|
Bugün 12 Eylül 2024. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren liderliğinde gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin üzerinden 44 uzun yıl geçti. Yönetime el koyan askerler Kasım 1983’de yapılan seçimleri kazanan Turgut Özal başkanlığındaki Anavatan Partisine yönetimi teslim ederek kışlalarına döndüler. Ama darbeler ve darbeciler geçen süre zarfında Türkiye gündeminin daima ön planında yer aldı.
Basında yer alan haberlere göre bu dönem içinde 650 bin kişi gözaltına alındı ve 1 milyon 683 bin kişi fişlendi. Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 bin kişi için idam cezası istendi, 517 kişiye idam cezası verildi, 50 kişi asılarak idam edildi, 98 bin 404 kişi örgüt üyesi olmak suçundan yargılandı. 388 bin kişiye pasaport verilmedi, 30 bin kişi de “sakıncalı” olduğu için işten atıldı. Toplam 14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı. 171 kişi işkenceden öldü. Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirirdi. 937 film sakıncalı görülerek yasaklandı, 23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu, 3854 öğretmen ve 120 üniversitede öğretim üyesinin işten atıldı.
Geçen 44 yıl boyunca darbe yazıp-çizenlerin o günlerin mağdurları ve muhalifleri olduğu görülmektedir. 12 Eylül olayları daima bireylerin hapishanelerde çektiği sıkıntılar ve bilhassa yapılan işkenceler bazında incelenmiştir. Konu incelenirken insanlık dışı bireysel tutum ve davranışlar çerçevesinde kalınmıştır. Darbeyi oluşturan temel etkenler ile darbelerin ülkeye neler getirip- götürdüğü üzerinde yeterince durulmamıştır. Kanaatimce asıl incelenmesi gereken husus budur. Yani, darbelerin olmasını sağlayan koşulların tam olarak tespit edilerek bunları ortadan kaldıracak tedbirlerin geliştirilmesi araştırılmalıdır.
Pek çok askeri darbeye maruz kalan halkımız inanıyor ki en kötü demokrasi idaresi dahi en iyi askeri idareden iyidir. Zaman zaman seslendirilen askeri darbe hazırlığı söylemlerine rağmen günümüz Türkiye'si hürriyetlerin kısıtlandığı askeri yönetimlerden tamamen kurtulmuştur.
Askeri darbeler bu ülkeyi ileriye değil, daima geriye götürmüştür. Bu gerçektir. Askerlerin görevi ülkeyi yönetmek değil, ülkeyi yöneten seçilmiş siyasi idarenin emir ve direktifleri doğrultusunda ülkenin iç ve dış güvenliğini sağlamaktır. Askerler ülke yönetme eğitimi değil, harp sanatını öğrenmek ve bunu savaş sırasında uygulamak eğitimini alırlar. Bu görev ise çok zor ve meşakkatlidir. Ayrıca yoğun bir çalışma programını gerektirmektedir. Eğer askerler ülke yönetimine kalkışırlarsa kendi asli görevlerini yapamazlar ve bu durumda ülke her türlü iç ve dış tehdide karşı açık hale gelir. Ülkenin kurum ve kuruluşları her alanda zayıflar ve küçülür.
Gerçek şudur. Darbe dönemlerinde ordu asli görevinden uzaklaşarak ihtisası olmayan devlet sorunları ile uğraşmak zorunda kalmakta ve doğal olarak zaten yürümeyen devlet çarkını daha da zor durumlara sokmaktadır. Görüyoruz ki, darbelerin sorunu sadece sivillere yapılan işkencelerle sınırlı değildir. Bu darbelerden en çok etkiyi ve zararı bizzat darbeyi yapanlar, yani askerler görmektedir. Ve sonunda ülke daha güvensiz hale gelmektedir.
Bu durumu iyi değerlendiren 12 Eylül yöneticileri, bir daha darbelere yol açabilecek ortamlar oluşmasını ve devletin düzenini bozacak olayların meydana gelmesini önlemek amacıyla yasaklarla dolu olan 1982 anayasasını hazırlatmışlar ve vatandaşların % 92 sinin kabul oyu yürürlüğe sokmuşlardır. Bu Anayasa halen yürürlükte olmasına rağmen yasaklarla bir sonuç alınamayacağı görülmüş ve geçen süre içinde anayasanın her tarafı değiştirilerek bambaşka bir şekle sokulmuştur.
Askerler bir daha yönetime el koymak zorunda kalmamaları için, ülke meselelerini siyasi yönetimlerle eşit ortamlarda tartışabilecekleri Milli Güvenlik Kurulunu oluşturmuşlar ve bunu anayasa ile güçlendirmişlerdir. Burada cumhurbaşkanının yönetiminde yürütme erki ile bir araya gelerek sorunlara çare bulunabileceğini düşünmüşlerdir. Bugün bu kurul yine vardır. Ama Ak Parti döneminde bu kurulun içi boşaltılarak gücü azaltılmış, sivil üyelerin sayısı arttırılmış ve ilk sivil genel sekreterine göre MGK artık bir Think Tank kuruluşu (Fikir Kulübü) haline dönüştürülmüştür.
Sonuç olarak; askeri darbeler ülkemizin yönetiminde hiçbir zaman çare değildir. Askerlerin işi devleti yönetmek değildir. Ülkenin yönetimini askerlerin devralmasına imkân sağlamak ve askerleri bu işe zorlamak ordumuza ve milletimize yapılan en büyük kötülük ve hıyanet olarak görülmelidir. "En iyi askeri yönetim, en kötü demokrasi yönetiminden bin kat daha kötüdür.” Gerçeği asla unutulmamalıdır. Zaten küresel ortamda yapılacak bir askeri darbenin gerekçelerini ne halkımıza ve nede dış dünyaya anlatabilmek mümkün değildir. Türkiye artık askeri dönemleri bir daha açmamak üzere kapatmıştır. Askeri yönetimler bir daha gelmeyecektir. Gelmemelidir.
Şimdi o günlerin şartları içinde gerçekleştirilen darbeleri tarihçilere ve tarihe terk edelim. Ama o günlerden alacağımız dersler olduğunu da bilelim..