Biz ilhamlarımızı gökten ve görünmez alemlerden değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz. Bizim yolumuzu çizen; içinde yaşadığımız yurt, bağrından çıktığımız Türk milleti ve bir de milletler tarihinin binbir facia ve ızdırap kaydeden yapraklarından çıkardığımız neticelerdir.- Gazi Mustafa Kemâl Atatürk – 1927

Cumhuriyetin 24’üncü yılında doğdum. Cumhuriyetin topraklarında yetiştim. Okullarında okudum. Kurumlarında yöneticilik yaptım. Atatürk ve O’nun emsalsiz düşünce sistemiyle gerçek tanışmam ise 1982 yılında Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsünde doktora öğretimine katılmakla başladı. 42 yıldır akademik anlamda ve bilimsel metotlarla Atatürkçü Düşünceyi araştırıyorum ve bu düşünce sistemini sosyal medyayı da kullanarak her fırsatta Türk toplumuna ulaştırmaya çalışıyorum. Allah ömür verdiği sürece bu çalışmalara devam edeceğim.

Siyasete yatkın bir kişiliğim var. Siyaseti seviyorum ve iyi bir siyasetçi olmaya çalışıyorum. Siyasi fikirlerimi sosyal medyayı kullanarak insanlarla paylaşıyorum. Hangi partiye mensup olduğumu soranlara gururla “ben Atatürkçüyüm” diyerek kendimi partiler üstü bir konuma yerleştiriyorum.

Biz biliyoruz ki Atatürk'ün; Türk insanı, Türk Milleti, milletler ailesi ve evren için (yani dünya insanlığı için) ortaya koyduğu düşünceler, görüşler, ilkeler, prensipler ve belirttiği hedefler "Atatürkçü Düşünce Sistemi" kavramını açıklar. "Atatürkçü Düşünce Sistemi"ne dayanan ve bunları bir bütünlük içerisinde gösterilen hedefler doğrultusunda ortaya çıkartan davranışlar, eylemler, faaliyetler ve ınkılâplar ise "ATATÜRKÇÜLÜK" kavramını açıklamaktadır.

Atatürkçü Düşünce Sistemi'ni benimseyen ve bu düşünceyi bir bütün olarak kendisine hayat tarzı seçerek uygulamakta olan kişilere de "ATATÜRKÇÜ" denilir. Bu tariflerden de anlaşılacağı gibi "ATATÜRKÇÜLÜK" bilim ve teknolojinin çok yoğun desteğine ihtiyaç gösteren bir akımdır. Sıradan insanların yapabileceği rutin bir faaliyet değildir.

Ayrıca "ATATÜRKÇÜ "olmak " Ben Atatürkçü Oldum" denilerek erişilebilecek kolay bir hedef değildir. Bu hedef; inancı, kendine güveni, milletine güveni, devletine güveni ve çok ciddi planlı çalışmayı gerektiren bir hedeftir. Bu hedefe ulaşanların, yani gerçek Atatürkçü olanların sayısının çoğaldığı ülkemizde devlet ebediyen ayakta kalacaktır.

Bu kısa kavram tanıtımından sonra günümüze ve konumuza dönelim. Seçim arefesindeki ülkemizde iktidardaki Cumhur İttifakı taraftarları ve muhalefet taraftarları arasında tam anlamıyla ikiye bölünmüşlük yaşanmaktadır. Ülkemizin pek çok yerinde şeriat yanlılarının açık gösterilerine şahit olunmaktadır. Bunlara ilave olarak Cumhuriyetin yüzüncü yılında olmamıza rağmen Atatürk ve eserlerine saldırılar sürmekte ve itibarsız hale getirilmeye çalışılmaktadır. Gerçek şu ki; bugün her zamankinden fazla Atatürke, Atatürkçülere ve O’nun düşünce sistemine olan ihtiyacımız ortaya çıkmaktadır.

Bazı başı sarıklı, sakallı ve cübbeli meczupların saldırıları, vatandaşlarımızın Atatürk’e olan sevgisini tetiklemekte ve O’nun adı ile eserlerinin eskisinden daha sık, daha canlı ve dinamik olarak gündemde tutulmasını sağlamaktadır.

Bu arada iktidar yetkilileri tarafından gündemde tutulmaya çalışılan sivil anayasa hazırlanması ihtiyacına ait söylemlerde hız kazanmıştır. Oysa 42 yıldır yürürlükte olan 1982 Anayasasında değiştirilemeyen ve hiç dokunulamayan ilk üç madde dışında kalanlar sadece “Türkiye'nin yönetiminde Atatürkçü Düşünce Sisteminin hakim unsur olacağını"anlatan maddelerdir. Mevcut anayasamıza göre; her Türk vatandaşı Atatürkçü olacaktır. Ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti Atatürkçü Düşünce Sistemine göre oluşturulan kurallarla yönetilecektir...

