Türkiye’de iktisadi durum fasit daireye girdi. Fiyatlar kontrol edilemiyor, yükseliyor. Girdi maliyetleri artınca, tüketim mallarına yansıyor. Buna karşılık, yetersizde olsa, maaşlara zam yapılıyor. Para muslukları, basımı teşvik ediliyor, bu enflasyon ve geçim sıkıntısını doğuruyor. Birbirini tekrarlayan,  iktisadi olaylar! Mutlaka, zecri, her kesimin fedakârlık yapacağı, seçimler düşünülmeden belki de acıtıcı tedbirlere acilen gereksinim var. 

Ziraat, hayvancılık, süt sektörü, esnaf, sanayici, turizmci destek istiyor, bayram ikramiyeleri 6000 TL olsun, asgari ücret her ay artsın, emekli aylıkları en az asgari ücret kadar olsun, 3600 EYT’lilere imkanlar tanınsın, devlet SSK primlerini karşılasın, yaşlılık maaşı, işsizlik aylıkları artsın, devlet kira yardımı yapsın, Türkiye petrolü, dünya dövizi üzerinden ithal ettiği halde, petrolü olmayan bir ülke olarak, benzin, mazot, doğalgaz ucuzlasın... Ben bunları basın ve medya haberlerinden aldım! Tamam iyide, bütün bunları söyleyenler, acaba bu kadar isteğin nasıl karşılanabileceğini, parasal yükünü neden ifade etmiyorlar? Evet, değirmenin suyu nereden gelecek?? Tekrar ediyorum, Türkiye petrolü, doğalgazı olmayan, bunları büyük meblağlarla ithal eden bir ülke! 

Anlayamıyorum, caddeler, köprüler araç dolu, zam geliyor, kimse yaşamını değiştirmiyor. Tasarrufa yönelmiyor. Bunu zar zor geçinen, düşük gelir grubundaki vatandaşlar için söylemiyorum! Çalışmadan para kazanmayı öne alan bir zihniyetle, ülke nasıl feraha çıkabilir! Milletin, bunca iktisadi sıkıntıları varken, 10 milyonu bulan Suriyeli, Afgan, İranlı, Iraklı vs. sığınmacılara “ekmek elden, su gölden” misali bakmaya mecbur muyuz? Kendi milletimizin rızkından kesiyoruz. Türkler yüzde 1.7 nüfus artışına sahipken, bunlar bilerek yüzde 2.5 nüfus arttırıyorlar. Türkiye’nin, asıl beka sorunu budur! 

Siyasette, iktidara, yönetmeye talip olanlar, daha iyisini yapmak iddiası ile ortaya çıkarlar, yoksa daha kötüyü yapmak için değil! Bakıyorum bazıları döviz, kur, KKM, dış piyasa ile yakından ilgililer, demek ki parası olan kesim bunlar!! Duyuyoruz, bazıları da paralarını yurt dışındaki bankalara yatırıyorlar! Mülkiye’de, İngiltere’de, LSE ve York Üniversitelerinde, ABD University of California / Davies / Sacremento’da, bütün tanınmış iktisatçıların kitaplarını, teorilerini okudum, “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diye bir ekonomi kuralına rastlamadık!! Nedense, Merkez Bankası, hala faizleri sabit tutmakta ısrar ediyor! Oysa yüzde 24/26’lara yükseltilebilecek faizler, belki de bazı olumlu sonuçlar verebilecek, çok düşük olan tasarruf eğilimini arttıracak... İfade ettiğim gibi, ekonomi fasit dairede, ciddi, tavizsiz, seçimler düşünülmeden, fedakârlık isteyen önlemlere gerek var. 

İfade edilmelidir ki, pahalılık, geçim sıkıntısı var, ancak şu ana kadar memlekette hiç bir mal ve emtianın darlığı, sıkıntısı çekilmedi. Bir lider, “En pahalı mal, olmayan maldır” demişti. Eğer yatırım isteniyorsa, müteşebbisin desteklenmesi hedefse, düşük faizli, uzun vadeli kredi teşvik tedbirleri devreye sokulabilir. Türkiye’nin en önemli konularından birisi de, ziraatın tüm boyutları ile geliştirilmesi, ülkemizin eskiden olduğu gibi “Dünyanın tarım ve gıdada kendi kendine yeten 8 ülkeden birisi” tekrar olmasıdır. Yukarıda ifade ettim, Türkiye’mizin petrolü yok, ancak zirai potansiyeli müthiş, toprakları mümbit, her şey yetişebilir, örneğin 20 milyon ton olan buğday üretiminin 38 milyon tona çıkması mümkün, yeter ki rasyonel, ciddi planlamalar yapılabilsin. 

