TV’de izlediğim bir program beni fevkalade müteessir etti. Güney Doğu’da bir köy okulunda, dünya güzeli çocuklarımız, gayet güzel bir Türkçe ile “Bizler, okumak, öğretmen, doktor, mühendis olmak istiyoruz. Bizim Batı’da yaşayan arkadaşlarımızdan ne farkımız var” diye haykırıyorlar, devamla “ne olur, bize okuma imkanı verin” diye istekte bulunuyorlar. Kırık, dökük, damı akan, cami, çerçevesi olmayan doğru dürüst sobası yanmayan, yakacağı bulunmayan, bahçenin bir köşesine kazılmış, hijyenden uzak tuvaleti olan, malzemesi, kitabı, defteri, silgisi, tebeşiri yetersiz okula gelip, gitmenin, ulaşımın büyük sorun olduğu, kalpleri vatan aşkı ile dolu, gencecik öğretmenlerimizin, yokluk, mahrumiyet içinde görev yapmaya çalıştıkları bir eğitim düzeyi... 

Bu pırıl pırıl öğretmenlerimiz çok defada terör tehdidi altında çalışıyorlar, hatırlayınız kaç öğretmenimiz, teröristlerce öldürüldü.. Bir öğretmen çocuğu, Atatürk döneminin öğretmeninin çocuğu olarak, üzgünüm. TBMM’de, Milletvekili olarak görev yaparken, DPT’de çalışırken, yurt içi görev gezilerimde, Valilere, Kaymakamlara, “Eğitim konusuna önem veriniz, çocuklarımızın Atatürk İlke ve İnkılaplarının izinde okumalarını sağlayınız, buraya gönderilen öğretmenlerimiz, size emanettir. Başta onların can güvenlikleri olmak üzere, bu pırıl pırıl genç öğretmenlerin, iyi koşullarda çalışmalarını temin ediniz” demiştim. 

Cumhuriyetimizin 100 yılına, hızla yol aldığımız, bu süreçte, ne yazık ki, Türkiye hala eğitim meselesini çözümleyememiştir. Her şeye rağmen, eğitimin başında eğitimi bilen, anlayan, bir Milli Eğitim Bakanı vardır. İyi niyetli olduğuna inanıyorum, acaba yapmak istediklerini yaptırmıyorlar mı?!... Engeller mi vardır? Neden hepimizin gururla okuduğumuz, klasik liseler kaldırılıyor, birçok imam-hatip okulu açılıyor... Atatürk liseleri, Karşıyaka Lisesi, Namık Kemal Lisesi, Haydarpaşa Lisesi, bir çok lisemiz tarihe mal olmuştur. Bilhassa Doğu ve Güney Doğuda, köylerde, kasabalarda, ihtiyaç olan, her yerde, bölge koşullarına uygun, modern, medeni fiziki şartlara haiz, ısıtması, soğutması olan hijyenik  tuvaletli, protip okullar yapılmalıdır. Bu okulların yanına, gene her türlü konforu haiz, öğretmen lojmanları, sosyal tesisler, kütüphaneler yapılmalıdır. Okulların, ulaşım sorunları çözümlenmelidir. Gelişi, gidişi zor olan talebeler için yurtta yapılabilir. Bekleyen, öğretmen tayinleri yapılmalı, öğretmenlerin maaş ve diğer özlük hakları yükseltilmelidir. Türkiye’de 1710 kütüphane varken, 105000 cami vardır. Kütüphanelerin sayısı arttırılmalıdır. Netice itibariyle, Türkiye’nin, geniş, sorunları kökünden çözen bir eğitim reformuna gereksinimi vardır. Türkiye’nin eriştiği gelişim düzeyi, bütün yenilikleri yapmasına yeterlidir... 

Peki diyeceksiniz, bu denli bir reform için kaynak nerede?... Suriyeliler için Devletimiz, 50 milyar dolar harcadı. Tamam bu bir insani yaklaşım, ama ben size söyleyeyim. Önce can, sonra canan. Benim kendi vatandaşlarımın sorunları, Doğudaki okumak istiyorum diyen çocuklarımız daha öncelikli değil mi?.. Türkiye, gereksiz bir dış politika ile hatalı biçimde, Suriye belasına bulaştı, şehitler verdik. Ne yazık ki, ihale bize çıktı, bir sürü Suriyeliyi de yedirip, içiriyoruz, ekmek elden, su gölden... Kendi vatandaşlarımıza sağlayamadığımız hakları onlara veriyoruz. Bak, ortaya Kanal İstanbul meselesini attın, bu projeye harcanacak para ile eğitim sorunu çözülür. 

Eğitim konusu, Türkiye’nin bekası için hayati derecede önceliklidir, önemlidir. Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da, çocuklarımızın okuyup, meslek sahibi olarak, bu aziz vatana, ayrışmadan, onurla hizmet etmeleri, gelecek için önemli değil mi?... İnsanlarımız, Türk olmaktan iftihar eden, vatanına, milletine bağlı fertler olarak yetişmelidirler. Ben, Türkiye’nin tüm sorunlarının bilgi ile, tecrübe ile, bilim ve teknoloji ile, doğru akılcı yaklaşımlarla çözümlenebileceğine hep inandım. İlaveten, ben, siyasette değişik görüşler, farklı fikirler olsa da, Türkiye’yi şimdiye kadar yönetenlerin daima ülke için güzel şeyler yapmak istediklerine de inandım...