Ekonomik siyasetimizin mühim gayelerinden biri de genel menfaatleri doğrudan doğruya ilgilendirecek ekonomik kuruluşları ve teşebbüsleri mali ve teknik kudretimizin müsaadesi nisbetinde devletleştirmedir. Bu cümleden olarak; topraklarımızın altında işlenilmeden duran maden hazinelerini az zamanda işleterek, milletimizin menfaatine açık bulundurabilmek de ancak bu usul sayesinde mümkündür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1922)

ALMANYA-TÜBİNGEN’DE YAŞAYAN TÜRK İŞÇİLERİNİN 1982’DE BİLECİK SANAYİ SİTESİNDE KURDUĞU MOLİBDEN MADENİ İŞLEME FABRİKASININ HAZİN SONU:


Molibden; çok sert, kırılgan, gümüş beyazı metalik bir elementtir. Atom numarası 42, atom ağırlığı 95.94’tür. Yer kabuğunda dağınık halde bulunur. En çok bulunduğu mineral molibdenittir. Dünya molibden üretiminin %95’ten fazlası porfiri molibden ve porfiri bakır-molibden yataklarından sağlanır. Bugün için madenciliğin % 55’i yer altı %45’i ise açık işletme olarak gerçekleşmektedir. Özel çelikler, nikel, kobalt ve titanyum bazlı özel alaşımlarda kullanılır.

Türkiye’de bugün işletimde olan herhangi bir molibden yatağı yoktur. Buna karşın çok zengin çoğu porfiri bakır-molibden tipinde molibden cevherleşmesi bulunduğu bilinmektedir.

Uçakların burunları, mermilerin tapaları gibi çok özel yerlerde kullanılan molibden madeninin üretimi ve işlenmesi konusu 12 Eylül askeri yönetimi tarafından devlet projesi olarak ele alınmıştır. Üretim ve dağıtım planları hazırlanmış. Bu madeni işleyecek fabrika Bilecik Organize Sanayi Sitesinde kurulmuş, teknik ekipman tamamlanmış, ilk prototip ürünler elde edilmiştir. Dünyada bu konuda söz sahibi önemli bir ülke olma durumumuz ortada iken her şey bir anda durdurulmuş, fabrika kapatılmış ve teknik ekipler toplu üretime geçmeden dağıtılmıştır.

Bilecik Maden Alaşım fabrikasının kurulup üretime hazırlanmasının her safhasını yakından takip etme imkanı buldum. 1981 yılında Avrupa'da çalışan Türk Toplumu teşkilatlarının güçlendirilmesi çalışmaları için 2.5 aylığına Avrupa'ya gönderildim. Almanya Baden-Wütternberg Eyaletinde yaşayan Türklerin kanaat önderi ve iş adamı Hasan Tahsin Ersoy ile bedelli askerlik döneminde Burdur'da tanışmıştım. Kendisinin Alman Hükumeti ile işbirliği yaparak Tübinden bölgesinde Türk Toplumu için yaptığı çok başarılı ve tüm Avrupa'ya örnek teşkil edecek hizmetlerini görmek istedim. Üç gün Tubingen'de Hasan Tahsin beyin misafiri oldum. Beş katlı ve çok modern Türk Toplumu Kültür Merkezini ücretsiz yapıp vatandaşlarımızn hizmetine sunan Tubingen Belediye başkanına ve meclis üyelerine Türkiye adına teşekkür ettim.

Bu arada Tübingen Türk işçileri topluluğunun ülkemize örnek bir hizmet sunmak için devletimizin istediği yerde bir fabrika kurmak amacı ile önemli miktarda bir fon oluşturduklarını ve harekete geçmek için Türk hükumetinden çağrı beklediklerini öğrendim.

