Milletimizin güçlü, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesi için, devletin tamamen millî bir siyaset izlemesi ve bu siyasetin, iç kuruluşlarımıza tamamen uygun ve dayalı olması lazımdır. (Gazi Mustafa Kemal Atatürk -1920)

Birinci Dünya Harbi sonrası ve İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan süreç içinde insanlığı yönlendirme stratejisini planlı olarak yürüten gizli küresel teşkilatların öncelikli hedefi “Tüm dünyada diktatörlerin hakim olduğu rejimler oluşturulması” idi. Bu şekilde sadece ülkeleri yöneten diktatörleri satın alarak istediklerini elde edebileceklerdi.

İtalya’da Mussolini, İspanya’da General Francisco Franco, Almanya’da Adolf Hitler, Rusya’da Joseph Stalin, Çin’de önce Faşist Çan Kay Şek sonra Komünist Mao Che Tung, Arnavutluk’ta Enver Hoca, Yugoslavya’da Josip Broz Tito ve diğerleri bunlara örnektir.

Bu acımasız plâna karşı koyabilen tek ülke olan Türkiyenin lideri Atatürk; uygulanan saltanat oyununu geçersiz kılmış, komünizmin ve faşizmin hâkimiyetini kabul etmemiş, ülkedeki mason localarını kapatarak hem genç cumhuriyetin ufkunu açmış ve hem de tüm küresel şer odaklarının işbirliğini reddederek onların ülkemiz üzerindeki plânlarını bozmuştur.

Seçilen öncelikli hedefler istikametinde dikta rejimleri ile idare edilen bütün ülkeler 2’inci Dünya Savaşından yenik çıkmışlardır. Tapınak Şövalyelerinin hizmetinde bulunan ülkeler bu savaştan daha da güçlenerek çıkmışlar ve tarihi görevlerini yapmaya hazır hale getirilmişlerdir.

İkinci Cihan Harbi’nin sonuçlarını çok önceden gören Atatürk’ün vasiyeti olan “Yurtta Sulh, Cihan da Sulh” ilkesi Milli Şef İsmet İnönü tarafından da aynen uygulanmış ve Türkiye savaşa sokulmayarak ülke yıkımdan kurtulmuştur.

Savaş sonunda Tapınak Şövalyeleri için en büyük kazanımlarından biri Tevrat’ta vadedilen topraklarda İsrail Devletinin kurulması idi. Buradaki asıl başarı; ABD ve İngiltere’de silah sanayisinin büyük kısmını elinde tutan Yahudi sermayesinin savaştan gücünü yüzlerce defa katlayarak çıkmasıdır. Savaşta güçlenen ağır sanayi, petrol, enerji, kimya, ilaç, gıda ve en önemlisi yıkılanları yeniden inşa edecek dev inşaat firmaları harabe halindeki Avrupa Kıta’sının yeniden yapılanmasında en önemli güç haline gelmişlerdir.

Harbin sonunda Stalin Yönetimindeki SSCB’nin Almanya’dan çıkmaması, şövalyelerce yeni bir dönemin başlangıç sebebi olarak görülmüştür. SSCB’nin kurulmasında, Kapitalizm’in karşısında Komünizm’in güç haline gelmesinde önemli rolü olan Tapınak Şövalyelerinin önünde şimdi yeni bir hedef vardır. Buda; “Birbirine düşman edilen ülkelerden oluşacak iki kutuplu bir Dünya Düzeninin kurulmasıdır”. Birbirine karşıt güçler, öncelikle birbirlerini yenmek için hızla silahlanacaklar bilahare silahlarda doyum noktasına ulaşmayı müteakip, her alanda birbirleri ile güç rekabeti içine gireceklerdir.

Yeni süreçle dünya Komünist Blok ile Kapitalist Blok arasında muhtemel bir çatışma stratejisine dayalı “Soğuk Savaş” olarak adlandırılan döneme girmiştir. Kutup uçlarında ABD ile SSCB vardı. İki tarafın gücü taraflarca fevkalâde abartıldı. Her an rakibe saldıracakları havası yaratıldı. Batı¬da ve Doğuda silahlanma yarışı,karşı kutbun korkusu ile giderek büyüdü.

Devletler bu dönemde midelerinden önce silahlanmaya önem verdiler. Silah Sanayisi ile bu sanayinin yan dallarını elinde tutan güçler giderek büyüdüler. Özellikle en son ve en gelişmiş yeni teknolojileri kullanan ağır sanayi ve enerji sektöründeki firmalar sermayelerine sermaye eklediler. Büyüyen bu sermaye devleri kendi alanlarında tekelleştiler. Tekelleşen büyük sermaye sahipleri, lobicilik faaliyetleri ile dünyayı istedikleri gibi yönetmeye başladılar. Sonunda bu küresel ekonomik teşekküller diğer ülkelerin iç ve dış siyasetlerine doğrudan etki edecek bir konuma geldiler.

Hür dünya denilen Batı Bloğu, varlığı farz olunan Komünizm tehlikesi karşısında adeta tek vücut halini aldı. Sonunda ABD önderliğinde NATO ve SSCB önderliğinde de Varşova PAKTI kuruldu. Kurulan iki pak¬tın yani Varşova ve NATO merkezli kamplaşmanın ülkeleri; mevcut iktidarlarını ait oldukları bloğun söylevlerine uygun olarak yeniden yapılandırdılar. Bu paktlara dâhil ülkelerin bütün politikaları artık Brüksel ve Moskova’dan yönlendirilmeye başlandı.

Bu şekilde pakt ülkeleri, nükleer tehdit dâhil olmak üzere kendini karşı taraftan gelecek saldırılara karşı emniyete almıştı. Şimdi ABD ve SSCB’nin Ağır Sanayi sistemleri durmaksızın savaş araç ve gereçleri üretiyordu. NATO ve Varşova Paktı’na üye ülkeler bu güçlü savunma şemsiyesinin altına girerek her türlü savunma araç ve gereçlerini ABD ve SSCB’den karşıladığı için yerli silah sanayilerini yani ağır sanayilerini tamamen durdurmuşlardır.

Türkiye’de diğer ülkeler gibi silah sanayinin merkezi durumundaki Kırıkkale Silah Fabrikalarındaki üretimini durma noktasına getirmiştir. Daha sonra bu fabrikalarda gaz ocağı, tencere, tava imali ile ayakta kalma mücadelesi verilmiştir.

DEVAM EDECEK...