Maalesef günümüzde dünyanın asıl sorunu işsizlik. Ekonomik piyasalardaki yatırım anlayışının üretim odaklı olmak yerine, hisse senetleri, devlet tahvilleri, döviz, faiz getirili değerli kağıtlara odaklı olması neticesinde her geçen gün işsizlik sorunu çığ gibi büyümekte.
Uluslararası Çalışma Örgütü, 2012 yılı “Küresel İstihdam Raporu”nu açıkladı. Rapor’da, Asya’da, Avrupa’da, ABD’de herhangi bir sebeple işsizliğin azaldığına dair bir iyileşme emaresi olmadığı rakamlarla gösteriliyor. 2013 yılında işsizlik oranında %6,2 artış öngörülüyor. Mevcut işsizlik oranlarından bildiğimiz kadarıyla, en fazla pay kadınlar ve gençlerin. Belki de bu sayede sosyal ayaklanmalar henüz baş göstermedi, aile reisleri hala iş bulabiliyor.
Raporda 2013 yılı için öngörülen bu artışla, işsizliğin kendi içinde bulduğu dengenin de bozulmasıyla, insanların sabır duvarı muhtemelen yıkılacak. İşsizlik oranındaki bu yükselişin sosyal dengeleri iyice bozmasıyla birlikte, sosyal bozuklukların baş göstermesi de elbette mümkün.
Bu arada derecelendirme kuruluşu S&P, “Yükselen borç ve zayıflayan ihracat nedeniyle, kredibilitesine yönelik risklerin arttığını” öne sürerek Türkiye’nin BB olan kredi notunu pozitiften durağana çevirdi. Elbette bu denli birbirine geçmiş, ve küresel sistem içinde, dünya ekonomisi çalkalanırken ve işsizlik tavan yapmışken, Türkiye’de hiç bir şeyin olmadığını düşünmek doğru değil. İşsizlik sorununu biz de yaşıyoruz ve yaşayacağız.
Raporlar ile bağıra bağıra ifade edilen, küreselleşmeyle birlikte dünyayı ve insanları tehdit eden ekonomik çöküşün tek kurtuluşu, yatırımcıların üretim odaklı hareket etmesinin yanında, vahşi tüketiminde kademeli bir şekilde, sisteme zarar vermeden sonlandırılmasıyla mümkün görülmekte. Kendi şahsi çıkarları ya da ülke çıkarları için hareket eden, demokrasi aşığı politikacılarımızın bir an önce raporlara kulak vererek düzeni sağlayacak eylemlerde bulunması tek temennimizdir.
Madalyonun diğer tarafı ise günümüzün başka bir gerçeği. Tam üretim odaklı olmayı başarmamız halinde de, çok gelişmiş teknolojiler nedeniyle, insanlar iş bulabilecek mi? Tabii ki hayır. İnsanoğlunun, kazanma hırsını yenmesi bu saatten sonra mümkün değil.
Nanoteknolojiler sayesinde, çok daha ucuz, şikayet etmeyen, grev yapmayan, sendika istemeyen, ücret istemeyen ve tabii ki vergisi olmayan robotları en azından işin büyük bir kısmında çalıştırabiliriz.
Bu kaygıları insanoğlu sanayileşmenin en başından bu güne hep taşımıştır. Sanayileşmenin ilk dönemlerin de insanlar daha fazla kaygılıydılar. Bugün ise kaygılanmaya bile vaktimiz yok.
Mary Shelley, o meşhur Frankenstein eserini sanayileşmenin ilk dönemlerinde yazmıştı. Hikaye kısaca hatırlayalım; Dr. Frankenstein, insan parçalarını kullanarak yapay bir makine yaratıp ona can verebilmişti. Can verdiği bu makine ise hikayenin sonunda yaratıcısının canını almıştı.
Sanırım, kıssadan hisse dediğimiz, tam da budur. İnsanoğlunun, önce kendi icatlarıyla, övünmesiyle başlayan serüvenin, daha sonra tapınmaya varmasının sonu hiç iyi görünmüyor. Bugünlerde çok seyredilen “Seksenler” dizisindeki o meşhur sözü şimdi daha iyi anlayabiliriz; “Başıma İcat Çıkarma”.