Ekonomik büyüme sağlamak, buna bağlı olarak küreselleşme adımları atabilmek, yani basitçe kurumların mal ve hizmet satışlarında artış olması için, yola çıkıldığında atılması gereken adımlar, sadece üretim ve yatırım ile sınırlı kalmıyor.
Bu üretim çarkının içerisinde, özellikle küreselleşme devriminde bulunuluyorsa, bazı entrikaların gözardı edilmesine ihtiyaç duyulabilineceği gibi, ekonominin sahiplerinin ayaklarına da dolaşılmaması önem arzetmektedir. Bu durumda ise, en büyük tehdit’i gazeteciler oluşturmaktadır. Bildiğiniz gibi gazeteciler tamamen kamu’ya mâl olmuş kişilerdir. Hiç kuşkusuz ki, toplum’u tam ve doğru olarak bilgilendirmek gazetecilerin temel vazifesidir.
Geçmişte de, gerçek ekonomik büyüme içine giren başka ülkelerde, gazeteciler hedef tahtası seçilerek hüküm giymişlerdi. Uzun bir süredir ise, ülkemizde benzer senaryoları yaşıyoruz.
Gazetecileri koruma komitesi (CPJ) Türkiye’de basın özgürlüğü konusunda yayınladığı raporda, 01 Ağustos 2012 itibariyle Türkiye’de 76 gazetecinin hapiste olduğunu belirterek, bu sayının İran, Çin ve Eritre gibi baskıcı ülkeleri bile fersah fersah geçtiğini açıkladı. Rakamlara baktığımızda da, her şeyi abarttığımız gibi bunu da abarttığımızı söyleyebiliriz.
Bu açıklanan iki ülkenin ortak özelliği ise, ekonomik olarak son dönemde büyüme sağladıkları gibi, kapitalist rejimi ve dış dünya’ya kapılarını yeni yeni açmalarını söyleyebiliriz.
Eritre hariç tabii, bu ülkenin isminin raporda geçmesi, demokrasimize taş atmak için ifade edilmiş olabilir. Aynı raporda, Türkiye bol bol AB’ye şikayet edilmiş. Eritre’de konsolosluğumuz bile yok, sadece bizim değil bir çok ülkenin yok. İçeri giren’in çıkamadığı, halkının ülkeden kaçmak için her yolu denediği, tam bir kapalı kutu, sahil ülkesi.
Sanayileşme devrimiyle birlikte Amerika’da, işçi ihtiyacı giderek arttığında, sahip–köle ikilemininde yok olması gerekmekteydi. Köle kavramı tamamen kaldırıldı ve yasalaştı. Artık köle ifadesini kullanmak yasaktı. Fakat sahip kavramına hiç dokunulmadı. Sahiplerin hala varlığını sürdürdüğü bir yerde, kavram olarak kullanılmasa da, köle’nin olmaması mümkün mü? Sahip ise adı, neyin sahibi?
Gazetecilerin bugünkü yaşadıklarının temeli, halâ sahip–köle ikilemesinin değişmemesidir. Bu ikilemi, ekonomi üzerinden ölçümlendiğimiz sürece de asla değişmeyeceğini ifade edebiliriz.
Bunca tutuklu gazetecinin ardından, “özgür basın” söyleminin tamamen anlamını yitirdiğini ifade edebiliriz. Günümüzde halâ “özgür insan” bile doğmamışken, “özgür basın” nasıl olsun.
--------------------------------------------------------------------------------  
Hayatımıza, teknolojik ürünlerin en üst seviyede girmesini sağlayan, Japonya’da parasal genişlemeye ihtiyaç duydu. Japonya Ekonomi Bakanı Seiji Maehara, Ekonomiye yaklaşık 200 milyar yen (2,5 milyar USD) enjekte etmeyi planladıklarını ifade etti. Daha fazla yorum yapmaktan kaçındı. Para tabii ki ihtiyaçtan enjekte edilir. Sistemin kirliliği bir düşünün, tüm dünyaya teknoloji satacaksın, çılgınca üreteceksin, kârlılıkların üst seviyelerde olacak ama yinede parasal genişlemeye ihtiyaç duyacaksın.
Finans kapitalizminin Japonya’ya yaptığına bir bakın. Japonya çok sayıda ve kâr’lı ürünler satarak çok kazandı. Ama Amerika onlara yatırım araçları sundu. Japon halkı, atıl kalan parasını arttırabilmek için bu fon’lardan satın aldı ve para ABD’ye aktı. Şimdi ise ABD’den alacaklılar, ama elde avuçta bir şey yok. Her yeni parasal genişleme gibi, bu genişleme de sistemin sorunlarını anlatmaktadır.