Bankalar, mudilerini arayıp dövizlerini bozdurmalarını istemeye başladılar. Dövizlerini bozdurmalarını ve kur korumalı mevduata geçmelerinin daha kazançlı olduğunu anlatıyorlar. Böylece piyasada sınırlı sayıda bulunan dolar bozdurulmuş ve dolar talep edenler en azından bir kısmına erişebilmiş olucak. Kurun yükselmesi biraz daha frenlenebilecek. Dijital döviz ise bile; En azından piyasa, talep azlığını görüp rahatlatılmış olacak.

Hem bu arada dolar bozduranlara ödülde var. Belli miktarda dolar bozup KKM’ye geçenlere faiz artı 10 bin dolara kadar promosyon teklif ediliyor.

Evet “10 bin dolar, çarpı 20 TL kur ile çarpsak 200 bin TL, eee çok iyi para” deyip işi ekonomi olmayan bir çok kişi promosyonun sihrine kapılabilir.

Hee bu arada bankalar da müşterilerini ikna edebilen çalışanlarına, çevrilen doların miktarı nispetinde primler de veriyorlar.

Çünkü bankalara da mevduatların toplamının %60’ının TL olma zorunluluğu getirilmişti. Tıpkı ihracatçıya gelen dövizi bozdurma zorunluluğu gibi, tıpkı 5 milyon kredisi olanın döviz mevcudunu MB’a raporlama zorunluluğu gibi, tıpkı döviz mevduatı olana EYT tazminat desteği verilmemesi gibi, tıpkı yurtdışına ödeme yapma döviz gönderme kısıtlamaları gibi, tıpkı alınan kredi ile döviz alımının yasaklanması gibi... Son 6 ayda KKM’den düşük faiz ve kur baskılama sonucu çok zarar eden KKM yatırımcıları hızla çıkış yaptı. Ve tekrar doların aslına yöneldi. Ve haliyle bankaların %60 TL zorunluluğu rasyosu şaştı. Bankalar ceza haddine girdi...

Onlarda çareyi Merkez Bankasının çok üzerinde bir faiz ile TL vadeli mevduat yapmakta ve ödüller dağıtmakta buldu...

Her ay yaklaşık 7 milyar dolar cari açık verdiğimiz şu günlerde, döviz açığımızın, ticaret açığımızın, ithal bağımlılığımızın, eksi net dolar rezervlerimizin olduğu şu günlerde kısa sürede doların yükseleceğini öngörmek için kahin olmaya, hatta ekonomist bile olmaya gerek yok... Her şey olabildiğince açık...

Lâkin sözüm ona, işi müşterisinin temsili olan banka çalışanları, kendi çıkarları, alacakları prim uğruna müşterilerine temsilci olmaktan vazgeçmiş. Müşterilerinin sermayesinin azalmasını pek umursamıyor sanki...

Misal; X bir şirketin 300 bin doları olsun. Standard Poor’s, Moody’s, Fitch ve benzer kuruluşların uzmanları tarafından yapılan raporlarda da, seçimlerden sonra iktidar devam etse de etmese de, Türkiye de dolar kurunun en iyi ihtimalle 26 TL olacağı belirtiliyor. Kötü ihtimal ise 35 TL... Ki bence bir iki ay yani seçim sonrası için 35 rakamı iddialı olur... Ama raporlarda da zaten “kötü ihtimal” diyerek çatışma, terör vs. gibi çok kötü şeyler halinde iması yapılmış.

Bankacılar işleri ve sendikasyon kredileri sebebiyle bu raporları çok iyi takip ederler. Ve bilirler ki bu raporlar öyle kolay kolay şaşmaz...

10 bin dolar promosyon veren bankaların tutumu; Şu bitcoin alana, aldığının %20’si kadar hediye veren aracı kurum tutumuna benzer. Paraya para hediyesi de nedir?.. Hangi sağlıklı ekonomi bunu yapar?.. Bu ödülü verebilecek kadar kazanç sağlanacaksa belli ki hoş olmayan şeyler olacaktır. Ki hatırlarsınız bitcoin şirketi de çok geçmeden yurtdışına kaçmıştı!.. Aynı abartılı promosyonlar çiftlik bankta da görülmüştü. Bunu elbette bankalar kaçabilir iması ile yazmıyorum. Elbette kaçmazlar. Ama topluma, müşterilerine, kamusal, sosyal sorumluluklarına değil de! Kişiselerin çıkarlarına hizmet ediliyormuş gibi...

Evet diyelim ki raporlarda belirtildiği gibi kur 7 TL birden arttı. 300 bin doları olan örneğimizin kur kazancı 2,1 milyon TL olacaktır... Kötü ihtimali varın siz hesaplayın...

10 bin dolar bugün 200 bin TL ve biliyoruz ki seçim sonrası muhalefet gelmesi halinde kur korumalı mevduatların kur farklarını ödemeyecekler... Çünkü KKM başladığı günden beri bunu dile getiriyorlar. Bu uygulamanın fakirden alıp zengine vermek olduğunu belirtip duruyorlar.

