Bugün sizleri yaklaşık 25 – 30 yıl kadar geçmişe götüreceğim. 1985 yılında Amerikan başkanı Reagan döneminde, zamanın en büyük müttefiki, ama aynı zamanda onlara direnebilecek en büyük güce, yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) karşı, dikkat çekici bir teklifte bulundu. Bu teklif “Glasnost açılımı”ydı.
Bu açılım sayesinde ülke ekonomik sorunlarına bir son verebilecekti. Bu açılım içe dönük yönetim sisteminden, dışa dönük yönetim sistemine geçmeyi hedefliyordu. Fikir ve ifade özgürlüklerini, savunma ve zenginleşme vaadiyle siyasilere ve halka kabul ettirildi. Siyasi ve sosyal özgürlükler sayesinde üretimde patlama yaşanacak ve zenginleşme hızla tabana ulaşacaktı.
Fakat kendilerine ifade edilenler olmadı. Üretim artmadı. Sonuç olarak ise, o görkemli Sovyetler Birliği dağıldı ve parçalandı. Onu dünya liderliğine taşıyan özelliklerini kaybetti. Artık Teknoloji’de, Bilim’de iddiaları kalmamıştı. Dünya liderliği bir yana, sıradan bir ülke olmuştu.  Bugün o eski günlerine geri dönme çabaları içinde olsa da, bu alandaki rakibinin çok gerisinde kaldı.
Başkalarının örf, âdet ve geleneklerine uygun politikalar ya da açılımlar, maalesef hedeflenen tadı damaklarda bırakmıyor. Aksine istenmeyen durumları da yanında getiriyor. Dışarıdan alınan yardımlar, yardımı yapanın da haklı olarak kendi menfaatlerine hizmet etmesini de istemesi sebebiyle, dışarıdan yardımı alan ülkenin menfaatleri ikinci planda, bazen üçüncü planda kalabiliyor.
Bunu geçmişte yaşanmış gerçeklerden görebilmemiz mümkün. Bazı etkili politikalardan asla vazgeçilemiyor. İnsanların çabuk unutması göz önünde bulundurularak, tekrar tekrar başka ülkeler üzerinde aynı politikalar uygulanabiliyor.
Bugün Türkiye’ye uygulanan “açılımın” amaçları farklı olsa da, sonuçları geçmişteki Sovyetler Birliği’ne uygulanan “açılımın” sonuçlarından farklı olmayabilir.
Başka ülkelerin uygulamalarıyla düzenlemeler yapmak yerine, kendi âdet ve ananelerimize uygun, “açılmayı gerektirmeyen, toparlanmayı sağlayan” uygulamalarla yola çıkmamız ülkemize fayda sağlayabilir. Şunu da unutmayalım ki, ancak toparlanarak, birlikte kalarak, daha güçlü kalabilir ve ilerleyebiliriz.