Nobel Edebiyat ödüllü, Portekizli yazar Jose Saramago’nun o meşhur kitabındaki gibi, bir anlığına tüm insanlığın kör olduğunu varsayalım…
Gözleri görmeyen insanların oradan oraya sürüklendiğini hayal edelim.
Göremeyen ebeveynler kendilerine bile bakamazken çocuklarının telef olduğunu, yaşamın durduğunu; elektriğin, suyun üretilemediğini düşünelim. Körlük sebebiyle yeme ihtiyacının bile karşılanamadığını, insanların korku ve belirsizlik içerisinde verdiği yaşam mücadelesini kafamızda canlandıralım.
Gözlerimizin görmediği bu ülkede, ahlaki değerlere ne kadar ihtiyaç duyulabilir? Hiç kimse görmüyorsa, yeme-içme, giyinme-barınma ihtiyacımızı nasıl gidereceğiz?..
Maalesef sonradan kaybettiğimiz bir tek uzvumuz ile alıştığımız, bildiğimiz insani değerlerimizin tamamını yitirebiliriz.
Bu da bizleri “doğru”dan uzaklaştırmaya yeter de artar bile.
İçgüdüsel olarak yaşamaya devam etmek istesek de, bundan sonra ahlaki değerlerimizden yoksun olarak yaşamak durumundayız.
Sadece gözlerimiz değil, bazen gönüllerimizde de körlük olabilir. Adanmışlık duygusu körlük yaşandığını fark etmememize sebep olur.
Duygusal körlüğümüzün açacağı yaralar, yukarıda varsaydığımız fiziki körlüğün açacağı yaralardan daha fazla acı ve ıstırap getirecektir.
Bugünlerde siyasi arenada yaşanan tatsız iddiaları analiz ederken, kör noktalarımızı kaldırmamız gerekmektedir.
İddialar başka yönlere çekilerek, yargı ve kolluk güçlerinin tespitleri göz ardı edildiğinde, bu manevi körlüğün sonuçları daha ıstıraplı olacaktır.
Burada bağımsız yargının kararı asıl olmalıdır. Milletimiz ya da başka bir unsur yargıya müdahil olduğunda, yargıya güven nasıl sağlanabilir ki? Bu da kaosu beraberinde getirir.
Bunca ağır iddaanın yer aldığı hiçbir demokratik ülkede, suçsuz olduğunu iddia eden hükümet ya da şahıs görevine devam etmez. Yargı kararlarını, siyasi koruması olmadan saygıyla bekler.
Bu iddialarda gerçek olan, milletin vicdanı ya da düşüncesi değil; reel, elle tutulur, ispatlanmış kararlardır.
-----------------------------------------------------------------

Gelecek İçin Bu Teşvik Kaçmamalı…


Küresel şirketler seviyesine gelebilmemiz ve sistemin bir parçası olabilmemiz için, Avrupa Birliği fonlarından devlet vasıtasıyla yatırımcılara teşvikler veriliyor.
Projeye, büyüklüğe, bölgeye göre farklı farklı imtiyazlar sağlanıyor.
Teşviğin hak edilmesiyle birlikte vergi yükümlülükleri ve sosyal güvenlik maliyetlerinde indirimler yapılıyor.
Güvendiğiniz projenizi, yazılı hale getirdikten sonra başvurmanız yeterli. Proje uygun bulunursa teşviklerden faydalanabiliyorsunuz.
Hazırlanan teşvik belgesinde, yatırım ve teşvik ile ilgili tüm detaylar yer alıyor.
Teşvik için 6 bölgede farklı uygulamalar yapılılıyor. Bu da yatırımların bölgelere eşit dağılmasını sağlar.
Bu sayede üretim ve istihdam her yere eşit yayılabilir.
Yapılan açıklamalarda görüyoruz ki, son 15 ayda sadece tekstil sektörüne 904 adet teşvik verilmiş. Talep edilen yatırım tutarı ise 8,5 milyon TL. Elektrikli makine sektörü için 80 belge ve 7,5 milyon TL teşvik verilmiş.
Bu tutarlar ile teşvik edilen firmaların, hızlıca küresel rekabet içine girmeleri maalesef beklenemez.
Bugüne kadar Türkiye küçük işletmelerle küresel arenada yerini aldı. Bugünden itibaren ise artık koşullar değişti. Küresel ligden düşmek istemiyorsak şirketlerimizi marka sahibi dev holdinglere çevirmemiz gerekmektedir.
Ancak bu sayede rekabet edebilir ve üretimimizi hızla artırabiliriz...