Bir İktidar düşünün ki, doğayı, çevreyi, yeşili, ormanları yok etmek istiyor, yok etmeye çalışıyor, buna karşılık vatandaş, gelecek nesillerin hakkı olan park yerlerine, yeşil alanlara sahip çıkıyor ve direniyor ve polisin olmaması gereken, müdahalesi ile karşılaşıyor. Oysa, bunun tam aksi olması gerek…
Şüphesiz Taksim’de elde kalmış tek yeşillik olan Gezi Parkı’nı AVM, rezidans, kışla gibi,  gereksiz iğrenç beton yığını olan inşaatları yaptırmamak için doğan bu direnişin, kökleri daha derinlerdedir. Bu insanlar tek adam idaresine, herşeye bir zatın karar vermesine karşı çıkıyorlar aslında. Sandıkta %49,8 oy alabilirsiniz, İktidar da olabilirsiniz, ancak, bu oran size karşınızda olan %50,2’yi yok sayma hakkını vermez. Demokratik rejimlerde, size oy vermeyen kitlenin de istek, hak ve taleplerini dikkate almanız gerekir. Şimdi deniyor ki, “Efendim, bunları dış odaklar, faiz lobisi, borsa spekülatörleri, marjinal gruplar tezgahlıyor”. Sorarım size, ben Bağdat Caddesindeki günlerdir, devam eden eylemleri izliyorum, 8 katlı bir apartmanın balkonundan, elinde Türk Bayrağı, Atatürk resmi olan, tenceresi, tavasına kaşık vuran binlerce, genç-yaşlı, çoluk-çocuk, vatandaş mı faizcidir, dış mihraktır veya anarşisttir? Hep söyledim geldim, bu ülkede Atatürk’e, Atatürk İlke ve İnkılaplarına yürekten bağlı, medeni, çağdaş gençler ve halk var.
Biz, Mülkiye yıllarında, bu ülkenin, bu milletin bize emanet olduğunu düşünerek, en ufak bir olayda, Mülkiye’nin dernek odasında bulunan Atatürk resmini alır, Kızılay’a fırlardık. Bizi de copladılar, göz yaşartıcı gazlar attılar, yılmadık. Zira, biz Atatürk nesliydik. Benim, Atatürk’ün öğretmeni olan annem ve Atatürk İlke ve İnkılaplarına sımsıkı bağlı olan babam, ne ilahi bir tecellidir ki, 10 Kasım’larda, ruhlarını yüce Allah’a teslim ettiler. Yani, Atatürk’ün ölüm gününde…
Bir ara şüpheye düştüm, aslında düşmemem lazımdı, acaba bizden sonra, Atatürk gençliği, üniversiteliler yok mu oluyor diye… Bu son olaylar yüreğime su serpti. Atatürk’e ve onun ilke ve İnkılaplarına bağlı bir gençlik birdenbire ortaya çıktı. Ankara’da Mülkiyeliler ve ODTÜ başı çekiyor. İstanbul’da ise, birbirini tanımayan herkes, birden bire kenetlendi, tek umut oldu. 30-40 kişiyle başlayan hareket, yüz binleri buldu. Hadise şudur: Türk Milleti insan değerlerine, insan hak ve hürriyetlerine, ifade özgürlüğüne karışılmasın istiyor. Gezi parkında, Türkiye’nin 77 vilayetinde meydanları, sokakları dolduran halk, hayat tarzına, giyimine, içtiğine ve yediğine karışılmasın istiyor. Bu insanlar, medeni ve çağdaş refah şartlarında yaşamak istiyor. Kendi oyları ile seçtikleri İktidarın, hayat tarzlarını değiştirecek yerde, Türkiye’yi geliştirmek ve refah standartlarını yükseltmesi için çalışmasını istiyor. Daha çok yatırım, fabrika, iş ve istihdam istiyor. Siyasal partilerin, bu partilerdeki bir kişinin, tek başına kendi arzularına göre keyfi şekilde davranıp, karar vermesini istemiyor.
Bu konularda daha pek çok şey söylemek isterdim, ancak, söyleyemiyorum… İşte bu noktada, halkın %49,8 oyu ile, İktidar olan siyasi partinin Millet tarafından seçilen Milletvekillerinin artık seslerinin çıkmasını bekliyor, bu halk. İnönü, Menderes, Demirel, Özal, Ecevit fevkalade güçlü liderlerdi. Ancak, onlara bile parti içinden değişik fikirler ve itirazlar oldu ve bazı Milletvekilleri ayrılıp, başka partiler kurdular. Partilerin grup toplantıları, MYK’lar, Milletvekillerinin fikir ve görüşlerini liderlere açık, seçik, korkmadan, çekinmeden ifade etme yerleridir.
Türkçemizde çok güzel bir deyim vardır, “Gerçek dost acı söyler ama doğruyu söyler”. Ben AKP içinde de olayları doğru algılayacak, teşhis edecek, gerçekleri görerek, bu gerçekleri gerekli yerlere ifade edecek akil insanlar olduğuna inanıyorum…