Konuyu dönüşte Başbakan Bülent Ulusu’ya arz ettim. Çok memnun oldular ve hemen bir grup kurarak neyi nerede nasıl yapabiliriz konusunu incelettiler. Sonunda savunma sanayiinde çok önemli yeri olan ve Türkiye'de asırlardır Kırıkkale/Keskin ilçesinde çıkarılan Molibden gibi sert maden alaşımlarını işleyecek bir fabrika kurulmasına karar verdiler.

Tarihteki ismi Maden olan Keskin ilçesi eski bir madenci şehri imiş. Buradan çıkarılan molibden ve türevi maden yüklü ham madde cevherleri kamyonlarla İzmit/Derince limanına götürülüyor ve burada İngiliz gemilerine yüklenip işlenmek üzere İngiltere'ye götürülüyormuş. Ham madde olarak tonu 600.000 Dolar olan maden işlendikten sonra 5-6 Milyon dolara yani on katına bize ve başkalarına satılıyormuş. Şimdi bu fabrika kurulursa ham maddeyi biz madenden tonunu 2 Milyon Dolara alıp işledikten sonra 2.5 Milyon dolara Türkiye'ye veya diğer ülkelere satacaktık. Ve bu şekilde dünya pazarında biz söz sahibi olacaktık. Fabrikadan yılda Türkiye'nin sağlayacağı kazanç ortalama 8 Milyar Dolar olarak hesap edilmişti.

Kırıkkale'deki maden alaşımları ile birlikte Uludağ’da bulunan Wolfram madeninden alınacak Wolfram da yine bu fabrikada işlenerek mamul hale getirilecekti. Uludağ maden işletmesi ve fabrikası o zamanlar dünyanın en büyük tesislerinden biri idi. Bu tesisin çok küçük bir benzeri Almanya'da bulunmakta idi.

Neticede Kırıkkale/Keskin ve Uludağ hattının tam ortasında kalan bakir Anadolu şehri Bilecik’te Maden Alaşımları işletmesinin kurulmasına karar verildi. İşçiler paralarının tamamını yatırdılar. O zaman Çalışma Bakanlığı Müsteşarı olan Turhan Ersoy Bey (Hasan Tahsin Ersoy’un amcası) istifa etti ve bu tesisin kurulmasından sorumlu Genel Müdür olarak atandı. Devlet Bilecik fabrikası için tüm imkanlarını seferber etti. Bende M.G.Konseyi adına bürokrasi işlemlerinin hızlandırılmasında görev aldım.

Almanya'dan maden alaşımları konusunda dünya çapında uzman olan bir Alman mühendis bulundu. Eski bir Nazi subayı olan bu Almandan bir yıl içinde tüm teknik bilgileri en az dört Türk mühendisine öğretmesi istendi. Kendisine vatandaşlık teklifi verildi. Her türlü özel ihtiyacının karşılanması ve yüklü maaş karşılığında çalışması garanti altına alındı..

İşin zorluğu bundan sonra başladı. Çünkü Bilecik'te henüz Organize Sanayi sitesi yoktu. Yeni bir bölge seçildi ve site oluşturuldu. Bu siteye yol, elektrik, su gibi alt yapı hizmetleri getirildi. Fabrika inşaatı devam ederken hızla monte edilen barakalarda teknik heyet çalışmaya başladı. Üç ay sonra Genel Müdür Turhan Ersoy Milli Güvenlik Konseyi üyelerine brifing verdi. Fabrikada üretilecek malzemelerin prototiplerini takdim etti. Konsey üyeleri çok memnun kaldılar. Hiç ara vermeden seri üretime geçilmesi için emir verdiler.

Bu safhadan sonra işler karıştı. Görünmeyen bir el devreye girdi. Teknik olarak her şey tamam olmasına rağmen fabrika arazisinin elektrik projesinin olmaması, arazinin yol durumunun eksikliği, tapusunun olmadığı gibi çok sudan sebeplerle bir türlü üretimde başarı sağlanamadı.

