Her türlü muvaffakiyet sırrının, her nevi kuvvetin ve kudretin hakiki kaynağının

milletin kendisi olduğuna kanaatimiz tamdır.-Gazi Mustafa Kemal Atatürk- (1925) 

 

Devlet memurlarının maaş durumlarındaki zafiyet  bir süredir ülkemin gündeminden

düşmüyor. Memur kuruluşları insanca yaşayabilmek için gerekli olan maaş artışını alabilmek

amacıyla sıkıştırıyor. Hükümet ise IMF' ye verdiği sözlere bağlı kalarak isteneni vermemekte

direniyordu. İki taraf orta noktada anlaşamayınca konu Uzlaştırma Kuruluna sunuldu.

Aslında bu kurulun kararları da memurların isteğini karşılamaya yetmiyordu. Sonunda  hükümet

kararını verdi. 15 Ekim 2004 Haber Ajansları iki milyon memurun dört gözle beklediği maaş artışı

ile ilgili bilgileri veriyordu;

 "Hükümet 2005 yılı memur maaş artışını açıkladı. Hükümet, memurlar için yüzde 10.7 oranında

zam öngördü. Bugün yapılan Bakanlar Kurulu'nun ardından memur zammını hükümet sözcüsü

Cemil Çiçek açıkladı. Çiçek, 2005 yılında kümülatif olarak en yüksek maaşlı devlet memuru için

yüzde 8.1, en düşük maaşlı memur için 12.1, ortalama için 10.7 zammı öngördü.  En düşük bekar

memurun şu anda maaşı 496 milyon iken bu maaş ocak 2005'te 525 milyon lira Temmuz 2005'te

ise 557 milyon lira olacak. En düşük evli bir çocuk sahibi memurun maaşı şu anda 555 milyon iken

bu rakam ocak 2005'te 595 milyon lira Temmuz 2005'te 629 milyon lira olacak."

Konu ile doğrudan ilgili olarak, memurların isteklerine ışık tutacak bilgileri içeren 27 EYLÜL 2004

tarihli Türk-İş açıklaması da şu bilgileri kamuoyuna aktarıyordu;

"Türk-İş'e göre bu ay, 4 kişilik ailenin açlık sınırı 483 milyon 896 bin liraya, yoksulluk sınırı ise 1

milyar 470 milyon 814 bin liraya yükseldi. Türk-İş'in araştırmasına göre, 4 kişilik ailenin dengeli

ve sağlıklı beslenebilmesi için yapması zorunlu olan ve açlık sınırı olarak adlandırılan tutar, bu ay,

geçen aya göre yüzde 1.5 oranında artarak, 476 milyon 564 bin liradan 483 milyon 896 bin liraya

yükseldi. Açlık sınırı, son bir yılda yüzde 12.1 oranında arttı."

Kanaatimce devlet memurlarının insanca yaşayacak maddi imkanlara kavuşturulması ülkemin

temel sorunudur. Bu sorun çözülmeden hükümetlerin halkın beklediği atılımları yapabilmesi ve

ülkeyi yönetebilmesi mümkün değildir. Çünkü hükümetin devleti yönetme işlevi devlet memurları

eliyle yapılmaktadır. Bu kesimi yok sayarsanız ve karşınıza alırsanız devlet olma vasfınız ortadan

kalkar. Oysa 2004 Türkiye'si Devlet Memurlarını devletin dışında  gösteren bir görüntü

sergilenmektedir.

Avrupa Birliği yolunda büyük gayret gösteren ülkemizin içerideki en büyük ve temel sorunu

YOKSULLUK' tur. Türk halkının satın alma gücü ve yoksulluk seviyesi ne yazık ki Cumhuriyetin

ilk kurulduğu savaş sonrası dönemini aratır bir seviyeye gelmiştir. Açlık sınırlarının altında

bulunan toplum kesimlerinin sayısı giderek çoğalmaktadır.

Açlık insanoğlunun yaşayabileceği en kötü tecrübedir. Aç insan önce kendi beynini yemeğe başlar

ve bir müddet sonra beyni normal çalışamaz hale gelir. Beyni normal çalışamayan insanların

 

çoğaldığı toplumlarda ise her türlü kanunsuz hareketin yaşandığı anarşi ve terör ortamı doğar. Ve

ülke bir müddet sonra yönetilemez hale gelir...

İşsizliğin ve buna bağlı yoksulluğun giderek çoğaldığı ülkemizde açlık gerçeği bugün ülkemizin

gündemine oturmuştur ve acil çözüm beklemektedir...

          Bilindiği gibi son yıllarda devlet bütçemiz açık vereceği farz edilerek yasalaşmaktadır.

Nitekim 2005 bütçesi de yüzde 30 oranında açık vereceği kabul edilerek hazırlanmıştır. Yani

boğazına kadar iç ve dış borca batan ve gelirlerinin üçte ikisini borcunu ödemek için ayıran  ve açık

olan kısım içinde yeniden borçlanılarak borç hesabı giderek kabartılan ülkemizde milli bütçemiz

yine açıktır.

            Bordrolu olduğu için vergi üzerine vergi alınan kesim olan devlet memurlarımız için bütün

ağlayıp-sızlanmalar sonunda verilecek yıllık zam oranı ortalama 10.7 olacaktır.Yani umutlar bir

başka bahara bırakılmıştır. Bu durumda memur kesiminin gelecek umutlarının giderek tükendiğini

söyleyebiliriz.

            Bu arada hükümetimiz, nereden ve nasıl kaynaklandığı bilinmeyen sakat bir görüşle memur

zamlarında küçük ve büyük dereceli memurlar arasında da ayırım yapmaktadır. "Sosyal adaleti

sağlıyorum" gerekçesi ile küçük dereceli memura daha fazla, büyük dereceli memura daha az

oranda zam öngörmektedir. Bu kanaatimce son derece yanlış bir uygulamadır. Oysa, "Hakkı ve

adaleti sağlıyorum" diyerek yapılan bu uygulama en büyük adaletsizliği doğurmaktadır. Bu

uygulama ile tahsil, tecrübe ve sorumluluk hiçe sayılmaktadır. Adeta devletin tepe yönetimi

cezalandırılmaktadır.

Bugün bürokrasinin en tepesindeki ve en aşağısındaki memur arasındaki fark en fazla 1-1.5 katıdır.

Yani onca tahsil, onca tecrübe ve sorumluluğun mükafatı bu olmamalıdır. Bunun normali taban ve

tepe arasındaki farkın en az beş kat olmasıdır.

Sosyal adaleti sağlamanın yolu en aşağıdakinin rakamını en yukarıya yaklaştırmak değildir. En

aşağıdaki daima en tepedekine gıpta ile bakmalı ve onun yaşantı seviyesini hedefleyerek motive

olmalıdır. Eğer en alttaki meslekte geçireceği 30 yıl sonrasında halâ bir şey elde edemeyeceğini

gördüğü anda çalışma azim ve şevkinin kırılacağı açıktır. "Çalışsak ne olacağız. Sanki müdür olsak

ne olacağız ?" hissine kapılmaması gerekmektedir. Maalesef bugün alt derecedeki memurun üst ve

amirlerini saymaması, devlet dairelerimizde görülen büyük laçkalık ve adam sendeciliğin temelinde

işte bu yanlış düşünce yatmaktadır.

Üst ve ast arasındaki mesafe açılmadığı takdirde, mevki ve makam sahipleri yeterince kollanmadığı

takdirde devlet çarkının normal çevrilmesi beklenmemelidir.

 

DEVAM EDECEK