Kapitülasyonlar kelimesinin kökü Latince “caput” yani “baş”  ifadesinden gelir. Osmanlı’da değişik dönemlerde bu uygulama görülmüştür. Ülkeler ve halkları karşılıklı olarak birbirlerinden fayda ve kullanım hakkına sahip olur. Sanayi Devrimi olduğunda, sanayileşmeyi inançları gereği, doğaya zarar vereceğinden kabul etmeyen Osmanlı’nın, sadece tarım ile ilgilenmesi sonucunda, özellikle Avrupa’dan alabileceği bir fayda kalmamıştı. Avrupa, Sanayi Devrimi’nin yoğun tüketimiyle gelen zenginleşme ile, Osmanlı içinde bolca yatırım yapabilir hale geldi. İmparatorluğun içerisinde yoğun nufüz edilmeye başlanması Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ile sonlanmıştı.
Gezi parkında yaşananlar tabii ki sadece ağaç meselesi değildir. Hızla tekerrür eden “tarihe” bir dur deyiştir.  Bazen iyidir ayağa kalkıp silkelenmek, üzerinizden kiri pası söküp atarsınız.
-----------------------------------------------------------------
Türkiye’nin 2013 sonu büyüme oranı % 3,4 beklenmektedir.
Türkiye 2012 yılında %2,2 büyüme sağlamıştır. Her ne kadar kriz yok dense de, kriz mevsimini yaşadığımızın inkar edilemeyeceği bir dönemde bu oranda büyüme sağlamak tabii ki önemlidir. Çünkü Euro 17 bölgesi %0, AB ise -%02 büyümeme ve küçülme sağlamıştır. Bu ölçülebilen oranın yanında, yaşananlara baktığımızda hissedilen küçülmenin oranının daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
Burada ülkeler sadece büyüme oranları ile değerlendirilmemelidir. Aynı zamanda bilanço rakamlarına göre değerlendirilmesi de gerekir. Örneğin Almanya’nın entelektüel varlıkları, sanayisi, mal ve hizmet varlıklarının toplamı 100.000 birim olsun, binde 2 büyümesi halinde bile 200 birim büyüme sağlarken, Türkiye’nin entelektüel varlıkları, sanayisi, mal ve hizmet varlıkları 100 birim ise ve yüzde 2,2 büyüme sağlaması halinde bile, 2,2 birim büyüme sağlayacaktır. Yani gelişmiş ülkeler ile parasal olarak büyüme kıyası yapıldığında, Türkiye % 1’i kadardır. Halbuki oransal ifadede Türkiye’nin çok daha fazla büyüdüğünü söyleyebilirdik. Bu da sadece kendimizi iyi hissetmemizi sağlayabilir. Bu ifadenin adı, “ağıza bir parmak bal çalmak” olabilir.
Her şeye rağmen kendi içinde bir büyüme olması, hiç olmamasından tabii ki iyidir. Sadece kıyaslarken, Avrupa’dan ya da örneğimizdeki gibi Almanya’dan da daha iyi durumda olduğumuzu ifade etmek, rakamsal bir aldatmacadan başka bir şey olmaz.
Yine, kamu borç stokunun da 2001’de %78 iken, 2012 yılında %36’ya indiği de gündemde. Burada %116 bir faydadan bahsedilse de, esas olarak bunca özelleştirmenin ardından hâlâ %36 borç stoku bulunuyorsa, kıyaslanması gereken verilerin tekrar gözden geçirilmesi gerekmektedir. O günkü mevcut kamu varlığı ile bugünkü mevcut kamu varlığı ayrıştırılıp, oranın buna göre ifade edilmesi bizleri net bilgiye götürecektir.
Ülkelerin kamu borçlarına baktığımızda, Türkiye’nin kamu borçlanma oranı %43 iken, Japonya’da bu oran %225’dir. Japonya, dünyada görülmemiş bu borçlanma oranına rağmen, eğitimli ve duyarlı Japon halkının tasarrufları sayesinde, sıkıntı yaşamamaktadır.
Bu oran Japonya’nın daha kötü ya da borç batağı içinde olduğunu mu gösterir? Kesinlikle hayır. Devlet ve bireyler olarak, borçlanmaya uygun bütçe ve alacaklanma stratejilerini doğru oluşturursan, sorun olmaz. Bu rakamlar arasındaki uçurum, temelde halkını sahiplenme duygusuyla da tam olarak doğru orantılıdır. Devlet halkın refahı için borçlanır. Bu borçlanmayı da doğru yönetmek durumundadır. Devlet, aynı zamanda gelirin tabana yayılmasını sağladığından, verimsiz de çalışsa ticari hayata ve piyasalara can verir.
-------------------------------------------------------------------
Bu hafta ABD’li rock şarkıcısı, Jon Bon Jovi ilginç bir (“PR” diyeceğim, ama pek ihtiyacı yok) ders verdi diyelim. İspanya’da verdiği konserden önce “Benim dinleyici kitlem 20 ila 45 yaş arasında ve onların %60’ı işsiz, bu sebeple konserim ücretsiz” dedi. İspanya hükümeti için ağır bir açıklama ama şüphesiz gerçek. Ders niteliğindeki ve bizi gülümseten, aynı zamanda düşündüren bu eyleminden dolayı Jon Bon Jovi’den bahsetmeden geçemedim.