Cumhurbaşkanı Sn. Abdullah Gül ile TBMM çatısı altında ben ANAP İstanbul Milletvekili, o Refah Partisi Kayseri Milletvekili olarak birlikte görev yaptık. Her ikimizde TBMM Plan Bütçe Komisyonu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Üyesiydik. Avrupa Konseyi’nde, siyasi ve ekonomik konularda söz alıp, sürekli konuşan Milletvekilleriydik. Daha sonra maalesef Özal’ın mirası ve parlayan yıldızı ANAVATAN siyaset sahnesinden silindi. Oysa devam etmeliydi ve bir iktidar alternatifi olarak, milletimize imkan sunmalıydı.
Sn. Gül ise, bilindiği üzere, AKP saflarında devam etti ve Cumhurbaşkanlığı görevini yaparak tamamladı. Sn. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı seçildikten bir süre geçince, Ankara’ya gitmiştim. Uçak Esenboğa Havalimanına inince köşkü aradım. Telefonda karşıma Cumhurbaşkanı Rahmetli Koru Türk’ün gelini Özel Kalem Müdürü, Büyükelçi Hanımefendi çıktı. “Ben İstanbul Milletvekili Selçuk Maruflu. Sn. Abdullah Gül’ü ziyaret edip, tebriklerimi sunmak istiyorum. Bana müsait bir zamanlarında randevu verir misiniz” dedim. Özel Kalem Müdürü, “Selçuk Bey, Sn. Cumhurbaşkanımız fevkalade mahlul, notunuzu aldık, kendisine arz edeceğiz” dedi. Bende, “Hanımefendi ben şimdi demedim, 1 ay sonra, 2 ay sonra, ne zaman müsaitse olabilir, maksadım sadece tebriklerimi sunmaktır” dedim. Araba ile Ankara’ya doğru hareket ettim. Keçiören önlerinde telefonum çaldı. Çankaya Köşkünden arıyorlardı. “Sn. Milletvekilim, Sn. Cumhurbaşkanımız sizi saat:14.00’de bekliyor” dediler. Aynı gün randevu verilmesi olacak iş değildi. Biliyorum ki Millet, Sn. Gül’den randevu almak için sıraya girmiş, aylarca bekliyordu.
Daha önce ifade ettiğim gibi, Sn. Gül ile ayrı partilere mensup olmamıza rağmen, bir hukukumuz, bir dostluğumuz vardı. Doğrusunu söyleyeyim, bu zarif hareketi beni çok duygulandırdı ve beni memnun etti. Saat:13.30’da köşke çıktım. Özel Kalem’de beklerken, içeriye “Efendim Milletvekili Sn. Maruflu geldiler” dediler. Gerek Sn. Turgut Özal, gerekse Sn. Demirel zamanında kendilerinin davetleri ile, çağrılı olarak defaatle Çankaya Köşküne gitmiştim. Bu nedenle, protokol ve usulleri gayet iyi biliyordum. Ben Özel Kalemde beklerken, Cumhurbaşkanının makam odasının kapısı açıldı. Sn. Gül çıktı ve güler yüzle “Hoş geldin Selçuk” dedi. Elimi tuttu ve odasına soktu, kendilerinin makam masasına değil, yandaki rahat kırmızı koltuklara oturduk. Ben lafa girdim; “Sn. Cumhurbaşkanım, bu yoğun gününüzde lütfettiniz, beni kabul buyurdunuz, Özel Kalemde işittim, gününüz çok yoğun. Yunanistan Başbakan’ı Kostas Karamanyis ve Sudan Cumhurbaşkanı Beşiri Ankara’dadır. Benim herhangi bir talebim yoktur, sadece sizi tebrik ediyorum, başarılar diliyorum, izninizle ayrılmak istiyorum” dedim. Sn. Gül güleç bir ifadeyle “protokol konuşmaları bitti mi” dedi. “Yahu Maruflu, biz arkadaşız. Böyle konuşmalara gerek var mı? İkimizde Milletvekilleriyiz. Beni eski bir dostun olarak düşün ve öyle davran” dediler. Mahcup olmuştum. Belki de bazılarının olduğu gibi, Cumhurbaşkanlığı yüce makamına oturunca değişebilir diye düşünmüştüm. Ama, bu samimi tavrı doğrusu söyleyeyim, çok hoşuma gitmişi. “Çay içmeden bırakmam” dedi ve ilave etti, “merak etme vaktim var, saat:16.00’da Hariciyeden arkadaşlar gelecek, temaslar konusunda çalışacağız”  dedi.