Bugün “Atatürkçülük” konusu halâ Türk toplumunda tartışılmaktadır. Bazıları Atatürkçülüğü tutunulacak tek dal olarak görüp kayıtsız şartsız sahiplenirken, bazıları çok gereksiz olduğunu savunmaktadır. Bazıları da Atatürk'ün bizzat kendisine ve O'nun ölümünden 86 yıl geçmesine rağmen yaşatılan düşünce sistemine doğrudan düşmandır. Ata’ya ve eserine düşman olan cahil ve aldatılmış gruplar, kendini Atatürkçü olarak tanımlayanlara karşı büyük bir kin ve düşmanlık beslemekte ayrıca bunu eylemleriyle her fırsatta ortaya koymaktadırlar.

Atatürk’ün vefatı ile aramızdan ayrıldığı 10 Kasım 1938 tarihi O'nun resmi ölüm tarihidir. Yine ayni tarih Atatürkçülük fikir hareketi ve Atatürkçü Düşünce Sisteminin fiilen doğduğu gündür. Ve biz 10 Kasım 2024’te Atatürkçü Düşünce Sisteminin doğuşunun 86’ncı yılını idrak edeceğiz. Geçen 86 yıl sonunda Atatürkçü Düşünce’nin Türk toplumu nezdinde anlaşılmış, olgunlaşmış ve uygulamaya hazır hale gelmiş olduğunu söyleyebiliriz.

Sağlığında Atatürk bizzat kendisi ülkeyi ve milletini yönetirken, fikirleri ile yeni kuşaklara, yani ülkenin geleceğine ışık tutuyordu. Kendisine her zaman neyin, nerede ve nasıl yapılması gerektiği hususlarını sorarak verdiği direktifleri yerine getirmek mümkündü. Oysa ölümünden sonra Gazi’nin büyüklüğü ve gücü ile kendisine duyulan ihtiyaç bütün yönleri ile daha fazla ortaya çıkmıştır. Kendisinden sonra gelen yöneticiler O'nun yoklardan var ettiği tüm değerleri daha iyi anlamışlardır. Çünkü bu kişiler O'nun yaptıklarına yeni bir şey ilave edemezken, O'nun yoktan var ettiklerinin ellerinden birer birer çıktığını görünce paniğe kapılmışlardır. Sonunda O'nun nasıl yaptığını anlamak için O'nun düşüncelerine sarılmaktan başka çare olmadığını yaşayarak öğrenmişlerdir.

Belirli birtakım kalıplaşmış düşünce çizgisinin üstünde yaşanılan olay ve hayatın gerçeklerinden hareket eden Atatürk'ün düşüncelerinin önceden belirlenmiş bir çerçeve içerisinde aranıp bulunması mümkün değildir. Atatürk’ün düşüncelerinin ilham kaynağının ne olduğunu öncelikle başlıkta yer alan ifadesinden anlıyoruz..

Atatürkçü Düşünce'nin Türk milletine ve dünya milletlerine yol gösterici kabul edilmesinin itici gücü; O'nun 15 yıl içinde Türk milletini dünya milletler ailesi içinde ulaştırdığı ekonomik, sosyal, siyasi, kültürel, askeri ve hukuki seviye, uluslararası saygınlık derecesi, huzur, güven, refah düzeyidir. Elbette bu düzeye eldeki sihirli değnekle dokunarak çıkılmamıştır. Özel fikir ve düşünce üstünlüğünün maharetli ellerde uygulamalara dönüştürülmesi ile ulaşılmıştır. Bugün Türkiye yöneticilerinin elinde ülke yönetiminde kullanabilecekleri uygulamalarla başarısı doğrudan kanıtlanmış yepyeni bir fikri hareket vardır. Ve bu hareketin ismi Atatürkçü Düşünce Sistemi’dir.

Nereden nereye gelindiğini bilirsek, “ Bugün Neden Atatürkçü olmalıyız ?" sorusunun cevaplarına ulaşabiliriz. Bir bakıma cumhuriyetin Osmanlı’dan devraldığı miras bilinmeden Atatürk’ün ulaştığı başarı seviyesinin değerlendirilmesi gerçekçi olmaz.

DEVAM EDECEK…