Ben asıl Mehmet Perinçek’i tanırım ve azmini çok severim. Hukuk Fakültesi mezunudur. Şimdi ise ideolojisine çok paralel bir biçimde Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü’nde yüksek lisans çalışmalarını devam ettiriyor. Uzunca bir süre Rus Devlet Arşivleri’nde binlerce sayfa belgeyi inceledi, güzel bir eser çıkardı ortaya. Bir kuş misalidir o genç yaşında, bir gün Berlin’de bir gün Ankara’da bir diğer gün Londra’dadır konuşmalar yapmak, bildiriler sunmak için, bir tek Lozan’a girip, konuşma yapamamışlığı vardır benim bildiğim, zaten tüm bu tatsız olaylardan sonra bir gün Lozan’da da konuşma yaptığının haberi gelirse kulağıma Mehmet Perinçek bil ki ben de bu dükkanı kapatır, bu tombul gövdemi dinlendirmek için Sapanca’ya yerleşiveririm (Bodrum değil, lütfen dikkat edelim). Mehmet’le hep bir yerlerde karşılaşır, akademik anlamda da sıklıkla paslaşırız, ben hep çok zevk alırım Mehmet’le bu alış-verişten ve hep umut ederim tüm 28 yaşındakiler keşke Mehmet gibi olabilseler bir gün diye. Doğu Perinçek’i ise o özlü fakat gayet bilgilendirici nitelikteki “Avrasya Seçeneği” isimli kitabından bilirim. Kendisiyle bizzat iki kere görüşmüşlüğüm vardır. İşçi Partisi’ne (İP) bağlı Ulusal Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin ilk kurulduğu dönemde Merkezin çalışmalarına destek vermem için davet etmiş ben de bu Merkezin bazı toplantılarına katılarak organizasyonu için dilimin döndüğü, sınırlı bilgimin elverdiği ölçüde küçücük bir katkıda bulunmuştum. Sonra hep sadece Mehmet’ten gelen ve Mehmet’e aktardığım selamlarla geçirdik seneleri. Beyoğlu’na çıktıkça Parti binasını kaplayan o kocaman Türk bayrağı hep o rengi belli olmayan Beyoğlu’na katlanmamı sağladı benim. Ulusal mitinglerde de rastladım Parti’ye büyük bir grup halinde fakat ilişki bundan öteye gitmedi. Zaten benim hiç bir Parti’yle uzaktan yakından ilgimin olmadığı ve olamayacağı için İP’ne de yolum düşmedi. Fakat Ankara ve İstanbul’da düzenlenen iki kocaman mitingin ve Doğu Perinçek’in bir kaç küçük ulusal kanalda canını dişine takarak derdini anlatmaya çalıştığına şahit olmamın ardından tesadüf neticesinde de olsa Doğu Perinçek ile 30 Nisan’da bir araya gelmemiz ve uzunca bir süre sohbet etmemiz gayet yerinde oldu. Bu sayede İP’nin yaklaşan seçimlerden ne beklediğini, nasıl bir politika benimsediklerini, ne hedeflediklerini ve oyunun sonunda neler elde edebileceklerini konuştuk. Mitinglerde sivil toplum kuruluşları tarafından vurgulanan “birleşin” mesajının mevcut siyasal partiler çerçevesinde mümküm olamayacağını belirterek sohbete başladı Doğu Perinçek. Bundan sonra oluşturulacak herhangi bir politik stratejinin ise İP hesaba katılmadan yapılandırılmasının yanlış olacağını söyledi. Şaşkın yüz ifademi fark ettiğinde ise bunun gerekçelerini açıkladı. İlk olarak İşçi Partisi’nin son anketlerde nasıl bir oran yakalamayı başardığını açıkladı. Bu açıklamasını somutlaştırmak için ise 7 farklı anket verilerini sundu şahsıma. Bunlardan ilki MGK’nın Türkiye genelinde yaptığı anket, bu ankete göre İP %12 düzeyinde bir orana sahip, ikinci anket ise Anamur’da bir kamu kuruluşunun 880 denek üzerinde yaptığı bir anket, bu ankete göre ise İP yine %12’lik bir orana sahip, Isparta’da yerleşik bir radyo kanalının yaptığı ankete göre İP %8’lik bir orana sahip, Kars Belediyesi’nin yapmış olduğu ankete göre ise İP %6’lık bir oranla AKP (%20) ve CHP (%8)’den sonra üçüncü parti durumunda, Show TV tarafından yapılan ankette İP sıralamada 4. Parti durumunda ve %10 barajını aşmış durumda, Tercüman Gazetesi tarafından Nisan ortasında yayınlanan ankette ise gençlik tarafından en sevilen liderler arasında %16’lık bir oranla Doğu Perinçek 3. sırada, yine Tercüman Gazetesi tarafından yapılan bir diğer ankete göre ise İP %8.5’luk oranla 5. sırada. Anketlerin tek belirleyen olamayacağını, İP’nin bu seçimlerde %10 barajını aşacağına ilişkin inancını pekiştiren başkaca unsurların bulunup bulunmadığını, kısaca İP’nin baraj aşmasını sağlayacak somut politikalarının bulunup bulunmadığını sordum. Doğu Perinçek buna verilebilecek en güzel cevabın İP Tüzüğünde ve Milli Hükümet Programı’nda yer aldığını belirtti. Ancak diğer Partilerle İP’ni ayıran en belirgin özelliklerinin ise diğer hiç bir Parti’de var olmayan İP’nin Kaynak Yaratma Politikaları olduğunu söyledi ve İP’nin üç katmanlı olarak belirlediği Kaynak Yaratma Politikasını detaylı biçimde açıkladı. Bu politikaya göre Türkiye üç ayrı kanaldan kaynak yaratabilecek imkana sahipti. Birinci kaynak yaratma kanalı; iç borç faizlerini on yıl takside bağlayarak her yıl elli katrilyon kaynak yaratmaktı. İkinci kaynak yaratma kanalı; hortumcunun malı müsadere edilerek 200 milyar dolar kaynak yaratmaktı. Üçüncü kaynak yaratma kanalı ise; Türkiye’nin kendi yastığının altında bulunan 100 milyar dolar dikkate alınarak Dolar ve Avro’nun TL’na çevirilmesiydi. Doğu Perinçek İP’nin farkını fark edebilmem için İşçi Partisi’nin Tüzük ve Milli Hükümet Programı’nı dikkatle okumamı rica etti. Hem Doğu beyin açıklamalarını dikkatle dinledim hem de Tüzük ve Hükümet Programını okudum ve “keşke Mustafa Kemal’in Cumhuriyeti burada yazılanları bir gün yaşayabilme imkanına sahip olabilse” diye geçirdim içimden. Randevu saatinden 15 dakika önce makam odasında yerini alan, sohbet esnasında makam koltuğu yerine karşımdaki koltukta oturmayı tercih edecek ve sekreterine “hanım” şeklinde hitap edebilecek denli nazik, zevklerinden–hayallerinden bahsedecek kadar içten, bilgiye-kültüre ziyadesiyle saygılı, ayrılırken çıkış kapısına dek eşlik edecek kadar ince bir diğer siyasi Parti liderini tanıdık dağarcığıma uzunca bir süre katamayacağımı düşünmüştüm. Şimdi ise önyargılarıma esir düşmenin zevkini çıkarıyorum sayın Doğu Perinçek, teşekkür ederim. Sizleri uzaktan sevmeye devam edeceğim... [email protected]