Ki kesinlikle doğru... Çünkü oluşan ve oluşacak kur farkını MB karşılıyor. Bunun için para basıyor. Bugün artık herkes gayet iyi biliyor ki fazladan para basmak, emisyonu artırmak yüksek enflasyona sebep olur. Piyasadaki 10 birim mala, 100 birim para olunca... Malı almak isteyenler haliyle çok oluyor. Az olan değerli olur mantığı ile mal fiyatı artıyor. Nerede çokluk orada yokluk mantığı ile de para değersizleşiyor.

Ekonomi bilimi der ki! “Piyasaya 100 birim para sunmanın koşulu, öncesinde 100 birimlik mal üretmiş olmaktır”.

Üretilen mal az, basılan para çok olunca halkın alım gücü azalıyor. Halkın maaşı ile alabilme gücündeki azalış, nereye kayıyor?.. Çünkü hiç birşey yok olmaz. Yer değitirir. Evet bu azalışdan bir çok yer çoğalım yaşıyor. Bunlardan biri de doları bozup KKM’de değerlendirenler. Ve toplumun tabanı fakirleşirken, tavanı zenginleşiyor. Ki böyle ortamlarda bu zenginleşme gibi görünür ama aslında zenginleşme değildir. Sadece kendini şimdilik korumuş olur.

Ve ne yazık ki korunmanın sponsoru da; Vergi ödeyen, alım gücü azalan, zar zor geçinen insanlar olur...

Doların artmaması için ne yapılabilir?..

Mesela hemen ithalat kesilebilir!..

Ama yıllık yaklaşık 7 milyon ton buğday ithal ediliyor. Bu buğday ülkeye girmez ise “Arz-talep” ilişkisi gereği, buğday bulmak zorlaşır. Kısa sürede ekmek fiyatı 25 hatta 30 TL’yi bulabilir. İthal mercimekten, tütüne, ete aynı çarpanla fiyatlar derhal yükselir...

Fena mı olur? Evet alım gücü iyice düşer. Ama kısmende hayır... Çünkü özellikle tarımsal üretime mecburen odaklanma başlar. Bu da altı ay içinde fiyatlarda iyileşme başlatır.

Elbette sağlıklı olan kademeli geçiştir. Üretimi artırdıkça ithalatı azaltmak ve yavaşça ithalatı bitirmek, çok daha az can yakarak geçiş yapmamızı sağlar.

Konut içinde aynı şey geçerli...

Bakın artık eski güzel günler çok uzakta...

Emekli ikramiyelerimizle konut alamıyoruz.

Karı-koca çalışarak da konut alamıyoruz.

Bankalardan konut kredisi alabilmek mucize...

Özel bankalardan kredi almak çok zor ve maliyetli... Devlet bankalarında ise konut kredisi 200 bin TL ile sınırlı... Daire fiyatları ise 3 milyondan başlıyor, 30 milyona kadar daire var.

Öyle yalı, köşk falan değil hee, bildiğiniz daire...

Diyelim ki 3 milyonluk ev alacaksınız! Ve şanslılardansınız 200 bin TL bankadan da kredi alabildiniz. Ne kaldı geriye? 2,8 milyon... Gelde bu parayı çalışarak biriktir...

Zor ama hadi diyelim ki yeni ev kampanyasından tamamına kredi buldunuz. Ve 10 yıl vadelendirdiniz... Aylık taksitiniz 75 bin TL...

Bugün doktor maaşları 27 bin TL, karı koca çalışsa 54 bin TL... Daire taksitinin tamamlanmasına kaldı 21 bin TL... Daha elektrik, su, doğalgaz, telefon, yeme, giyinme falan bunlara hiç gelemedik bile...

Ki örneğimizdeki yeni evli çiftimiz doktor doktor...

Finansal ekonomi, para politikaları ile ülkeyi yönetme hayali maalesef rant haramına bizleri boğazımıza kadar batırdı. Rant, faiz ekonomisi ile yönetilen piyasalarda vatandaşa yaşam imkânı kalmıyor... Heh işte tam da bunun için rant, faiz haram...

TÜİK verilerine göre inşaat maliyetlerindeki artış %77...

Rantın büyüklüğünü görüyor musunuz!..

Son bir yılda konut artışları tam 3 kat arttı, yani %200 arttı... Eğer TÜİK maliyet verisi doğru ise; Büyük inşaat firmaları vatandaşa inanılmaz bir rant hortumu bağlamış demektir. Bu anormal balon elbette patlayacaktır.

“Baki olanın adaleti toprak olabilir. Ama fanilerin toprağı, mülkü, yaşamı, aşı, mutluluğu adalettir. Çünkü göçtüğünde, sadece adaletli olup olmadığı yanında kalır.”

İşte tam da bu yüzden bizden istenen; Allahın mülkünde adaletli ya’s’amaktır.

Eğer bir yerde hak yeniliyorsa, birde üzerine görüpte görmezden geliniyorsa... Adaletin kantarı kaydıysa... Daha çok balonlar şişer...

Bizlerde açar ağzımızı, uçuşan balonlara bakınırız...