Başbakan ULUSU devrede olmasına rağmen ve ben onlar adına idari işleri çok yakından takip etmeme ve bir yıl geçmesine rağmen hiç bir ilerleme sağlanamadı. En sonunda birbiri peşi sıra dayatılan gereksiz bürokratik engellerden yılan Alman teknik heyeti bir gece sessiz sedasız ülkeyi terk etti. Tüm gayret ve iyi niyetlere rağmen Türkiye'nin sahip olduğu zengin maden alaşımlarını işleme işi de fiilen sona erdi.

Sonunda işin aslı anlaşılmıştı. Bizim topraklarımızda olsa da ve bu topraklarda askeri ihtilal yaparak ülkenin tek hakimi gibi görünsen de önceden kurgulanarak kurumsallaşmış uluslararası sistemlere çomak sokmak, onların çıkarına aykırı davranmak fiilen mümkün olmuyormuş.

Özetlemem gerekirse; fabrika kurma söylemi gündeme geldiğinde Sanayi-Maadin Şirketi isimli bir uluslararası şirket ortaya çıktı. İsveç'te merkezi bulunan bu şirketin gerçek sahibi İngiliz hükumeti idi. Ve bu şirket sadece Türkiye'de değil tüm dünyada silah sanayisi dalında yapılabilecek her adımı önceden tespit ediyor ve bunu engelleyecek argümanları oluşturuyordu. Bu defa da başardılar ve tamamen idari ve bürokratik engelleme işi yaptırmadılar.

Nitekim sadece Bilecik alaşım fabrikası değil, arkasından Uludağ'daki Wolfram fabrikası da kapandı. Hemde teknik değil, işçilerin sosyal hakları tam olarak verilmiyor gibi basit ve sudan sebeplerle kapatıldı. En sonunda yine Keskin’den ham maden cevheri İzmit/Derincedeki limanlara taşınmaya devam etti. Sanırım şimdide devam ediyordur. İşçiler ve özellikle Hasan Tahsin Ersoy Bey çok çabaladılar ama görünmez eller asla yenilik istemiyor, koyduğu kuralların bozulmasına tahammül edemiyordu.

İlerde lazım olur ve belkide kitabını yazarım diyerek geçen bir yıl içindeki teknik ve bürokratik safahatı çok yakından takip eden ve günlük raporlar halinde elinde bulunduran Genel Müdür Turan Ersoy Beyden hikayenin tüm safahatının senaryosunu istedim. Bana başından itibaren tüm olayları içeren kalın bir dosya verdi. Bu dosyada nelerin neden yapılamadığı çok açık bir şekilde anlatılıyordu.
Dikkatle ve titizlikle sakladığım ve acaba yeni bir çalışma yapılırda ilgili birimlere yardımcı olmak üzere verebilirim diye düşündüğüm bu dosyayı benden kimse istemedi. Ve kırk yıl sonra biriktirdiğim pek çok dosya ile birlikte bu belgeleri de imha ettim. Aslında bu dosyadan devletimizin alacağı dersler vardı.

Yukarıda özet olarak açıkladığım Molibden madeni ve benzeri maden alaşımları işleme tesislerinin kurulmasının engellenmesi gibi daha nice olayı kesinlikle hiç ders dahi almadan hemen unutuyoruz.

Bugün alaşım fabrikasının kuruluş çalışmalarının üzerinden tam 42 yıl geçti. Bu süre zarfında Wolfram ve Molibden üretimi ve işletilmesi konusunda hiçbir olumlu gelişme olmadığını üzülerek izledim. İngiltere'nin 1922’de Anadoluyu terk ederken kurduğu ve tamamen İngiliz milli gücüne katkı için dizayn ettiği ağır sömürü sistemi devam etti. Türkiye halâ madenlerini madenden ham madde olarak çıkarıyor. Kamyonlarla ve gemilerle batıya taşıyor. Fahiş fiyatla geri almaya devam ediyor..

Ne zamana kadar.?

Türkiye’nin ekonomik açıdan tam bağımsız olduğu ve tamamen Türkler tarafından yönetildiği zamana kadar…