yapmışlardır. Ancak yeterli olmadığı anlaşılıyor. DPT’de görev yaparken, DPT bünyesinde “KOYD/Kalkınmada Öncelikli Bölgeler Dairesi” kurulmuştu. Doğu ve Güneydoğu’da belirlenen, illere dönük, bölgesel kalkınma modelleri hazırlamak, şehirlerin güzelleştirilmesi, yaşanacak mekanlar haline getirilmesi, eğitim, sağlık, konut, sosyal hizmetler, ulaşım alanlarında büyük gelişmeler sağlanması amaçlanmıştı. Bu illerde, ziraat, sanayi, turizm sektörlerinde bölgelerin özelliklerine uygun yatırımlar planlanmıştı. Gene bu yörelerde, üniversitelerin, sanat ve kültür merkezlerinin yapılıp, açılması planlanmıştı. Öngörülen önemli bir hususta, yapılacak sosyal, ekonomik, milli, askeri, güvenlik araştırmaları neticesinde, yeni vilayet merkezlerinin kurulup, valilerin, devlet temsilcilerinin atanması idi. DPT’deki bu hayati çalışmalar, bu konuya gönül veren yönetici ve uzmanların ayrılması ile akim kalmıştır. 

TBMM’de, Plan ve Bütçe Komisyonunda, Bakanın Sn. Fikri Sağlar’ın olduğu Kültür Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşurken, milletvekillerine hitaben, “Biliyorum, şimdi siz Maruflu neler söylüyor, neler hayal ediyor’ diyeceksiniz.. Eğer bir gün Hakkari’de Devlet Senfoni Orkestrası kurulur, bu orkestranın performansını izleyecek insanlara kavuşursanız, işte o zaman Türkiye gerçekten kültürel, sosyal, ekonomik açıdan kalkınmıştır diyebiliriz” demiştim. Planlama yıllarında, Doğu ve Güneydoğu’ya, nitelikli, teknik eleman, doktor, mühendis, öğretmen, yönetici görmek oldukça zordu. Örneğin o yıllarda toplam 20.000 civarında olan doktorlarımızın 3/2’si İstanbul, İzmir, Ankara’da çalışmayı yeğliyor, Doğu’ya gitmiyorlardı. Biz bu kritik elemanlar için değişik, yüksek ücret sistemi getirilmesini, mutlaka bunlara eşyalı lojman teminini, hatta bu yörelerde çalışan personelin tüm masrafları devletçe karşılanarak, büyükşehirlere, tatil merkezlerine moral tatillerine gönderilmelerini öngörmüştük. 

Anıtkabir’i görmek isteyen sevimli çocuğumuzun konuşması bana bunları hatırlattı. Bakan Sn. Hulisi Akar’ın ve Ankara Belediye Başkanı Sn. Mansur Yavaş’ın bu çocuğumuzu, ailece tüm masrafları karşılanarak, Ankara’ya, Anıtkabir’i görmek üzere davetinden çok mütehassis oldum. Kendilerine teşekkür ederim. Ancak bunlar tali olaylardır. Eğitim, sağlık, ziraat, sanayi, işsizlik, kültür eksiklikleri, saraylar, kanallar vs. diğer gereksiz yatırımlara ayrılacak kaynaklar yerine, kalkınma önceliklerine göre kökünden çözümlenmelidir...