Avrupa Birliği'nce gıda işleme kuruluşlarının, AB'nin hijyen, kamu sağlığı (Halk sağlığı) ve Gıda Güvenliği standartlarına getirilmesi istenmektedir. Tarım sektöründeki, idari yapıların güçlendirilmesi, kırsal ve tarımsal örgütlenmenin yönetim ve finansman bakımından, daha bağımsız bir yapıya kavuşturulmasını hedeflemektedir. Ayrıca, idari yapıların güçlendirilmesi, girdi ve kredi temini, pazarlama ve yayım gibi halen devletin sorumluluğundaki bir takım faaliyetlerde, sivil örgütlerin katkısının artırılması anlamına da gelmektedir. Bu doğrultuda yapılmakta olan hukuki düzenlemelerle, üretimden pazarlamaya kadar uzanan aşamalarda, örgütlü çiftçi kesiminin desteklenmesi ve bu yönde teşvik önlemlerinin uygulamaya geçirilmesi sağlanmalıdır. Özel sektör kuruluşları ile çiftçi örgütleri temsilcilerinin daha faal hale getirilmesinin yanı sıra kamuda var olan yetki dağınıklığının giderilmesi, hizmetlerin tek elde toplanması ve tarımsal destekleme politikalarının yeniden yapılandırılması da öngörülmektedir. Avrupa Birliği tarafından gündeme getirilen önceliklerin önemli bir bölümü, özellikle tarım sektörünün tümüne ilişkin bir bilgi bankası oluşturulmasına yönelik tedbirleri içermektedir. Modernleşmenin, en temel öncülerinden bir olan, bilgilerin belli bir sistematik çerçevesinde kayıt altına alınamaması, Türk tarımının en büyük eksikliklerinden birini oluştura gelmiştir. Kayıt sistemlerinin tesisi ile yeterince gelişmemiş olan Türk tarımının alt yapısının güçlendirilmesi hedeflenmektedir. Piyasa bilgi sitemleri, bitki pasaport, hayvan kimlik, arazi kayıt sistemleri oluşturularak kurulacak bilgi bankaları sayesinde tarım sektörünün gerçekçi bir resmi çizilerek, politikaların somut veriler temelinde belirlenmesi mümkün olacaktır. Öte yandan, kırsal ve tarımsal alt yapı ve kırsal at yapının iyileştirilmesinde ve topluluk standartlarına uygun Tarım Bilgi Sistemi'ne geçişte önemli yatırımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Avrupa Birliği normlarına uygun mevzuatın düzenlenmesinde ve Tarım Bilgi Sistemi'ne geçişte ilave eğitim imkânlarının sağlanması ve nitelikli teknik personel ve uyum konusunda çalıştırılabilecek nitelikli elemanlara ihtiyaç büyüktür. Bir taraftan, teknik mevzuat hayata geçirilirken, diğer taraftan yeni laboratuarların tesisine ve bu amaçla test ekipmanları ve cihazlarına ihtiyaç duyulmaktadır. Laboratuarların risk değerlendirme sistemlerini oluşturmaları ve risk teşkil eden analizleri yapar duruma gelmesi gerekmektedir. Personelin analiz yöntemlerini ve direktifleri tam olarak uygulayabilmeleri için, teknik eğitim ve yabancı dil eğitimi almaları önem kazanmaktadır. Avrupa Birliğinin üzerinde büyük önemle durduğu ve olmazsa olmazları arasında "Gıda Güvenliği ve Gıda Denetimi" bulunmaktadır. Ne yazık ki, Türkiye ülke geneli itibariyle bu konuda çok gerilerdedir. Burada, Devlet kadar NGO'lara da ihtiyaç vardır. Ancak kısaca değindiğim tüm bu ihtiyaçlar güçlü bir bütçeyi zorunlu kılmaktadır. Kamu bütçesinde yaşanan sıkıntılar nedeniyle, ödenekler de yetersiz kalmaktadır. Öte yandan topluluk kaynaklı mali ve teknik desteğin ise, ne yazık ki, yeterli seviyelerde olmadığı görülmektedir. Topluluk, 2000-2006 yıllarını kapsayan dönemde Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerine PHARE, SAPARD ve ISPA programları çerçevesinde yıllık 3,2 milyar EURO tutarında bir mali destek tahsis etmiş olmasına rağmen, nüfusu ve ekonomisi açısından diğer aday ülkelere oranla daha çok desteğe ihtiyacı olan Türkiye'ye farklı programlar kapsamında yılda sadece 167 milyon EURO'luk yardım tahsis etmektedir. Buna ilaveten, Merkezi ve Doğu Avrupa ülkelerinin, Ortak Tarım Politikasına uyum çalışmalarına katkıda bulunmak amacıyla, "Tarım ve Kırsal Kalkınma Alanında Özel Katılım Programı" (SAPARD) adı altında bir mali destek programı geliştirilmiştir. SAPARD, tarım işletmelerinin kırsal ve tarımsal alt yapının iyileştirilmesi, çevrenin korunması ve tarım ürünlerinin kalitesinin ve pazarlanma imkânlarının iyileştirilmesi gibi konulara öncelik vermektedir. 2000-2006 yıllarını kapsayan, bu program çerçevesinde aday ülkelere yıllık olarak 520 milyon EURO'luk mali yardım tahsis edilmektedir. Buna karşılık uyum sürecinde Türkiye'nin tarımsal ve kırsal kalkınmasına özel olarak tahsis edilmiş bir fon, ne yazık ki mevcut değildir. Bu süreçte, Orta ve Doğu Avrupa yeni üye ve aday ülkelerine sağlanan olanakların Türkiye'ye de tanınması şüphesiz ki, Türk tarımının, Ortak Tarım Politikası'na uyum çalışmalarına ivme kazandıracaktır. Son olarak Aralık 2006 AB zirvesinde, AB, Türkiye Müzakereleri 8 Chapterde askıya alınmıştır. Bu askıya alma hadisesi, Türkiye-Avrupa Birliği ve Kıbrıs Rumları arasındaki ilişkilerin sonucudur. Ne yazık ki, Kıbrıs Rumları AB'ye üye olarak alınmış, Kıbrıs'lı Türklerin durumu ortada kalmıştır. Şimdi Rumlar, Türkiye'nin limanlarını ve hava alanlarını Rumlara açmalarını istemekte, AB'nin tam üyesi olduğundan ve de "Veto" hakları olduğundan isteklerini kabul ettirmektedirler. Bu nedenle, tarım dâhil bazı konular askıya alınmıştır. Son olarak, Avrupa Birliği'nin bir önceki dönem Başkanı olan ve bidayette, Türkiye'nin Avrupa Birliği üyeliğine karşı çıkan Şansölye Merkel'in; "Biz Kıbrıs Rum Kesimi'ni, AB'ye almakla hata ettik. Sorunlu ülkeler Avrupa Birliği üyesi olmamalıdır" sözü oldukça manidardır. SELÇUK MARUFLU - TÜGİS GENEL SEKRETERİ