Eski günlerden, Türkiye’deki kalkınma hamlesinden, Avrupa Konseyi günlerinden konuştuk. Avrupa Konseyinde görev yaparken, zaman zaman eş ve çocuklarımızı da onların masraflarını kendimiz karşılamak üzere, Strazburg’a ve toplantı yapılan ülkelere götürürdük. Bizim Burcu ve Efe’yi tanıyordu, çocuklar ne yapıyorlar dedi. Ben “her ikisi de Amerika’da MBA yaptılar, orada yaşıyorlar” dedim. Ancak, içime ukte olan bir konuyu anlattım. Burç ABD’de MBA yaparken, Bosna Hersek kökenli Amerikalı bir diş doktoru kız ile tanışıp, evlenmişti. Onlar vatanımıza ve milletimize katkımız olsun, yararlı olalım diye torunlarla birlikte kesin dönüş yaptılar. Bizde, çocuklarımıza kavuştuk diye, bayram yapıyorduk. Ancak, hevesimiz kursağımızda kalmıştı. Amerikalı Dr. Gelinimiz Nebraska Üniversitesi Dentistry bölümünü birincilikle bitirmiş ve Türkiye’de ender bulunan Implant konusunda uzman doktor olmuştu. Türkiye’de bir üniversitede çalışmak veya klinik açmak istiyordu. “Yok çalışamazsın, YÖK’ten denklik alacaksın” dediler. Defalarca YÖK’e gittim, geldim. Yıllarca DPT’de ve özel sektörde üst düzeyde Genel Müdür, koordinatör ve hepsinin de üzerinde, Milletvekilliği görevi yaptığım halde, bana yapılan muamele terbiye ve nezaket kurallarıyla bağdaşamazdı. Bir kovmadıkları kalmıştı. Maalesef YÖK o tarihte Devlet içinde Devlet olmuştu. Başbakan, Bakan takmıyorlardı. Bu bahsettiğim dönem Sn. Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın öncesi dönemdir. YÖK ile mücadelemi ve yaşadıklarımı kısaca anlattım.
Aslında, bu yaşananlar ayrı bir yazı konusu olabilecek ibretlik hadiselerdir. Sn. Gül’e şöyle dedim, “bir gün çocuklar geldiler, anne, baba biz ülkemize yararlı olmak için geldik. Amerika’daki hayat standartlarımızı ve imkanlarımızı bıraktık. Ancak, bu ülke bizi istemiyor, bize müsaade edin, biz Amerika’ya geri dönüyoruz” dediler. İşte tam bu sırada, ben bunları ifade ederken, Sn. Cumhurbaşkanı Gül’ün gözlerinin nemlendiğini gördüm. Fevkalade üzülmüştü. Telefona uzandı ve bana YÖK Başkanı Sn. Prof. Dr. Özcan hocayı bağlayın, dedi. Hükümet yerinde bir kararla astığı astık, kestiği kestik olan YÖK’ün başkanını değiştirip, ODTÜ’den Sosyoloji Profesörü yeni bir Başkan atamıştı. Sn. Gül şöyle dedi “Sn. Hocam, size İstanbul Milletvekili Sn. Selçuk Maruflu’yu gönderiyorum, kendisi bizim dönemin en parlak Milletvekillerinden birisidir. ABD gibi Türkiye’nin çok ilerisinde diploma almış, ihtisas yapmış birisine nasıl denklik verilmez? Böyle saçma bir şey olamaz. Lütfen Sn. Maruflu’ya yardımcı olun” dedi ve telefonu kapatırken şu çok önemli cümleyi söyledi, “bende bu işin takipçisi olacağım”. Sn. YÖK Başkanı, Sn. Cumhurbaşkanım ben Sn. Maruflu’yu gayet iyi tanıyorum, hiç merak etmeyin, bu işleri düzelteceğiz, dedi. Daha önce beni kovmaktan beter eden YÖK’te, Başkan tarafından büyük bir nezaketle karşılandım. Gelinimin zaten diplomaları, dereceleri, başarı ödülleri hepsi bulunuyordu.
