Türkiye, çok ilginç bir ülke. CHP’li Sn. Öymen, bir konuşma yaptı, gene gündem değişti. Ermeni açılımı, Kürt açılımı, domuz gribi derken, bu sefer Dersim Açılımı konuşuluyor. Bakalım daha ne açılımlar göreceğiz! Tarihçilerin verdikleri bilgilere göre, Dersim’de, isyan 21 Mart 1937 tarihinde Seyit Rıza’nın tahrikiyle, Kürtlerin, Fırat Irmağı yanındaki Köprü karakolunda bulunan 33 Türk askerini şehit etmesiyle başlamıştır. Cumhuriyet aleyhine olan bu kalkışma, Mayıs ayına kadar sürmüş, isyancıların giderek artan saldırıları karşılık görmüş, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, isyancıların üzerine kararlılıkla gitmiş, Eylül 1937’de Seyit Rıza ve isyanın ele başları yakalanarak cezalandırılmıştır. Bu isyanı takiben, ikinci defa Dersim’de Ocak 1938’de isyan çıkarılmış ve bir önceki olaydan ders alınmadığını gören Atatürk, İnönü ve Celal Bayar, Orgeneral Kasım Orbay yönetimindeki Üçüncü Kol Ordu’ya isyanın bastırılması görevini vermiş ve hadise 6 Eylül 1938 günü tamamen bastırılarak, ortadan kalkmıştır. Tarihlere dikkat ederseniz, o günlerde büyük Atatürk iyice ağır hasta olmasına rağmen, bu isyanları yakinen takip etmiş, büyük üzüntü duymuş ve önlemek için alınacak zecri tedbirleri yönetmiştir. Nitekim bu olaylardan sonra, Atatürk 10 Kasım 1938’de tüm milleti acılar içinde bırakarak, aramızdan ayrılmıştır. Kurtuluş Savaşı, Türkiye’nin İstiklali ve Cumhuriyet, canlar ve kanlar pahasına büyük fedakarlıklarla kazanılmıştır. Menfaati bozulan ağalar, şeyhler, tarikatçılar ve dinciler, Atatürk’e ve arkadaşlarına karşı iç hainlerle birleşerek, Atatürk’ün kurduğu bağımsız Cumhuriyeti yıkmak için el birliği yapmışlardır. Bu tutum zamanımıza kadar da değişik görünümlerle süre gelmiştir. Örneğin Şeyh Sait, açık seçik “Şeriat isteriz, din elden gidiyor” diyerek, devlete ihanet etmiş ve isyan çıkarmıştır. Devletin, kendisini koruması ve bu isyanları bastırması görevidir. Şimdi gelelim, bir başka noktaya. Ben daima Türkiye’de, Alevilerin, Atatürk İlke ve İnkılaplarına güvencesi olduğuna ve laik Demokratik Cumhuriyeti’nin garantisini, teşkil ettiğine inanmışımdır. Bu nedenle Milletvekilliği görevimi yaparken, iyi niyetle, hiçbir ayrım yapmadan Alevi toplantılarından gelen davetlere katıldım. Cemevi açılışlarına, onların törenlerine saygı duydum. Arkadaşım Sn. Fermanı Altun Bey, bunu yakından bilmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün diğer grupların yanında, İstiklal Savaşını kazanırken ve Cumhuriyeti kururken, Alevi ve Bektaşlardan destek aldığı bilinmektedir. Esasen Atatürk, hiçbir grup için ayrım yapmamış, Türk topraklarında yaşayan Türk Bayrağı altında, “Ne Mutlu Türküm” diyebilen tüm vatandaşları kucaklamıştır. Devlet bir canlı organizma olmayıp, kurum ve kuruluşlardan oluşan bir olgudur. Bir devletin kendisine yönelen, tehdit ve saldırıları önlemesi, defetmesi, birinci vazifesidir. Yukarıda ifade ettiğim gibi, büyük fedakarlıklar ve zorluklar sonucu kazanılan milli mücadele, çağdaş ve modern Türkiye Cumhuriyeti, geçmişte olduğu gibi şimdi de kendisini korumak mecburiyetindedir. Bu noktada en büyük güvencemiz, Türk Ordusu’dur. Bu nedenle ordumuzu, göz bebeğimiz gibi korumalıyız, güçlendirmeliyiz ve ona her zaman ihtiyacımız olduğunu bilerek, kesinlikle yıpratmamalıyız. TBMM’deki konuşmasında Sn. Milletvekili Öymen’in bir üslup hatası yapmış olduğu varsayılabilir. Aslında bu tür hatalar kendisinin ve diğer bazı milletvekillerinin siyaset yaşamında olmaktadır. Ancak konuşmanın özüne ve olayların gerçeğine bakıldığında, söylenmek istenen ana tez, bir devletin kendisine yönelen tehdit ve tecavüzlere karşı, kendini koruması ve tedbir almasıdır. Bugün dahi ülkemizi bölmek isteyen, şehit kanlarıyla sulanmış topraklarımızın bir bölümünde başka bir devlet kurmak isteyen yok mudur? Türkiye Cumhuriyetine, Türk Devletine ve Türk Kanunlarına bağlı olan herkes, hiçbir ayrım yapılmadan, bu ülkenin asıl sahipleridir. Açılım teraneleri arasında bilinçli politika ve taktiklerle Türk Milletine zarar vermek için çeşitli tertipler içinde olan, her gün olaylar çıkartan gruplar yok mu, bunları görmüyor muyuz? Esef vericidir ki, çok yadırgadığımız olaylara, artık istemesekte alışıyoruz ve bizi alıştırıyorlar. Örneğin THY uçaklarında Kürtçe anons isteme cüretinde bulunuyorlar. Burada hadise, devletin nizam ve intizamını, daha doğrusu kendisini koruması için gereken tüm tedbirleri almasıdır. TBMM’de, Milletvekili olarak yüzlerce defa yüce kürsüye çıktım ve söylemek istediklerimin hepsini ifade ettim. Ancak bunu yaparken, Yüce Meclis’in büyüklüğüne uygun nezaket kurallarına ve üsluba dikkat ettim. Bu nedenle önemli konuların görüşüldüğü TBMM toplantılarında, meclis geleneklerine ve göreneklerine uygun şekilde, fikirlerin ifade edilmesi esastır.