Planlama demişken, kim yapacak, devletin temeli olan, Devlet Planlama Teşkilatı yok edildi, kapatıldı, özenle yetişmiş, dünya çapında değer taşıyan DPT uzmanları darmadağın edildi. Plan istenmiyor. Galiba, muhalefette DPT’yi istemiyor, zira “Gelir gelmez, DPT’yi yeniden faaliyete geçireceğiz” demiyorlar!! Ben hep söylüyorum, bugün yaşanılan ekonomik sıkıntıların kaynağında, DPT’nin kapatılması yatıyor! Ülkemizde büyük bir pahalılık, geçim sıkıntısı olduğu doğrudur. Ancak şu ana kadar hiç bir mal ve emtianın sıkıntısı, eksikliği görülmedi. Bir devlet adamının dediği gibi “En pahalı mal, olmayan maldır.” 

Kabul etmek gerekir ki, tüm dünyayı ve Türkiye’yi menfi etkileyen, Covid Pandemisi, Rusya-Ukrayna savaşı, ekonomimiz üzerinde olumsuzluklar meydana getirmiştir. Halen Türkiye, ülkemizi parçalayıp, bölmek isteyen, terörle mücadele veriyor, bununda, büyük maliyeti vardır. Ben her şeye rağmen, enerji santralleri, köprüler, barajlar, ulaşım, hızlı tren, havaalanı vs. gibi alt yapı yatırımlarının yapılmasını, Türkiye’nin muasır medeniyetler düzeyine erişmiş, refah ülkesi olabilmesi, nesillerin harcanmaması bakımından yerinde görüyor ve destekliyorum. Bizimde kullandığımız Devlet Özel Sektör İşbirliği Modeli Projeler/PPP, Hazine Garantisi verilmesi bu yatırımlarda kullanılabilir. Esasen, hazine garantisi her hükümetin kullandığı, finansman şeklidir. Ancak, PPP projelerinde, geri dönüşler, geçiş garantisi vs. hususlar, vatandaşın aleyhine olmamalı, makul, ödenebilir ölçütlerde belirlenmelidir. 

Şöyle bir algı var! “Efendim, bu tesisleri kullanmayanlardan, köprüden geçmeyenlerden nasıl para alırsınız.” Peki, Yusufeli Barajı, Ovit, Zigana tünelleri, bazı havaalanları vs. devlet bütçesinden karşılanan, yatırımların bedeli, biz vatandaşların ödediği vergilerle karşılanmıyor mu? Herkes, Ovit tünelinden geçiyor mu? Hadise, müteahhitlerle yapılan anlaşmalarda, amme menfaatinin ön plana alınması, makul değerlerle iktifa edilmesidir. Bu nedenle, tüm PPP proje şartları tekrar düzenlenmelidir. 

Demokrasilerde, muhalefetin, iktidarı her konuda tenkit etmesi, hatta yerden yere vurması doğaldır. İktidar muhalefetin eleştirilerini, anlayışla karşılamalı, yanlışlarını düzeltmelidir. Ancak demokrasilerde, bir de “Muhalefet Sorumluluğu” diye bir mevhum vardır. Ülkenin yüksek çıkarlarını, hassas geleceğini ilgilendiren husus ve hadiselerde, muhalefet ne kadar sorumlu olursa, milli iradenin asıl sahibi olan ve seçimlerde, bu hakimiyetini gösterecek olan milletten, o kadar olumlu dönüş ve oy alır... Tekrar başa dönersek, Türkiye ekonomisinin, hemen bu fasit daire sarmalından çıkacak, gerekçi, rasyonel, ciddi, fedakârlık isteyen, hatta acıtıcı tedbirlere yönelmesi şarttır.