“Düşünme” meselesini galiba çok takmıyoruz kafaya… 

Sanırım yük gibi de geliyor biraz ya da sevemedik!.. 

Bir yerde, başka birileri başka koşullarda bir şeyler düşünüyor. Ardından bu düşünceyi önümüze getiriyor. Buyrun diyor… Biz de “Heh ne güzel, burada düşünülmüşü var” deyip düşünme ihtiyacı duymuyor muyuz acaba!..

Önümüze gelmiş bu düşünce doğru mudur? Yanlış mıdır? Diye sorgulamıyor muyuz acaba!.. Sınamadan, koşulsuz itaat mı söz konusu!..

Halbuki ne güzel demiş atalarımız… 

“Sınamasa arıksar, sakınmasa utsukar”… 

“Sınamazsan aldanırsın, sakınmazsan yutulursun”…

Sınayacağız, gerekli şartlara uygun olup olmadığını değerlendireceğiz. Yeteneğini, niteliğini düşüneceğiz. 

Atalarımız yüzyıllar önce bu sözleri söylerken, elbette bir tecrübenin ardından söyledi. Ve sonra da bu sözlerin dilden dile dolaşmasını sağladı. Ve bunu sırf bizlere kadar ulaşabilsin diye… Böylece taa o yıllarda bizi koruma altına aldı. Onların yaşanmışlıklarından, tecrübelerinden ders çıkartmamızı istedi. Onlar tam bir milletseverdi, milliyetçiydi. Geçmişlerini elbette hayır ile anarlardı ama gelecek nesilleri için yaşarlardı. Geçmiş geçmişti… Türk’ün geleceği, sonsuza kadar payidar kalabilmesi, gelecek nesillerin sayesinde olacaktı. Onların enerjilerini boşa harcamadı. Onlara borç ya da esaret getirebilecek işlerden kaçındı…

Bizde onları gerçekten onurlandırmak istiyorsak… Onların izinden gidip, gelecek nesillerimizin en iyi meslek sahibi olmaları için mücadele etmeliyiz. Mücadelemizi gelecek nesiller için, Türk’ün ve insanlığın geleceği için vermeliyiz. Çalışmadan tüketip ve birde borçlanarak, onlara kucak dolusu borç bırakamayız… Buna hakkımız yok… 

Her daim “Sınamamızı” ve aldanmamamız gerektiği yönündeki öğütlerini can kulağı ile dinlemeliyiz…

Ancak bu sayede her türlü fenalık ve felaketlerden hasar almamak mümkün…

Mesela;

Son yaşadığımız Elazığ depremindeki gibi 6,8’lik bir depremde evlerimiz başımıza yıkılmasın diye bu öğüt… En çokta bu bedduadan korkarız, ama evimizin başımıza yıkılmamasını sağlayacak önlemleri bir türlü almayız, aldırtmayız. Bununla görevli olanları sorgulamayız… Ardından da olan bizlere olur, hayatlar kaybolur… Yüzlerce insan yaralanır… 

Ders almazsan acı bitmez!..

Hemen ardından Malatya’da bir deprem daha oldu. Toplam 87 bina yıkıldı. 1287 bina ağır hasar aldı… Canlar yitirildi…

Mesela ders alabilmiş Japonya’da; bu şiddette bir depremde bırakın yuvaların sönmesini, vitrinden bir tek bardak bile devrilmemekte… Demek ki öğütlerden ders çıkartabilenler çözüm bulabiliyor…

Ama maalesef bizde işler farklı yürüyor…

Van’da çığ düşüyor. İlk gelen bilgilerde 5 kişinin çığ altında kaldığını öğreniyoruz. O bölgede yaşayan halkımız, çığ zamanlarında bebeklerin ağlamasını bile istemez iken… İş makinasına insanları kurtarma talimatı geliyor. Ve malumun ilanı oluyor!.. 

Başka bir çığ kurtarma ekibinin üzerine düştü… Maalesef 41 kişi çığ altında kaldı… Donarak hayatını kaybetti…

Suriye İdlib’te, ÖSO yapılanması Suriye ve Rus askerleri ile çatıştı. Suriye ve Rusya ÖSO’ya sert cevap verdi. Araya Türk askerleri girdi. Rus topları patlamaya başladı. Ve askerlerimiz şehit düştü… Yuvalara ateş düştü… Ardından beş şehit daha verdik… Yuvalarımızın ateşi bir türlü dinmiyor…

Artık yeter!.. Nedir bu böyle üst üste acılarımız bitmiyor, derken… 

Sabiha Gökçen hava alanından uçak kazası haberi geldi… Kış dönemi için gerekli ve planlanmış ikinci pist henüz yapılmamıştı. Ve rüzgar, uçağı etkilemişti. İniş ile birlikte duramayacağı anlaşılıp, lastikler patlatıldı. Sürtünmeden uçak alev aldı. Ama bu da yetmedi. Uçak hendeğe yuvarlandı. Üç parçaya ayrıldı. Üç kişi hayatını kaybetti. Yüzseksen kişi yaralandı.

Ne yazık ki bununla da bitmedi…

Ekonomik problemler de halkımızın canını çok yaktı… 

2019’da siyanür ile kendini zehirleyen ailelere köprüden intihar edenlere ve kendini ateşe verenlere… 2020’de Hatay’dan eklenen oldu… Boyacı idi Adem… İş bulamıyordu. Daha fazla dayanamadı Adem Yarıcı… Kendini yaktı. “Çocuklarım aç, dayanamıyorum” diyerek, hayatını acı bir şekilde kaybetti. 

Ölümünün ardından acımasızca eleştirip “psikolojisi bozuktu”, “provokasyon” gibi ifadeler çıktı… Tam anlamadılar herhalde!.. Adem öldü!.. 

Bu yaşananların ardından, bir köşede “Hayır olsun inşallah, başımızda felaketler dolaşıyor” demek elbette yetmez… Ve unutmayalım ki!.. İnsan tercihlerini yaşar… 

Yine eski bir tabir ile “Hak verilmez, söke söke alınır”… Düşünerek, sorgulayarak, gerektiğinde itiraz ederek söke söke alınır…

Madem öyle yine atalarımızdan güzel bir söz ile noktalayalım;

“Tikmeginçe önmes, tilemeginçe bulmas”…

“Dikmedikçe bitmez, aramadıkça bulunmaz”…

Düşüneceğiz, çalışacağız, yetişeceğiz, dikeceğiz ve yetiştireceğiz… Ama illaki arayıp güzel olanı bulacağız…