Geçmişte yaşadığı şiddet ve toplumsal olayların faturasını ağır bedellerle ödemek zorunda kalan Türkiye, iç ve dış mihrakların büyük çapaları ile yeni bir felakete doğru sürüklenmektedir. Pek çok insanın doğru dürüst farkında olmadığı ve Cumhuriyet tarihinde ilk defa pek fazla önemsemediği bu tehlikenin, bu sinsi planın adı Kürt Açılımı’dır. Şimdi içinizden bazıları doğal olarak bu açılımı bir hayli abarttığımı düşüneceklerdir. Emin olabilirsiniz ki, insan hakları konusunda hassas davranan ve hak hukuk yolunda mücadele veren bir insan olarak barıştan, iyi bir demokrasiden yanayım. Ama söz konusu; bu ülke insanı, bu ülke toprağı olunca, her türlü şiddete, teröre ve bölücülüğe destek verenlerin karşısındayım. Bu ülkede demokrasiyi, barışı, özgürlükleri, insan haklarını sözde Kürt sorununa indirgeyen kafalar, son birkaç aydan beri Türkiye’nin çivisini çıkarmaya başladılar. Peki, nedir bu Kürt sorunu? Kürtçe dili dediler, buyurun konuşun demedik mi?. Kürtçe siyasi propaganda dediler, istediğiniz yerde, istediğiniz kadar propaganda yapın demedik mi?. Kürtçe yayın dediler, serbest kıldık, üstelik vatandaşın çatlak elleri ile ödediği vergilerden finanse edilen TRT Şeş’i, fakir fukara ve yetim hakkını gözetmeden tahsis etmedik mi?. Olmadık sebeplerle ortalığı allak bullak edenler ve ülkenin hamuruna, mayasına zehir katmaya çalışanlar, “bunlar bize yetmez diyerek“ yeni isteklerini malum kanallarda sıralamaya başladılar. Kürtçe dilinde eğitim hakkı, özerk bölge hakkı, baş terörist ile diğer bölücülerin salıverilmesi ve Anayasanın olmasa olmaz maddelerinin değiştirilmesi gibi talepleri var. Talep edenler kimler? PKK şovlarına katılan beyefendilerle bunların fikir babası sözde barış elçileri. Sakın yanlış anlamayın, Kürt toplumunun böyle bir talebi söz konusu değildir. Bunlar, Kürt temsilciliğine soyunan taşeronların talepleridir. Zemine göre fikir değiştirebilen, yerine göre herkesten daha fazla vatansever kesilen bu taşeronlar için fırsat doğmuştur. Çünkü bizim akıllı adam köşesinden “ver kurtul” demeye başladı bile... Kimin adına, hangi hakla konuştuğu bilinmez ama Türkiye’nin başına çorap örmeye çalışan o vazgeçilmez dostlarımızla bir hayli haşır neşir olduğu malumunuzdur. Başka ne diyor? “Kendi dilinde eğitim hakkı zaten Avrupa’da var, bizde de olsun” diyor. Nasıl bir hak bu? Avrupa’nın neresinde var? Orasını söylemiyor ama Türkiye’ye ölüm tohumlarını serpmek isteyenlerin işini kolaylaştırmak için adam adeta çırpınıyor. El insaf be kardeşim, senin o bahsettiğin insan haklarına saygılı, modern ve çağdaş Avrupalı ne zamandan beri azınlıklara dürüst davranıyormuş da bizim bundan haberimiz olmamış? 4 Milyon Türk, Almanya’da Türkçe eğitim alabiliyor mu? Yok olmaya yüz tutmuş Türkçe dilini, Alman vatandaşı olmasına rağmen ev ve sokak haricinde kullanabiliyor mu? Hadi varsa böyle bir şey birkaç örnek ver de bilelim. Başörtüsünü, Kuran kursunu yasaklayan, camii ve minareye geçit vermeyen ikiyüzlü Avrupalının bizden çok olan taraflarını anlat ki biz de senin sayende bir şeyler öğrenmiş olalım. 19.yüzyılın ortalarında Nijerya’da kadınlar seçme ve seçilme haklarına kavuşurken, hukukun yuvası olarak nitelendirdiğiniz İsviçre’de kadınların, 1990 yılına kadar bu hakları niçin elde edemediklerini de bir zahmet yaz ki, bilgi hazinemiz gelişsin. Bir zamanlar sözde sürgündeki Kürt parlamentosuna onay veren ve cömert yardımlarını Kandil Dağı’ndan esirgemeyen Hollanda gibi bir ülkede var olan azınlık haklarından bahsetmeye ne dersiniz? Daha dün Hollanda`lı askerler tarafından, kurşuna dizilmek üzere Srebrenitsa da Sırp kasaplarına teslim edilen beş bin Müslüman’ın yaşam haklarından bahsedebilir misiniz? Bu katliam olayı Avrupa`nın göbeğinde ve gözü önünde olmadı mı? 15 yıl aradan sonra Avrupalının kafası çok mu değişti? İsrail’in isteği üzerine IHH’nın tüm faaliyetlerine, “teröre arka çıkıyor bahanesiyle” yasak getiren Almanya`nın hak ve hukuk anlayışına ne demeli? Katılırsınız, katılmazsınız bilmem ama bence Türkiye’de başı ve sonu belli olmayan bir özgürlük anlayışı mevcuttur.. Düşünce özgürlüğü adı altında insanların kutsallarına saldırmak, onlara hakaretler yağdırmak, asılsız haber yaymak, milyonları tahrik etmek, ülkenin tekerine çomak sokmak, bölücülük yapmak neredeyse meslek olmuş gibi bir şey. Devlete, birlik ve beraberliğe karşı ağır sözlerin sarf edildiği, pankartların açıldığı o Mehmetçik katilinin cenazesinde boy gösteren barış elçilerinin ekranlardaki propagandalarına çanak tutan ve ulus devlete karşı meydan okutan bu zihniyettin sizce daha fazla özgürlük talep etme hakkı olabilir mi? Yazık oluyor, ülkeyi büyük bir kaosun içine sürüklemek isteyen güçler şimdilerde zihinsel bölünmenin fitilini ateşlemekle meşgul. Sözde mahsum taleplerle sürekli Kürt haklarını gündeme getirerek diğer farklı guruplardan oluşan ülkenin ezici çoğunluğunu etnik kimlik ve mezheplere göre ayrıştırmaya çalışanlara, reyting uğruna alet olan medyanın artık ‘dur’ demesi lazımdır. Çünkü etik ve bilimsellik bunu gerektiriyor da ondan