TESK Genel Başkanı Bendevi Palandöken’in yapmış olduğu açıklamaya göre, ülkemizde 333 tane alışveriş merkezi bulunmaktadır.
Bu yıl içerisinde, 35 yeni alışveriş merkezinin daha açılacağı bildirildi.
Alışveriş Merkezi Yatırımcıları Derneği’nin yapmış olduğu araştırmaya göre; 2013 yılında AVM’ler, 1,6 milyar defa ziyaret edilmiş.
Bu ziyaretçilerin %77’si hafta sonlarında gelmiş. Demek ki hafta içindeki ağır iş temposunun verdiği yorgunluğu, AVM’lerde dindirebiliyoruz.
AVM’lere bir ay içerisinde gitme sıklığı 2012 yılında 5,6 defa iken, 2013 yılında 6,5 defaya yükselmiş.
AVM’lerde yine bir ay içerisinde yemek yeme oranı 3,2 defadan, 2,4 defaya gerilemiş.
Umarım bu gerilemenin sebebi işsizlik değil de, küresel gıdaya olan sempatinin kaybolmasıdır. Yine umarım “ziyaretçilerin bilinçlenmiş ve yerel gıda tüketiminin önemini kavramış” olmasındandır.
AVM’lere gidenlere sorulmuş: “AVM’lerde neler yapıyorsunuz?”
Ziyaretçilerin %93’ü dolaşıp vitrinlere baktığını, %41’i kıyafet, ayakkabı, tekstil ürünlerine baktığını, %31’i hipermarketleri gezdiğini, %5’i elektronik marketleri gezdiğini, %17’si kahve içmeye geldiğini, %10’u sinemaya geldiğini, %35’i ise arkadaşlarıyla  buluştuğunu ifade etmiş.
Bir diğer soru ise, “En son gittiğiniz alışveriş merkezinde ne kadar zaman harcadınız?” olmuş.
Genç arkadaşlar ortalama 3 saat ayırırken, genel ziyaretçi ortalaması 2,5 saat olarak çıkmış.
AVM’lere gidenlerin %29’u alışveriş düşkünü, %27’si tasarruf amaçlı, %19’u kalite ve marka takipçileri, %15’i ihtiyaç duyduğu için, %15’i ise keyif için gelmişler.
Son olarak, bu işten ne kadar kazanıldığına bakalım!
Bugüne kadar AVM’lere 50 milyar USD yatırım yapılmış.
AVM’lerde 2013 yılında 60 milyar TL harcama yapılırken, 2014 yılında harcanacak tutarın 75 milyar TL olması bekleniyor.
Bir yılda harcanmış ve harcanacak bu tutarların büyüklüğü ise yatırımcıların iştahını kabartıyor.
Bu işe yönelik yatırımcıların taleplerinin artmasıyla, yerel yönetimler de kendi belediyelerinin mücavir alanları içerisinde, bu tür yatırımların yapılmasını istiyor. Çünkü bu sayede gelir ve güç kazanıyorlar.
Bu hafta sonunda, İstanbul Küçükçekmece belediyesi sınırları içerisinde bulunan Atakent mahallesinde, “yeşil alanıma dokunma” yürüyüşü vardı. Yeşil alanlarına AVM ve ticaret merkezi yapımı için, belediye tarafından el konmak istenmesiyle binlerce duyarlı kişi yürüyüş yaptı.
Bu ve benzeri duyarlı halk tepkilerine, hemen hemen her hafta ülkemizin bir yöresinde rastlamak mümkündür.
Atakent’te daha önce yeşil alan olarak bırakılmış, üzerinde yüzlerce ağacın ve çocuk parklarının bulunduğu yeşil alanların, gün gelip de değer kazanmasıyla, habersizce işlem yapılması toplumumuzda insana duyulan saygının ne denli zayıfladığını gösteriyor.
İnsan doğası gereği, tabiata, yeşile, ağaca, suya, havaya sıklıkla ihtiyaç duymaktadır. Özellikle büyük şehirlerde, daha az bulunması sebebiyle daha fazla ihtiyaç duyulmaktadır.
Terör’ün tanımına baktığımızda, savunmasız durumdaki kişi ve topluluklara karşı düzenlenen, siyasi hedefleri olan, ölümcül saldırı hareketleri olarak tanımlanmıştır.
Hiroşima’dan sonra Japonlar ülkelerini “Batıda ne varsa bizde de olmalı” kaygılarıyla yönetti. Bugün Tokyo’da yeşil alan oranı sadece %10’dur. Bu oran kapitalizmin merkezi Washington’da bile %34’tür.
Tokyo’da “bir an önce batılılaşacağız” kaygıları ile başlayan bu yolculuk, bugün “tabiattan uzaklaşılması, psikolojilerinde bıraktığı derin yaraların ve intiharların artışının sebebi midir?” tartışmalarına kadar gelmiştir.
İnsanlara, psikolojik olarak zarar verdiyse ve ölümlerine sebep olduysa, Tokyo’da devlet eliyle yaşananların terörden ne farkı var!!!
Dünya hızla değişiyor, bu hıza ayak uydurmamız tabii ki gerekir.
Ama insan doğal bir süreçtir. Değişim’e ayak uydururken doğaya zarar verdiğimiz sürece, insana faydası olsun diye yapılanların hepsinin, bir şekilde zarara dönüştüğünün örneklerini başka ülkelerde görebiliriz.
Betonlaşma doğal olsaydı, Dünya oluşurken her yer taş ve kum olurdu, tıpkı Mars’ta olduğu gibi. Mars’ta her yer taş ve kum, ama hayat yok…