Bazı olay ve hususları anlamakta zorlanıyorum. Daha doğrusu mantığım duruyor. Bu ülkenin entelektüelleri, aydınları (öyle geçinenler) yıllarca 1982 Anayasasından şikâyet ettiler. “Bu Anayasa askeri rejimin, cuntanın Anayasasıdır” diye kıyameti kopardılar, bu Anayasa mutlaka değişmelidir dediler. Anayasayı yerden yere vurmak, eleştirmek nerede ise aydınlığın ölçüsü oldu. AKP iktidarı da, "Peki, öyle mi? Ben de Anayasayı değiştireceğim. Sizin, arzunuzu yapacağım" diyerek, yeni bir Anayasa hazırlığına girişti. Altı profesörden oluşan çalışma grubu kuruldu. Başlarına da, liberal bilinen Prof. Dr. Ergun Özbudun'u koydular. Çalışmalar ilerlerken, şimdi de bu aklıevveller, entelektüel, aydın geçinenler Anayasa değişikliği için yapılan çalışmalara karşı çıkıyorlar. Anayasa değişmelidir diyenler, "Şimdi olmaz, Anayasa değişikliğine karşıyız" diyorlar. Oysa dikkatle incelendiğinde 82 Anayasası hiç de kötü bir Anayasa değildir. Devlet Nizamını, Amme İntizamını, Atatürk İlke ve İnkılâplarını, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünü güvence altına alan, tüm hükümleri içeriyor. Aydın ve entelektüellerin, YÖK'ün, profesörlerin korktuğu "Laik Cumhuriyet elden gidiyor", "Malezya'ya döneceğiz", "İran’ın Molla Rejimi gelecek" diye bu günlerde feveran ettikleri, tüm endişelere set çeken maddeler 82 Anayasasında mevcuttur. Meri Anayasa’nın "Birinci Kısım/ Genel Esaslar" fevkalade güzel vazedilmiştir. Hem İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki Hak ve Hürriyetler içerilmekte, hem de Türk Devleti ve Devletin geleceği güvence garantisi altına alınmaktadır. İkinci bölüm "Kişinin Hakları ve Ödevleri" de yukarıda ifade ettiğim espriye uygundur. "Din ve Vicdan Hürriyetini" düzenleyen madde 24 ise şöyle demektedir: "Madde 24.- Herkes, Vicdan Dini İnanç ve Kanaat hürriyetine sahiptir. 14’üncü madde hükümlerine aykırı olmamak şartıyla, ibadet, dini ayin ve törenler serbesttir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katılmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz". "Din ve ahlak eğitim-öğretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlak öğretimi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eğitim ve öğretimi ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlıdır. Kimse, devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa din kurallarına dayandırma veya siyasi veya kişisel çıkar yahut nüfuz sağlama amacıyla her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz”. Üzerinde kıyamet koparılan, Düşünce ve Kanaat Hürriyeti (md. 25), Düşünceyi Yayma Hürriyeti (md. 26) daha başka türlü nasıl öngörülebilir. Esasen, 177 maddelik 82 Anayasasının 63 maddesi değiştirilmiştir. Bu değişikliklerin içinde bizim 19. Dönemde, TBMM'de yaptığımız, 15 maddenin değişmesi de vardır. Bu madde değişikliklerini yaparken, ben hemen hemen her madde hakkında, kendi partimin grup sözcüsü veya milletvekili sıfatı ile konuşmuş ve parti olarak Anayasa değişikliklerine destek olmuştuk. O görüşmelerde biz ANAP grubu olarak, gerek 24. madde ve Türkiye'nin Bölünmez Bütünlüğünü güvence altına alan md. 13. md., 14. yani Temel Hakların sınırlandırılması ve Temel Hak ve Hürriyetlerin kötüye kullanılmaması konusunda dimdik durmuş bunlara dokunulmasına izin vermemiştik. Aslında, Anayasaların temelleri ile oynamamak gerekir. Zira üzerinde durduğum hususlarda, onların yerine daha iyi ne koyabilirsiniz. Olsa olsa bazı çıkar gruplarının yersiz arzu ve ısrarları ile gaza gelip, bunları gevşetip, Laik düzeni ve Ülke’nin bölünmez bütünlüğünün garantisini, geriye götürürsünüz. Buda büyük yanlıştır. Telafisi ileride fevkalade güç, vahim hatadır. Mevcut Anayasanın, Laik Cumhuriyet’in, Atatürk İlke ve İnkılâplarının, Türkiye'nin bölünmez bütünlüğünün korunmasına ilişkin maddeleri gayet isabetlidir ve asla değişmemelidir. Ancak, 1982 Anayasası bir bakıma Tepki Anayasası olduğundan bazı kuruluşlar yaratmış ve bunlara devlet içinde devlet konumu vermiştir. Bunlar adeta halkın iradesinin temsilcisi olan TBMM'nin yerine geçecek uygulamalar yapmaktadır. Birçok ülkede bulunmayan, Anayasa Mahkemesi ve YÖK bunların başındadır. Her zaman ifade ediyorum Mülkiye’den Amme Hukuku Hocam Prof. Dr. Yavuz Abadan, her makam ve kurumun hesap vermesi gerektiği bir üst makam olmalı, demiştir. Anayasada mevcut bu kurumlardan esinlenerek, bir de üst, özel kuruluşlar modası çıkmıştır. Bir tarafta, Devlet’in İcra Makamı olan Bakanlıklar varken, kendi kanunları ile ilgili uygulamalardan sorumluyken, bir de, Enerji, Tütün, Şeker, Bankacılık, Tasarruf Mevduatı vb. gibi, birçok özerk kuruluş yaratılmıştır. “Efendim, politikacılar, siyasiler çok kötü insanlardır, kuruluşlar çiftlik haline geliyor, bu nedenle, üst/özerk kuruluşlar kuralım" demişler. Konularda, çalışmalarda, yetkilerde duplikasyonunun yanı sıra, bunlara yeni binalar, mobilyalar, personel, araçlar derken bütçede büyük cari gider artışları ile karşılaşılmıştır. Daha sonra bu özerk kuruluşları kurmanın şampiyonu olan bir başbakan, daha sonra bizi (hükümeti) dinlemiyorlar diye, kendi kurduğu üst/özerk kuruluşlardan şikâyetçi olmuştur. Netice itibariyle, Türkiye'nin yapacak birçok işi varken, işsizlik/istihdam, ekonomik sorunlar, sosyal meseleler dağ gibi ortada dururken, ortaya Anayasayı değiştireceğiz diye çıkmak abesle iştigaldir, ülke yararına değildir, şu anda zamanı da değildir. Eskiden, Turgut Özal da öyle yapardı. Ortaya bir mevzu atar, muhalefeti, basını, bazı çevreleri meşgul eder, günlerce tartıştırırdı. Hatta "Benim Türkiye’m için yapacak çok işim var, siz küçük Turgut'la uğraşın" lafını o esnada söylemişti. Bu nedenle hükümetçe ülkenin hayati sorunlarına öncelik verilip, TBMM'ce seçimlerin 4 yılda bir yapılması, Cumhurbaşkanı’nın 5 yılda bir-iki defa seçilmesi, Anayasa Mahkemesi ve YÖK'ün yetkilerinin yeniden belirlenmesi, hatta YÖK'ün kaldırılması, seçim zamanı üç bakanın istifa edip, 1–2 ay süre ile geçici görev yapmak üzere dışarıdan atanan bakanlara hayatları boyunca milletvekili hakları bahşedilmesinin önlenmesine ilişkin Anayasa değişiklikleri dışında, mevcut Anayasa muhafaza edilmelidir.