Daha çocukken başlar karanlığa karşı tepkimiz. Belki korku denilebilinir ama daha çok savunma mekanizmamız gibi, sınav gibi…
Karanlıkta, göremediğimiz birşeye gücümüzün yetemeyeceğini düşünür ve gezinmeyiz oralarda… Hepimiz hatırlarız çocukluğumuzu, karanlıksa yan odaya bile gitmezdik hani… Kaçardık o odadan, haliyle odadaki işimizde görülmezdi…
İnsanlar karanlık, görmediği, ansızın kendisine zarar gelebileceğini düşündüğü yerlerden korkar, çekinir. Hatta görmediği gözünde büyür. Aydınlıkta rahatça baş edebileceği bir sorun, karanlıkta ürpertir. Haksızda sayılmaz; karanlığı aydınlatamamış ise baş edememe olasılığı yüksektir…
Çünkü insan, yaradılıştan karanlıkta zayıftır… Ama yaradan karanlıkları aydınlatma yetisini de bize vermiştir… Bizi çözüm üretemeyecek, çaresiz bırakmamıştır.
Fakat daha kötüsü, görememe süremiz uzarsa, karanlıkla beslenen varlığı tabulaştırabiliriz… Ta ki aydınlanana, görene kadar…
İnsanoğlu, özellikle karanlıkta kendini savunmasız hisseder… Ve tarih boyunca buna önlem için mücadele etmiştir. Karanlığın kendisini savunmasız bırakmasına çare aramıştır. Karanlığı aydınlatamamış belki ama geceleri ağaçları mesken tutmuştur. Bu da bir aydınlanma değil midir?.. Ağaçta daha az tehlikenin kendisine ulaşabileceğini keşfetmiştir… Olmamış mağaralarda yaşamıştır. Yerin altında geceleyenler olmuştur. İleri ki yıllarda ateşi bulmuş, ateş ile karanlıktan korunma sağlanmıştır…
İnsan, karanlıkları aydınlatmak için ya da diğer bir deyiş ile aydınlık avantajını yakalayabilmek için elinden geleni ardına koymamıştır…
Sadece günlerin mi gecesi var? Karanlığı var?..
Elbette ekonomilerinde aydınlığı ve karanlığı var…
Ekonomik olarak kendimizi savunmasız hissettiğimiz anlar var ya! İşte o anlar karanlıkların aydınlanamamasından doğar…
Mesela açlık sınırının 2.047 TL açıklandığı bu dönemde, asgari ücretin 2.020 TL olması. Bunun 192 TL’sinin asgari geçim indirimi yani eski adıyla vergi iadesi olması… Net asgari ücretin ise 1.828 TL olması… Ve bunun yanında asgari ücretli sayımızın çokluğu… Ve o insanların açlık sınırının altında yaşadığının açıklanması, yani bilinmesi ama çare üretilememesi…
Bu arada yoksulluk sınırı da 7.080 TL açıklandı… Ve bugün 7.080 TL gelir elde edenler parmak ile gösteriliyor… Hâlen sanayi sitelerinde 500 TL’ye çalışanlar bile var… Yoksulluk rakamına çoktan razılar… Yoksulluk bile onlar için lüks…
Daha derin bir gösterge de; Elektrik faturasını ödeyemeyen 17,8 milyon abone olduğunun açıklanması oldu… İnanılmaz bir rakam… Ödeyememiş… Bunun 11,7 milyonu konutmuş… Kalan 6,1 milyonu ticarethane, şirket… Düşünsenize hanelerin yarısından fazlası elektrik faturasını ödeyememiş…
Mesela hayvan üretimi de %18,6 düşmüş… Çok yakında ete yüksek bir zam geleceğinin en açık işareti…
Keza bugün her türlü ürüne ard arda zamların gelmesi.
İşsizlik fonuna başvuru rekorları kırılması…
İşsizlikte %14,7 ile son yılların en yüksek verisinin açıklanması. Genç nüfusta işsizliğin %26,1’e yükselmesi…
Evet, işsizlik her açıdan çok çok önemli bir veri… Bu sene sonuna kadar 2,5 milyon kişiye iş imkânı sağlanacağı bakan tarafından açıklanmıştı. Ama maalesef Mayıs ayına geldik hâlen işsizlik artmakta…
Kastamonu belediyesini bu dönem bildiğiniz gibi MHP kazandı.
Yeni belediye başkanının bir önceki dönemi devir alması ve denetimi neticesinde, kayıtlardaki 100 bin TL’lik pastırma faturasını sorgulaması ve buna kaç gündür cevap alamaması da gayet karanlık değil mi?.. Yaklaşık 1,5 ton pastırmaya ne olduğunu öğrenmek halkın hakkı değil mi?
Gecenin bir vakti kamu bankaları üzerinden ya da kamu kaynaklarından 4,5 milyar doların piyasaya sunulması… Geçici, dolambaçlı, çözümsüz önlem denemeleri… Satışın ardından doların 5,90 TL’ye gerilemesi ama bir iş günü dahi tutunamaması, tekrar 6,10 seviyelerine yükselmesinin sebepleri de aydınlanmaya muhtaç…
Özel banka müşteri mevduatlarından, Merkez Bankasının güvence için aldığı karşılığın, hazineye devredilmesinin konuşulması…
Yani Merkez Bankasının kendisinin bile dokunmadığı bu parayı, hazinenin kullanma talebi… Bu para ile muhtemel bayram ikramiyeleri, emekli, memur maaşları, diğer harcamaların karşılanacak olması… Ve bunların ancak “karşılıklar” ile ödenebilecek durumda olunması… Yani diğer bir anlatım ile; vatandaşın mevduatı ile kamu ödemelerinin yapılmasının konuşulması!..
Burada Merkez Bankasının tek avantajı para basabiliyor olması… Muhtemelen çok sıkışırsa karşılık tutarı kadar para basar ve mevduat sahiplerine dağıtır… Sorun yokmuş gibi görünür… Ama para basımı enflasyonu hızla artırır… Bugün 1 TL’ye aldığını, önce 1,5 TL’ye sonra 2 TL’ye alır… Alım gücü iyice azalır… Mevduatlar ve birikim de hızla erir…
Sadece ve sadece sorgulamamız, konuyu dertlenmemiz, merakımız, her daim heyecanımız ve tabi ki seçimlerimiz günün karanlık zamanlarında bile aydınlık yaşamamızı sağlar…
Dünyevi işlerde karanlığı aydınlatmak tek çaredir…