Cari açığımız her ay düzenli olarak tekrarlanıyor. 2013 yılında, “Bu ay da cari fazlamız oluştu” diyemedik.
Kasım 2013 dönemi cari açığının 3,9 milyar USD olduğu geçen hafta açıklandı.
Bu açığın süreklilik arz etmesinin net ifadesi “üretmiyoruz ama fazlaca tüketiyoruz”dur.
Bu cari açık için, yaklaşık 100 yıldır “varlık-yokluk” mücadelesi vermiş bir milletin yorgun düşmesi ve buna bağlı olarak “teslim oluşu” denilemez.
Teslim’miş gibi görünen ise Kurtuluş Savaşımızdan bu güne mücadele veren milletimizin, kaynaklarının ve imkânlarının elinden alınmış olması olabilir.
Üreticinin, üst üste gelen zamlarla kaynaklara ulaşabilme yolları kısıtlanmıştır.
Kaynakların elinden alındığının delili ise; düzenli gerçekleşen cari açıktır.
Mevcut dünya düzenine uyabilmek için gerekli yaşam materyalleri elinizden alınıyorsa, mücadele başka alanlara kaymaya başlayabilir. Bu, kimsenin istemeyeceği bir mücadeledir.
Metropollerde veya kırsalda insanları izlediğinizde, yüzlerinde hüzün görülüyor veya mutsuzlar ise, kafalarında soru işaretleri var ise, ülke ekonomisinde ciddi problemler olduğu söylenebilir.
Kapitalist rejimlerde cari açığın yükünü alt tabaka çeker.
Bireyler iş bulmakta sıkıntı yaşar.
Gelir seviyesi düşük semtlerde hırsızlık ve suç oranları yükselir.
Özellikle metropollerde insanların eşit koşullarda yaşadığı kabul edilir. Bunu en iyi dolaylı vergiler anlatır. Elektrik, su... Sabit ödemeler, özel tüketim, emlak vergileri herkesten eşit seviyede alınır. Bu eşitlik işsizi daha da zor duruma sokar.
“Materyal” ibaresi yani “maddecilik” bizleri maneviyatımızdan uzaklaştırmıştı. Şimdi yokluğunda tekrar maneviyatımıza yakınlaşmamız mümkün de olabilir.
Tabii ki bu durum mevcut dünya düzeninde kabul edilemez.
Özellikle 2008’den bugüne kadar piyasaların kademeli olarak sıkıntı içinde olması da bunun göstergesidir. 17 Aralık’tan bugüne kadar, piyasaların durumu ise; güvenilmiş ve seçilmiş kişilerce maneviyat yitirildiğinde olabilecekleri gösterir.
Siyasetteki belirsizlikler çözülmeden, ekonomik unsurlar düzelemez.
Cari açığımız anlam olarak, döviz bazında satılan hizmet veya mal ile alınan hizmet veya mal arasındaki fark’tır.
Döviz bazlı alımlarımıza yani ithalatımıza baktığımızda, petrol, doğalgaz, otomobil ve parçaları, tarım ürünleri ve sanayi hammaddelerini sayabiliriz.
Döviz satışlarımız ise her türlü ihracatlarımız ve turizm gelirlerimizdir.
2013 yılı cari açık tutarlarımızı hatırlayalım; ocak ayında 5,7 milyar USD, mayıs ayında 7,6 milyar USD, haziran ayında 4,7 milyar USD, temmuz ayında 6,2 milyar USD, ağustos ayında 2,4 milyar USD, eylül ayında 3,3 milyar USD, ekim ayında 2,9 milyar USD, kasım ayında 3,9 milyar USD...
Aylık döviz açığımız sürekli hale gelince, hükümetimiz bu açığı kapatabilmek için önlemler almaya başladı.
Büyüme hızı düşürülmeye çalışıldı. Böylece ithalat ve tüketim de azaltılabilirdi. Yukarıda da görüldüğü gibi son aylarda cari açığımız azalmış, demek ki önlemler işe yaradı.
Cari açığın azalması ile oluşmuş döviz borçları daha rahat çevrilebilir hale gelmiştir.
Kasım ayı içinde ülkemiz, 5 milyar USD borç bulabilmiş. Bu sayede de 3,9 milyar USD’lik döviz açığımız rahatlıkla çevrilebildi.
Aralık döneminin özellikle ikinci yarısı siyasi sancılarla geçti. Gelen verilerden, oluşacak cari açığı nasıl çevirebileceğimizi göreceğiz.
“Bugün yaptıklarımız, geleceğimizi belirleyecek” felsefesi ile bakarsak, mevcut cari açığımız, döviz açığımız yani ülke zararımız geleceğimizi belirsizleştirmektedir.