Netice itibariyle yapılan değerlendirme ve incelemeler sonucunda sadece benim gelinim değil, benzer muameleye tabi olan bütün çocukların sorunu çözüldü. Büyük bir yanlışlık düzeltildi. Tüm bu çalışmalarda büyük gayret gösteren, çözümü yaratan YÖK Üyesi ve Başkan Vekili Sn. Prof. Dr. Muhittin Şimşek’e gayretleri için, sırası gelmişken teşekkür ediyorum. Netice itibariyle bütün çocuklar denkliklerini aldılar. Ancak, ne yazık ki bizim çocuklarımız ABD’ye dönmüşler ve orada Arizona Tuscan’da yeni bir hayata başlamışlardı. Türkiye diş doktorunun kıymetini bilmemiş, ama, Amerika bilmişti. Türkiye’de diş doktorlarının hayal edemeyecekleri yüksek bir ücretle klinikte işe başlatmışlar ve bir yere gitmesin diye, kliniğin hisselerinden pay vermişlerdi.
Sn. Gül’ün bu ilgisine minnettarım. Sn. Gül ile Cumhurbaşkanlığı süresince sadece birkaç defa karşılaştık. Bir defasında benimde kurucu olduğum ve Mütevelli Heyet üyesi görevinde bulunduğum Kadir Has Üniversitesine geldiler. Malum, Sn. Gül ve Sn. Kadir Has Bey Kayseriliydiler. Daha sonra Büyük Kulüp Yönetim Kurulu Üyeleri olarak, kendilerini ziyaret ettik. Sırası gelmişken, bir hususu daha belirtmek istiyorum. Cumhurbaşkanlığı köşkünde çeşitli resepsiyonlar düzenlenir. Bana göre bu resepsiyonlara en alakasız  insanlar, hatta oraya davet edilmemesi gereken zatı muhteremler davet edilirler. Nedense, TBMM çatısı altında Milletvekilliği yüce görevini yapmış olan insanlar çağrılmazlar. Çağrılsa zaten kaç kişi gelir? Bunu bir eksiklik olarak burada vurguluyorum.
Netice olarak Sn. Gül Cumhurbaşkanlığı görevini liyakatle ve özellikle Türkiye’yi dış alemde çok iyi temsil ederek, yapmıştır. Türkiye’de ziyaret etmediği il ve kuruluş kalmamıştır. Aslında durumu zordu. Her konu iki dudağının arasında olan karar verici bir genel başkan ve Başbakanla muhataptı. Zaten onun icazeti ile AKP’nin adayı olmuştu. Bir tarafta partisi, diğer tarafta da yüce Cumhurbaşkanlığı makamı vardı. Zaman zaman dirense de, bazı yanlışlıkları düzeltse de, genelde yasa ve kararnameleri onayladı. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın öngördüğü parlamenter sistemdeki cumhurbaşkanlığı görevlerini yerine getirdi. Bazı konularda Sn. Başbakan ile ters düştüğü görüldü. Örneğin Başkanlık sistemi…
Arkadaşım Sn. Abdullah Gül’ün bana göre bu ülkeye ve millete olan görevleri ve sorumlulukları bitmemiştir. Bir köşeye çekilmesi doğru değildir. Türkiye’ye siyaset yolu ile hizmet etmelidir. Bu AKP’de olur veya olmaz. Olmazsa yeni bir siyasi hareket ortaya çıkar… Kendisine sağlık ve esenlikler diliyorum.