Sanayileşme 18’inci yüzyılın sonlarında ortaya çıktığında, insan ve makine çelişkisi de başlamıştı.
İngiltere’de ilk sanayileşme adımları tesktil üzerine olmuştur. O güne kadar pamuklu dokumaları Hindistan’dan ithal eden İngiltere, kendi üretimini artırabilmek adına ithalatı yasaklamıştı.
Bu sefer de, İngiltere’de pamuklu dokuma ve tesktil üzerine eğitilmiş çalışanın az olması, olanların da maliyetinin yüksek olması sebebiyle işverenler arayışlara başladı. Bu arayış “makineleşme devrimi” ile sonuçlandı.
Makineleşmenin ilk adımları atıldığında, bunun bir mucize olduğuna inanılmıştı.
Sanayileşmeyle birlikte şehir hayatı ve kırsaldan şehre göç başlamıştı. Bu da kapitalizmin ilk güçlü adımıydı.
İnsanların hayatlarına yeni bir yön veriliyordu. İnsanlar topraklarını yok pahasına satarak, medeniyete yani şehre akın ediyordu.
Toprağını elden çıkarmış insan ile makine arasında kıyasıya bir rekabetin başlaması çok uzun sürmedi.
Rakip olabilmek için koşulların eşitlenmesi gerekiyordu ve insanoğlu kimliğini değiştirdi.
Bugün ise akademisyenler, sendikalar, uluslararası çalışma teşkilatları “İnsana değer veren işler” adı altında çalışmalara başladılar.
Bu rejimi yaşarken, böyle bir çalışmanın yapılması “bilincin” var olduğunu gösteriyor. Bu bile güzel, ama bu heyet “İnsan daha değerlidir” diyerek masaya yumruğunu asla güçlü vuramayacak.
Bu çalışmalarda, insan onuruna yakışır işlerin oluşturulması, gelirlerinin insanca yaşamaya el verecek şekilde düzenlenmesi gibi başlıklar var.
Bunun için ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü) şu dört şartın oluşturulması gerekliliğini tespit etmiş:
    •    İşimizin asgari bir gelir güvencesinde olması,
    •    Sendikal hakların herkese tam ve eksiksiz uygulanması,
    •    Sosyal Güvenlik kapsamına dâhil olmak,
    •    İşçi – işveren – devlet arasındaki iletişim kanallarının tümüyle açık olması.
OECD (Ekonomi Kalkınma İşbirliği Örgütü), bu çerçevede ülkeler arasında bir sıralama da yaptı. 34 ülkenin yer aldığı bu sıralamada, Türkiye maalesef sonlarda.
İlk sırada ise Danimarka var.
“Bu sıralamada Türkiye niye sonlarda?” sorusunun cevabı ise;
Özellikle son yıllarda sendikalar üzerinde siyasi ve kapitalist baskı kurulmasıyla, sendikalarımızın amaçlarını yerine getirmekte sıkıntı çekmesi - denilebilir.
Bunun yanı sıra, hükümet düzeyinde “sosyal güvenlik açığının” kapatılma çalışmaları ve ifadeleri söylenebilir.
İstihdam oranının, düzenli olarak artış göstermesi söylenebilir.
İşi olduğu halde bile, sosyal güvenceden yoksun çalışanların bulunduğu ülkemizin şimdilik üst sıralara çıkması çok zor.
-----------------------------------------------------------------  
Başbakanımız 5 yıl sonra tekrar Brüksel’e gitti.
Avrupa Birliği’ne girme talebimizin 50’nci yılında, tekrar üst seviyede görüşme talebimiz oldu.
Bunca yılın suçu kimde? diye soracak olsak, “tabii ki bizde” demeliyiz.
Türk halkının işi, bu kurallara adaptasyon anlamında gerçekten çok zor görünüyor. Mekân kavramının olmadığı bu göçebe toplumun, mekâncı yaklaşımla bu sisteme adapte olması maalesef şimdiye kadar mümkün olmadı.
2005 yılında müzakerelere başladığımızda tam 31 konu başlığını hayatımıza geçirmemiz gerekiyordu.
Avrupa Birliği müktesebatı, yani birliğe üye ülkelerin hukuki çerçevelerinin belirlendiği yazılı kuralların, 14 konu başlığı bugüne kadar görüşüldü. Birçoğu yasa değişiklikleri ile hayatımıza geçti.
Şu kesin ki, küresel dünyada, kapitalizmi hücrelerimize kadar yaşarken hazır olan Avrupa Birliği kuralları, bizim sisteme daha hızlı girmemezi sağlayacaktır.
Fakat her nedense, bu kuralları genlerimiz şiddetle dışlamaktadır ve bir nesil daha dışlamaya devam edecektir.
------------------------------------------------------------
Geçen hafta Merkez Bankası tarafından Döviz’e yapılan müdahele, piyasaların ateşini almaya yetmedi.
USD 2,40 TL’leri gördü. Hemen ardından Merkez bankası acilen toplanacağını ve 28 Ocak 2014 tarihi gecesinde açıklama yapacağını bildirdi.
Bu açıklama Döviz’in tekrar 2,26 TL’lere kadar gerilemesini sağladı.
Merkez Bankası 2006 Haziran ayında yapmış olduğu müdahelenin bir benzeri, yani faiz artışı ve Merkez Bankası döviz rezerlerinin piyasaya sunulması gibi silahlarını kullanacağa benziyor.
Siyasi belirsizliğin olduğu durumlarda, bu tür müdaheleler kısa süreli sonuç verecektir. Köklü bir sonuç için, siyaseten adım atılması gerekmektedir.
Geçikilen her gün bize zarar veriyor. Döviz değerlendikçe, TL varlıklarımız azalıyor ve daha da yoksullaşıyoruz.